YÜZÜK VAKASI :
[4-120,….,127/718] Zühri merhum, Urve ve başkalarından almış olarak
Hz. Aişe'nin şu rivayetini nakleder:
"Hz. Aişe (radıyallahu
anhâ) buyurmuştur ki: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir sefere
çıkacağı zaman kadınları arasında kur'a çeker, kur'a kime çıkarsa onu
beraberinde sefere götürürdü.
Bir sefer sırasında
da benim okum çıktı ve yolculuğuna ben refakat ettim. Bu sefer,
örtünme emri geldikten sonra idi. Ben yol sırasında deve sırtında
giden bir mahmil içinde taşınıyordum. Konak yerlerinde de onun içinde
iken iniyordum. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın o gazvesi sona
erinceye kadar hep böyle yol aldık. Nihayet geri döndü ve Medine'ye
yakın bir yerde konakladık. Geceleyin bir müddet kaldıktan sonra dönüş
emri verildi. Dönüş emri çıktığı sırada ben kalkıp (kâza-yı hacet için
tek başıma) ordudan ayrılıp gittim. İhtiyacımı gördükten sonra
bineğime geri geldim. O sırada göğsümü yokladım. Yemen'in göz
boncuğundan yapılmış gerdanlığım kopmuştu. Aramak üzere geri döndüm.
Onu aramak beni epeyce oyaladı. Benim bineğimle meşgul olan askerler
gelip mahmilimi deveme yüklemişler. Zannetmişler ki ben mahmilin
içindeyim. O zamanlar kadınlar çok hafifti. Az yedikleri için şişman
değillerdi. Askerler mahmilini kaldırırken hafifliğine şaşırmayıp
yüklemişler. Ben zaten küçük yaşta bir kadındım: Hülâsa devemi sürüp
gitmişler.
Ordu gittikten sonra
gerdanlığımı buldum. Ordugâha geri döndüğüm zaman kimseyi bulamadım.
Herkes gitmişti. Önce bulunduğum yere geldim. Beni bir müddet sonra
kaybetmiş olduklarını fark ederek aramaya geleceklerini düşündüm. Bu
halde iken uyku bastırmış ve uyuyup kalmışım.
Safvan İbnu Muattal
es-Sülemî -ki bilâhere (Zekvan'da ikamet ederek) Zekvâni ünvanını da
almıştır- (geri gözcülüğü vazifesiyle) ordugâhın gerilerinde geceyi
geçirmişti. Sabah olunca benim menzilden geçerken uyuyan bir insan
karaltısı görerek yanıma geldi. Görür görmez beni tanıdı. Zira örtünme
emri gelmezden önce beni görmüştü.
Ben onun istirca
sesiyle "İnnâ lillah ve innâ ileyhi râci'ûn =Biz Allah'ın kullarıyız
ve Allah'a dönüp varacağız" uyandım. Derhal başörtümle yüzümü örttüm.
Allah'a kasem olsun bana tek kelime konuşmadı, istircâından başka bir
tek sözünü de işitmedim. İndi ve devesini ıhtırdı. Binmem için devenin
ön ayaklarına ayağıyla bastı. Ben de bindim. Devemi önden çekti,
böylece yol aldık. Ordu bir yerde konakladığı sırada onlara yetiştik.
(Gecikme hadisesini
iftira vesilesi yaparak) benim yüzümden helâk olanlar oldu. Bu işte en
büyük vebal de Abdullah İbnu Ubey İbni Selûl'e düşmüştü.
Medine'ye geldiğimiz
zaman bir ay kadar hasta yattım. Meğer bu esnada iftira edenlerin
dedikoduları herkesi meşgul ediyormuş. Benim ise hiçbir şeyden haberim
olmadı. Ancak bir husus bende kuşku uyandırmıştı. Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'da, başka zaman hastalanınca gördüğüm iltifat ve alâkayı
göremiyordum. Yanıma girip selam veriyor, sonra da: "Şu sizinki
nasıl?" deyip çıkıyordu. Bu davranışından biraz işkilleniyordum ama
yine de (ortalığı saran) fitneden bihaberdim. Bu halde nekahat
devresine girdim.
