"Ey
Allahım! Ey yedi göklerin Rabbi! Ey yüce arşın Rabbi! Ey bizim ve her
şeyin Rabbi! Ey Tevrat'ı, İncil'i ve Kur'an'ı indiren!
Sen
ilksin ve senden önce hiçbir şey yoktur. Sen sonsun ve senden sonra
hiçbir şey yoktur. Sen belirginsin ve senin ötende hiçbir şey yoktur.
Sen gizlisin ve senin dışında hiçbir şey yoktur. Beni borçtan kurtar
ve beni yoksulluktan esenliğe çıkar." 1
AÇIKLAMA
Bu
peygamber duası, Hz. Fatıma' nın bazı isteklerine cevap olarak ona
öğretilen dualardan biridir.
Duada
“yedi gökler” denmesinin fizik ilimler açısından bir anlamı yoktur.
Buradaki 7 rakamı, henüz tam açıklık kazanmamış bir ayırım ve
sıralamanın ifadesi olmaktadır. Esasen 7 rakamı çokluğa işaret eder.
Deneysel ilimlerin henüz ulaşamadıkları pek çok sır, evren bünyesinde
saklı durmaktadır. 7 gök, 7 ayrı plan, 7 ayrı varlık kategorisidir. Üç
boyutlu âlemimizin üstündeki varlık planlandır ki, deneysel ilimler
henüz bunları açıklayamıyor. Din, bir vahiy ürünü olarak, bunların
varlığına dikkât çekmekte, insanoğlu gayret ve tetkikleri sayesinde bu
sırları zamanla çözmektedir. Kur'an ve hadis bu gibi sırlara işaret
eder, ancak vahyin değil aklın tetkik alanı içine giren bu sırlara son
açıklamayı getirmez. Onu yapacak olan akıldır. Bu yüzden Kur'an,
insandan, bir İlahî görev olarak, aklını kullanmasını ısrarla
istemektedir -
Arş
da henüz tam açıklığa kavuşmamış kavramlardan biridir. 2 Bazı îslam
büyüklerine göre arş, insanın kalbidir ki evrensel oluşların tümü onun
çevresinde dolanıp durur ve bu yüzden o, Allah'ın da sürekli yüzünü
dönüp baktığı bir nazargâhtır.
Bu
hadiste Allah'tan "ilk", "son", "gizli" ve "açık" olarak birbirine zıt
gibi görülen niteliklerin sahibi olarak bahsedilmiştir. Bu beyan,
insanın Allah'ı idrakinin tavır ve seyrini göstermesi bakımından
ilginçtir. Yine bu hadisten anlıyoruz ki Allah, insanoğlunun kavradığı
ve kavrayamadığı şeyleri kuşatan külli ve erişilmez kudrettir.
.
"Allahım! Bütün övgüler (hamdler) sana mahsustur. Sen yerin, göklerin
ve bunlarda bulunan her şeyin sahibi ve mutasarrıfısın. Hamd sanadır,
Allahım! Sen göklerin ve yerin ve bunlarda bulunan şeylerin
aydınlığısın. Hamd sanadır, Allahım! Sen göklerin ve yerin ve bunlar
içinde bulunan her şeyin sultanısın. Hamd sanadır, Allahım!...
Sen
Hak’sın. Vaadettiklerin haktır. Senin huzuruna geleceğimiz
muhakkaktır.
Sözün
haktır Allahım, cennetin, cehennemin haktır.
Peygamberler hak, onlardan biri olan Muhammed haktır.
Kıyamet hak, haşir ve neşir haktır.
Allahım, sana teslim oldum, sana inanıp bağlandım, sana güvenip
dayandım, sana dönüp yöneldim, senin lutfettiğin delillere dayanarak
tartıştım, her işimde seni hakem yaptım.
Beni
bağışla, geçmiş, gelecek gizli ve açık sürçmelerimi affet. İlk sen,
son yine sensin. Senden gayrı tapılacak yoktur."3
119.
"Allahım! Beni öğrettiğin şeylerden yararlandır ve bana, yararlı
olacak şeyleri öğret. İlmimi artır, Allahım. Her türlü hamd, her
yerde ve her zaman Allah'adır.
