[4-200/752] Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki: "Hz. Musa (aleyhi's-selam) son derece haya
sahibi ve sıkı örtünen birisi idi. İstihyası (haya duygusunun
fazlalığı) sebebiyle bedeninden hiçbir yer görülmezdi. Benî İsrail'den
bazıları ona eziyette bulundu. (Şöyle ki, bir gün aralarında): "Onun
bu şekilde sıkı giyinmesine bedenindeki bir kusur sebep olmasın?
Muhakkak ki o, ya abraştır, ya da debbelidir (hayasında şişme vardır)
veya bir başka afete maruzdur" diye dedikodu yaptılar. Cenab-ı Hakk,
Hz. Musa'yı bu dedikodularından tebrie etmek diledi.
Yine bir gün Hz. Musa (aleyhi's-selam), bir tenhada, elbiselerini bir
taş üzerine bırakıp tek başına suya girmiş yıkanıyordu. Yıkanması
tamam olunca, giyinmek üzere çamaşırlarına doğru yürüdü. Tam bu
sırada, üzerinde giyecekler olduğu halde taş yuvarlanmaya başladı. Hz.
Musa (aleyhi's-selam) değneğini eline alıp taşı yakalamaya çalıştı. Bu
sırada "Elbisem ey kaya ! Elbisem ey kaya !" diye de bağırıyordu.
(Taşın peşinden koşarken) Benî İsrail'den bir cemaatın yanına kadar
vardı. Hz. Musa'yı çıplak vaziyette gördüler, yaratılışca herkesten
güzel (ve kusursuz) ve de dedikodulardan beri idi. Kaya durdu. Hz.
Musa (aleyhi 's-selam) çamaşırını alıp giydi. Sopasıyla taşa vurmaya
başladı. (Ebu Hureyre der ki): "Allah'a kasem olsun, o taşta sopa
darbeleri sebebiyle üç veya dört tane bere izi var." Şu âyet bu
hâdiseye işaret etmektedir: "Ey iman edenler, siz de Musa'yı
incitenler gibi olmayın. Nihayet Allah, onu dedikleri şeyden temize
çıkardı. O, Allah indinde yüzü (itibarlı bir zât) idi" (Ahzâb, 69).
[4-203,204/754]Hz. Ebü Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki:
"Allahu Teâla Hazretleri semâda bir işin yapılmasına hükmetti mi, Rabb-i
Teâla'nın sözüne ihtiramla, melâike (aleyhimüsselam) korku ile
kanatlarını birbirine vururlar. Rabb Teâla'nın işitilen sözü düz bir
kaya üzerinde (hareket eden) zincirin sesi gibidir. Meleklerin
kalplerinden korku açılınca (Cebrail ve Mikail gibi mukarreb
meleklere):
" Rabbiniz ne buyurdu?" diye sorarlar. Onlar da:
" Allah Teâlâ hazretleri hakkı söylemiştir. Zaten O, yüce ve uludur"
derler. O'nun sözünü, kulak kabartan (şeytanlar gizlice) işitir. Kulak
hırsızı şeytanlar (yerden göğe kadar) birbirlerinin üstünde
(zincirleme) dizilmiş ve kulak hırsızlığına hazırlanmış bulunur. -
Süfyan (İbnu Uyeyne) eliyle tarif etti: Parmaklarını önce (üst üste)
dizdi, sonra açtı-(En üstteki, İlâhî kelamı işitir ve alttakine verir,
o da kendi altındakine verir.
Böylece, gele gele sihirbaz ve kahinlerin diline kadar ulaşır. Bazan
kelimeyi aşağıdakine vermeden önce bir şahap, şeytana ulaşır. Bazan
şahap kendisine isabet etmezden önce kelimeyi aşağısındakine vermiş
olur. (Sihirbaz ve kâhinler kendilerine bu şekilde ulaşan hırsızlama
habere) yüz kadar da kendileri ilave ederek yalanlar düzerler.
Emr-i İlâhî yeryüzünde tahakkuk edince halk kendi arasında: "Bu işin
olacağı bize daha önce falan falan günlerde haber verilmemiş miydi?"
derler. Böylece, semada (kulak hırsızlığı yoluyla) işitilmiş olan
haber böylece tasdik edilir."
[4-243,244/786]Alkame anlatıyor: "İbni Mes'ud (radıyallahu anh)'a
dedim ki: "- Sizden kimse, cin gecesinde Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'e refakât etti mi?"
"- Hayır, dedi, bizden kimse ona refakât etmedi. Ancak bir gece
O'nunla (aleyhissalâtu vesselâm) beraberdik. Bir ara onu kaybettik.
Kendisini vadilerde ve dağ yollarında aradık. Bulamayınca: "Yoksa
uçurulmuş veya kaçırılmış olmasın?" dedik. Böylece, geçirilmesi mümkün
en kötü bir gece geçirdik. Sabah olunca, bir de baktık ki Hira
tarafından geliyor.
"- Ey Allah'ın Resulü, biz seni kaybettik, çok aradık ve bulamadık. Bu
sebeple geçirilmesi mümkün en fena bir gece geçirdik" dedik.
"- Bana cinlerin davetçisi geldi. Beraber gittik. Onlara Kur'an-ı
Kerim'i okudum" buyurdular. Sonra bizi götürerek cinlerin izlerini,
ateşlerinin kalıntılarını bize gösterdi. Cinler kendisine
yiyeceklerini sormuşlar. O da: "Elinize geçen, üzerine Allah'ın ismi
zikredilmiş her kemik, olabildiği kadar bol etli olarak sizindir. Her
deve ve at mayısı da hayvanlarınızın yemidir" buyurmuşlar. Sonra
Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize şu tenbihte bulundu: "Sakın
bu iki şeyle (kemik ve kuru hayvan mayısı) abdest bozduktan sonra
istinca etmeyirı, çünkü onlar (cinnî olan) din kardeşlerinizin
yiyecekleridir."