Bir gece, ben ve
Ümmü Mistah o zaman için helâ olarak kullandığımız menâsı (denen
çukurların bulunduğu semte) doğru gitmiştik. Biz buraya, geceden
geceye çıkardık. (Hicab ayetinden sonra) evlerde helâlar inşa edilince
çıkmaz olduk. Bundan önce biz de, eski Arapların def-i hâcetteki
usulüne uyuyorduk. Ben ve Ümmü Mistah -ki bu kadın Ebu Rühm İbnu
Muttalib İbni Abdi Menaf'ın kızıdır- böylece yürüdük. Onun annesi Ebu
Bekri's-Sıddîk'ın teyzesi olan Sahr İbnu Âmir'in kızıdır. Oğlu da
Mistah İbnu Üsâse İbnu Ubâd İbni'l-Muttalib'dir.
İşimiz bittikten
sonra yürüyorduk. Ümmü Mistah, ayağı örtüsüne takılarak düştü. Kadın
(böyle can yakıcı durumlarda söylenmesi âdet olan "düşmanın helâk
olsun demedi): "Mistah helâk olsun!" diye (oğluna) beddua etti. Ben
kadına:
-"Amma da yaptın!"
Bedir gazvesine katılan bir kimseye beddua ediyorsun ha!" dedim.
-"Anacığım! onun ne
söylediğini işitmedin mi?" dedi.
-"Ne söylemiş ki?"
dedim.
Bunun üzerine
iftiracıların söylediklerini bir bir anlattı. Hastalığıma yeni
hastalık katıldı.
Eve dönünce,
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yanıma girdi ve:
(İsmimi söylemeden)
"Adamınız nasıl." dedi. Ben:
-"Ebeveynimin yanına
gitmeye izin ver" dedim. Ben, haberin aslını annemle babamdan işitmek
istiyordum. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) izin verdi, ben de
ebeveynimin yanına geldim. Anneme:
-"Ey anneciğim, halk
arasında söylenen bu sözler nedir?" dedim.
-"Ey kızım! Sen bu
meseleyi büyütme. Allah'a kasem olsun güzel ve kocasının yanında
sevgili olan, birçok kumaları (ortak) bulunan bir kadın hakkında her
zaman çok dedikodu ederler" dedi. Ben:
-"Sübhanallah, demek
halk böyle söylüyor ha!" dedim.
O gece sabaha kadar
hiç durmadan ağladım. Ne gözümün yaşı dindi, ne de gözüme uyku girdi.
Sabah oldu, ben hâlâ
ağlıyordum. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) o gün Ali İbnu Ebi
Talib'i ve Üsâme İbnu Zeyd (radıyallahu anhüma)'i çağırmıştı. Benimle
ilgili vahyin gecikmesi üzerine ailesiyle ayrılma hususunda onlarla
istişâre ediyordu.
Üsâme (radıyallahu
anh), ehlinin suçsuzluğu hususunda onlara karşı içinde beslediği
sevgiye dayanarak, bildiği hususu şöyle dile getirmişti:
-"Ey Allah'ın
Resûlü! Onlar zevcelerinizdir. Allah'a kasem olsun, onlar hakkında
hayırdan başka bir şey bilmiyoruz."
Ali İbnu Ebî Tâlib
de şöyle demişti:
-"Ey Allah'ın
Resûlü, Allah sana darlık vermez. Ondan başka kadın çoktur. Sen
câriyene sor (onun hâlinni o daha iyi bilir), sana gerçeği haber
verir."
Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) bu tavsiye üzerine cariyemiz Berîre'yi çağırdı ve:
-"Ey Berîre, söyle!