Cehennem azabından Allah'a sığınırım."
AÇIKLAMA
Bu
hadisi şerif iki noktaya dikkat çekmektedir:
1.
Mümin, sürekli ilim peşinde koşacaktır,
2.
İlim, insan hayatına yararlı olduğu sürece makbuldür. İnsanın
mutsuzluğuna, perişanlığına sebep olan ilim, sadece kuru bilgidir ve
ondan hayır gelmez.
İslam
düşüncesi, insan hayatına hizmet sunacak yararlı bilgileri kutsarken
şunu göstermek peşindedir: Gaye insandır, insanın mutluluğudur. Her
şey bu mutluluğa bir şeyler kattığı sürece makbuldür. İlim de öyledir.
Eşya ve olayların bazı inceliklerini bilme şeklinde bir hünerler
serisi, insanın aleyhine kullanıldığında, ilim olmaktan çıkar; musibet
olur. İşte bunun içindir ki, Hz. Peygamber, ilim ve bilgine en büyük
saygıyı göstermek gerektiğini öğretir ve ilim peşinde olmayı
ibadetlerin en yücesi diye nitelendirirken bir yandan da insana
mutluluk getirmeyecek kuru bilgiden Allah'a sığınmıştır.
İnsanlık, Hz. Muhammed'in bu tavrının ne kadar önemli bir gerçeğe
dikkât çektiğini, yaşadığımız yüzyılda çok iyi anlamıştır. Hiroşima'da
milyonları mahveden bomba, sivil hedeflere atılıp yüz binleri
zehirleyen kimyasal bombalar ve daha bir yığın felaket ve ölüm getiren
unsur "faydasız bilgi” ye örnekler halinde gözler önündedir.
Anlaşılmaktadır ki insana kuru bilgiyi vermek, mutlu bir gelecek için
yeterli değildir. İnsanı; gönül zenginlikleriyle, insan sevgisiyle,
kısaca erdemlerle donatmak lazımdır. Hz. Peygamber'in işaret etmek
istediği nokta da budur. Aksi halde, kuru bilgi, insanlığın
gözyaşlarını daha çok akıtacaktır: Bomba yağdırarak, tetik çekerek,
zehir kusarak...
120.
"Allahım, verdiğin rızıklara kanaat etmemi nasib et. Hatalarımı ört.
Bana sürekli afiyet ihsan et. Beni affet ve ruhumu kabzettiğin zaman
bana merhamet et. Allahım; beni, takdir etmediğin bir şeyi talep eder
halde dünyadan ayırma. Takdir ettiğin şeyin bana ulaşmasını da
kolaylaştır, Rabbim. Allahım, çocuklarımı ve bana hakkı geçmiş
olanları, benden hayırlı memnunlukla memnun kıl. Allahım, beni,
kendisi için yarattığın şeye vakit ayıracak hale getir ve beni,
kendime zorla meşgale edindiğim şeyle oyalama. Bana azap etme Rabbim.
Senden af diliyorum. Beni mahrum bırakma. Senden yardım istiyorum.
Allahım, nefsimi nefsimde zelil kıl ve senin sânını benim benliğimde
yücelt. Bana senin önünde boyun eğmeyi, senin rızan için hareket
etmeyi, senin hoşlanmadığın şeyden uzak durmayı ilham et, ey
merhametlilerin en merhametlisi!.."0
AÇIKLAMA
Bu
dua hadis, insanın madde ve ruh zaferine giden yolu göstermiş,
mutluluğun sırlarını toplamış bir kelamdır. Belli başlı noktalara
işaret edelim:
Sürekli afiyet isteniyor: Hz. Peygamberin bu afiyet konusunda hassas
olduğunu görüyoruz. O, tek başına zenginlik, güzellik, mevki vs.
istemeyi değil, afiyet istemeyi öğütlemiştir. Bu neden böyledir?
Tek
başına hiçbir değer mutluluk getirmez. Mutluluk bir seri değerin vücut
verdiği bir kompozisyondur
Kaynak:
Kendi Dilinden Hz. Muhammed; Prof.Yaşar Nuri Öztürk
Derleyen: Halil Ilbıra
hilbira@hotmail.com
İstanbul- 05.02.2004
http://gulizk.com
|