Aişe'de sana şüphe verici bir husus gördün mü?" diye sordu. Berîre:
-"Hayır! Seni hak
üzerine peygamber olarak gönderen Zât-ı Zülcelâl'e yemin olsun, ben
onda fena bulduğum bir şey görmedim. Ayıplanabilecek tek gördüğüm şey
şudur: "Yaşı genç olduğu için, ailesi için yoğurduğu hamurun üzerine
uyur, bu sırada gelen keçi, hamurdan yerdi."
(Bu soruşturma
sonunda) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kalkıp mescidde bir hutbe
okur. Bu iftirayı ilk defa çıkaran Abdullah İbni Ubey İbni Selûl
hakkında söz etmekten özür dileyerek, minberde şunları söyler:
-"Ehlim hakkında
bana sıkıntı veren adamı cezalandırmada, intikamımı almada bana kim
yardım edecek? Allah'a yemin olsun ehlim hakkında hayırdan başka bir
şey bilmiyorum. Adı iftiraya karıştırılan bir adamdan söz ettiler.
Onun hakkında da hayırdan başka bir şey bilmiyorum. O ailemin yanına
ben olmayınca hiç girmemiştir."
Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın bu sözleri üzerine (Evs kabilesinin reisi) Sa'd İbnu Muâz
(radıyallahu anh) kalktı ve:
-"Ey Allah'ın
Resûlü! Allah'a yemin olsun biz ondan senin intikamını alırız! Eğer
Evs kabilesindense boynunu vururuz. Hazreçli kardeşlerimizden ise,
bize sen emredersin, biz emrini aynen yerine getiririz!" dedi.
Hazreç kabilesinin
reisi olan Sa'd İbnu Ubâde ayağa kalktı. Sa'd aslında salih bir
kimseydi. Ancak (Sa'd İbnu Muaz'ın konuşmasından alınarak) kabile
hamiyet ve gayretine kapılmıştı. Sa'd İbnu Muâz'a dönerek şu sert
cevabı verdi:
-"Vallahi sen yalan
söylüyorsun! Sen onu (Abdullah İbnu Ubey İbnu Selül'ü) öldüremezsin.
Öldürtmeye gücün de yetmez."
(Ensar'ın ileri
gelenlerinden) Useyd İbnu Hudayr (radıyallahu anh) -ki bu zât da Sa'd
İbnu Muaz'ın amcaoğludur- kalkarak Sa'd İbnu Ubâde'ye çıkıştı:
-"Allah'a yemin
olsun yalan söyleyen sensin. Onu mutlaka öldürürüz. (Abdullah İbnu
Ubey'e arka çıkıyorsan) sen de münâfıksın, münafıklar hesabına kavga
ediyorsun!"
Derken (Ensâr'ın iki
kabilesi) Evs ve Hazreç ayağa kalkmışlar ve Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) daha minberde iken, birbirlerine girmeye ramak kalmıştı.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sükûneti sağlayıncaya kadar gayret
sarfetmiş ve minberden inmişti.
Ben o gün de
ağladım. Ne gözümün yaşı dindi, ne de gözüme uyku girdi. Müteakip gece
de hep ağladım: Ne gözümün yaşı dindi ne de bir parça olsun uykum
geldi. Sabahleyin annem ve babam yanıma geldiler. Böylece ben, iki
gece bir gündüz aralıksız ağlamıştım. Öyle ki artık ağlamaktan
ciğerlerim parçalanacak diye düşünüyordum.
Onlar yanımda
oturuyorlar, ben de ağlamaya devam ediyordum. Derken Ensar'dan bir
kadın izin istedi. Ona, gir dedim. Yanıma oturup o da benimle ağlamaya
başladı. Biz bu halde iken Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) girdi.
Sonra oturdu. Hakkımda söylenen şeyler söylenileden beri yanımda hiç
oturmamıştı. Bu arada bir ay geçmiş ve meselemle ilgili herhangi bir
vahy gelmemişti. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) otururken şehâdet
kelimesini de getirmişti. Sonra bana şunları söyledi:
-"Ey Aişe, senin
hakkında bana şöyle şöyle sözler ulaştı. Eğer bu dedikodulardan berî
isen Allah seni vahiyle tebrie edecektir. Şayet bir günah işledi isen
Allah Teâlâ'ya tevbe et. Zira kul bir günah işler, sonra da günahını
itirafla tevbe ederse, Allah Teâlâ tevbesini kabul ve affeder."
Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın sözlerini tamamlayınca (ızdırabımın şiddetinden)
gözlerimin yaşı kurudu, artık tek bir damla bile yaş hissetmiyordum.
Babama:
-"Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın sözlerine sen cevap ver" dedim.
Babam:
-"Vallahi Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'a ne diyeceğimi bilemiyorum" dedi. Anneme
yönelerek:
-"Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın söylediklerine sen bâri cevap ver" dedim. Annem de:
-"Vallahi Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'a ne söyleyeceğimi ben de bilemiyorum" dedi.
Hz. Aişe devamla der
ki: "Ben yaşı henüz küçük bir kadındım. Kur'ân'dan da fazla
okumuyordum. Dedim ki:
-"Vallahi ben
biliyorum ki halkın söyleştiği şeyleri işittiniz. Onlar içinize yer
etti ve hep inandınız. Size: "Günahsızım" dedim, inanmıyorsunuz.
Yapmadığım bir şeyi size itiraf etsem, -Allah biliyor ki ben ondan
berîyim- beni tasdik edeceksiniz. Allah'a kasem olsun, sizinle benim
durumumu anlatacak en iyi örnek Hz. Yusuf'un babası ve onun şu
sözüdür: "Bana güzelce sabır gerekir. Anlattıklarınıza ancak Allah'tan
yardım istenir" (Yusuf, 18). Sonra yüzümü çevirip yatağıma sokuldum.
Kasem olsun ben o zaman suçsuz olduğumu biliyordum ve Allah'ın benim
suçsuzluğumu te'yid edeceğine inanıyordum. Ancak, kesinlikle, Allah'ın
benim hakkımda bir vahiy indireceğini, bunun (kıyâmete kadar)
okunacağını hiç aklımdan geçirmedim. Ben, kendimi, Allah'ın herhangi
bir şekilde tekellüm buyurarak okunacak bir vahiy konusu edilmeye
değer bulmuyordum. Ancak, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın
göreceği bir rüya yoluyla Allah'ın beni tebrie edeceğini ümid
ediyordum.
Allah'a kasem olsun,
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) daha oturmuş olduğu yerden
kalkmamış ve ev halkından kimse dışarı çıkmamıştı ki Allah, Resûlüne
vahiy indirdi: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı vahiy sırasında
her zaman gelen hâlet istila etti. Sonra da o hal zail oldu.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) tebessüm içindeydiler. Konuştuğu
ilk kelime bana şunu söylemek oldu:
-"Ey Aişe Allah'a
hamdet. Zira, seni tebrie buyurdu."
Annem de bana:
-"Kalk Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'a teşekkür et!" dedi. Ben ise:
-"Vallahi hayır, ona
teşekkür etmeyeceğim, sadece Allahıma hamdediyorum. Benim suçsuzluğumu
Rabbim vahiy buyurdu" dedim. Allah'ın indirdiği vahiy şöyleydi:
-"Muhammed'in eşine
o yalanı uyduranlar içinizden bir güruhtur. Bunu kendiniz için kötü
sanmayın, o sizin için hayırlı olmuştur. O kimselerden her birine
kazandığı günah karşılığı ceza vardır. İçlerinden elebaşılık yapana
ise büyük azab vardır. Onu işittiğiniz zaman, erkek-kadın mü'minlerin,
kendiliklerinden hüsnüzanda bulunup da: "Bu apaçık bir iftiradır"
demeleri gerekmez miydi? Dört şâhid getirmeleri gerekmez miydi? İşte
bunlar şâhid getirmedikçe, Allah katında yalancı olanlardır. Allah'ın
dünya ve âhirette size lütuf ve merhameti olmasaydı, o kötü sözü
yaymanızdan ötürü büyük bir azaba uğrardınız..." (Nur 20).
(Bir sayfa tutan) on
âyeti, Cenâb-ı Hakk benim suçsuzluğumla ilgili bu ayetleri indirince,
Ebu Bekri's-Sıddîk (radıyallahu anh) -ki Mistah İbnu Üsâse'ye
akrabalığı ve fakirliği sebebiyle maddi yardımda bulunuyordu- şunu
söyledi:
-"Aişe (radıyallahu
anhâ)'ye bu iftirayı yaptıktan sonra, ona artık bir daha yardım
yapmayacağım."
Bunun üzerine şu
vahiy indi: "İçinizde lütuf ve servet sahibi olanlar, yakınlarına,
düşkünlere ve Allah yolunda hicret edenlere, vermemek için yemin
etmesinler, affetsinler geçsinler. Allah'ın sizi bağışlamasından
hoşlanmaz mısınız? Allah bağışlayandır, merhametli olandır" (Nur, 22).
Bunun üzerine Ebu
Bekri's-Sıddîk (radıyallahu anh): "Evet evet, Allah'a kasem olsun,
Allah'ın beni affetmesini çok severim" dedi ve Mistah'a yapmakta
olduğu yardımı yapmaya devam etti ve: "Ebediyyen yardımı ondan
kesmeyeceğim" dedi.
Hz. Aişe (radıyallahu
anhâ) sözlerine devamla dedi ki:
Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) tahkik sırasında Zeyneb Bintu Cahş'a da hakkımda sormuş ve:
-"Ey Zeyneb, bu
hususta ne biliyorsun, ne gördün?" demişti. O da:
-"Ey Allah'ın
Resûlü, ben kulağımı, gözümü işitmediğim, görmediğim şeyden muhafaza
ederim. Ben Aişe hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyorum!" demişti.
Zeyneb (radıyallahu anhâ), Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın
zevce-i tâhireleri arasında (bazı faziletleri sebebiyle) benimle boy
ölçüşen birisiydi. Allah verâ ve dindarlığı sebebiyle onu (bu meselede
müfteriler tarafında yer almaktan) korudu. Onun kız kardeşi Hamna ise,
onunla mücâdeleye koyuldu ve helâk olan müfteriler arasında helâk
oldu.
Müfteriler arasında
(Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in şairi) Hassân İbnu Sâbit (radıyallahu
anh) de vardı. Urve der ki: "Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) yanında
Hassân'a kötü söz söylenmesinden hoşlanmazdı ve derdi ki: "O şu beyti
söyleyen kimsedir: "Babam, babanın babası, ırzım, size karşı Muhammed
(aleyhissalâtu vesselâm)'in ırzına bekçidir."
Mesrûk İbnu'l-Ecda
der ki:
-"Ben Hz. Aişe (radıyallahu
anhâ)'nin huzuruna girmiştim. Yanında Hassân İbnu Sâbit (radıyallahu
anh)'i gördüm. Hz. Aişe'ye şiir okuyor, bazı beyitleri kendisiyle
tezyin ediyordu. Şunu okudu:
"Afifdir, ağırdır,
iffetinden şüphe ne mümkün!
Kötü düşünceden uzak
olanların etleri bile onu aç bırakır."
Hz. Aişe'ye dedi ki:
"Sen nasıl olur da Hassân'ın yanına girmesine izin verirsin, o ki,
hakkında Allah şöyle buyurmuştur: "İçlerinden elebaşılık yapana ise
büyük azab vardır." Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) şu cevabı verdi:
"Körlükten daha şiddetli bir azab var mı!" Hz. Aişe sonra şunu da
söyledi "O, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı müdafaa ediyordu."
İstanbul -
18.12.2003
http://gulizk.com
|