[2-215,216,217/15]
- 15 - Yahya İbnu Ya'mur haber veriyor: "Basra'da kader üzerine
ilk söz eden kimse Ma'bed el-Cühenî idi. Ben ve Humeyd İbnu
Abdirrahmân el-Himyerî, hac veya umra vesîlesiyle beraberce yola çıktık.
Aramızda konuşarak, Ashab'tan biriyle karşılaşmayı temenni
ettik. Maksadımız, ondan kader hakkında şu heriflerin ettikleri
laflar hususunda soru sormaktı. Cenâb-ı Hakk, bizzat Mescid-i Nebevî'nin
içinde Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anh)'la karşılaşmayı
nasib etti. Birimiz sağ, öbürümüz sol tarafından olmak üzere
ikimiz de Abdullah (radıyallahu anh)'a sokuldu. Arkadaşımın sözü
bana bıraktığını tahmîn ederek, konuşmaya başladım: "Ey
Ebu Abdirrahmân, bizim taraflarda bazı kimseler zuhur etti. Bunlar
Kur'ân-ı Kerîm'i okuyorlar. Ve çok ince meseleler bulup çıkarmaya
çalışıyorlar." Onların durumlarını beyan sadedinde şunu
da ilâve ettim: "Bunlar, "kader yoktur, herşey hâdistir
ve Allah önceden bunları bilmez" iddiasındalar." Abdullah
(radıyallahu anh): "Onlarla tekrar karşılaşırsan, haber ver
ki ben onlardan berîyim, onlar da benden berîdirler." Abdullah
İbnu Ömer sözünü yeminle de te'kîd ederek şöyle tamamladı:
"Allah'a kasem olsun, onlardan birinin Uhud dağı kadar altını
olsa ve hepsini de hayır yolunda harcasa kadere inanmadıkça, Allah
onun hayrını kabul etmez."
Sonra
Abdullah dedi ki: Babam Ömer İbnu'l-Hattâb (radıyallahu anh) bana
şunu anlattı:
"Ben
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in yanında oturuyordum.
Derken elbisesi bembeyaz, saçları simsiyah bir adam yanımıza çıkageldi.
Üzerinde, yolculuğa delalet eder hiçbir belirti yoktu. Üstelik içimizden
kimse onu tanımıyordu da. Gelip Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in
önüne oturup dizlerini dizlerine dayadı. Ellerini bacaklarının üstüne
hürmetle koyduktan sonra sormaya başladı: Ey Muhammed! Bana İslâm
hakkında bilgi ver! Haz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) açıkladı:
"İslâm, Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in O'nun
kulu ve elçisi olduğuna şehâdet etmen, namaz kılman, zekât
vermen, Ramazan orucu tutman, gücün yettiği takdirde Beytullah'a
haccetmendir." Yabancı: "-Doğru söyledin" diye tasdîk
etti. Biz hem sorup hem de söyleneni tasdik etmesine hayret ettik.
Sonra
tekrar sordu: "Bana iman hakkında bilgi ver?"
Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) açıkladı: "Allah'a,
meleklerine, kitablarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır.
Kadere yani hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna da inanmandır."
Yabancı yine: "Doğru söyledin!" diye tasdik etti. Sonra
tekrar sordu: "Bana ihsan hakkında bilgi ver?"
Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) açıkladı: "İhsan Allah'ı
sanki gözlerinle görüyormuşsun gibi Allah'a ibadet etmendir. Sen
O'nu görmesen de O seni görüyor."
Adam
tekrar sordu: "Bana kıyamet(in ne zaman kopacağı) hakkında
bilgi ver?"
Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bu sefer: "Kıyamet hakkında
kendisinden sorulan, sorandan daha fazla birşey bilmiyor!" karşılığını
verdi.
Yabancı:
"Öyleyse kıyametin alâmetinden haber ver!" dedi. Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şu açıklamayı yaptı:
"Köle
kadınların efendilerini doğurmaları, yalın ayak, üstü çıplak,
fakir -Müslim'in rivayetinde fakir kelimesi yoktur- davar çobanlarının
yüksek binalar yapmada yarıştıklarını görmendir."
yabancı
çıktı gitti. Ben epeyce bir müddet kaldım. -Bu ifade Müslim'deki
rivayete uygundur. Diğer kitaplarda "Ben üç gece sonra Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'la karşılaştım" şeklindedir-
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Ey Ömer, sual soran bu zatın
kim olduğunu biliyor musun? dedi. Ben: "Allah ve Resûlü daha
iyi bilir" deyince şu açıklamayı yaptı: "Bu Cebrail
aleyhisselâmdı. Size dininizi öğretmeye geldi."
Ebu
Davud , bir başka rivayette "Ramazan orucu"ndan sonra
"cünüblükten yıkanmak" maddesini de ilâve eder.
Yine
Ebu Dâvud'un bir başka rivayetinde şu ziyâde vardır: "Müzeyne
veya Cüheyne kabilesinden bir adam sordu: "Ey Allah'ın Resûlü,
hangi işi yapıyoruz, olup bitmiş (levh-i mahfuza kaydı geçmiş)
bir işi mi, yoksa (henüz levh-i mahfuza geçmemiş) şu anda yeni başlanacak
olan bir işi mi?" Resûlüllah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Olup biten bir işi" dedi.
Adamcağız
-veya cemaatten biri- yine sordu: Öyleyse niye çalışılsın ki?
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şu açıklamada bulundu:
"Cennet ehli olanlara cennetliklerin ameli müyesser kılınır,
ateş ehli olanlara da cehennemliklerin ameli müyesser kılınır."
Benzer
bir hadisi, Buhârî (rahimehullah) Ebu Hüreyre (radıyallahu
anh)'den kaydeder.
Bu
hadise Tirmizî hâriç diğerlerinde de rastlanır. Mevzubahis
rivayette, "şehâdette bulunman" yerine "Allah'a
ibadet edip hiçbir şeyi ortak koşmaman" ifadesi de yer alır.
Bu
hadiste ayrıca "Yalın ayak, üstü çıplak kimseler halkın
reisleri olduğu zaman" ziyadesi de mevcuttur.
Şu
ziyade de mevcuttur: (Kıyametin ne zaman kopacağı), Allah'tan başka
hiçkimse tarafından bilinmeyen beş gayıptan (mugayyebât-ı hamse)
biridir buyurdu ve şu ayeti okudu: "Kıyamet saatini bilmek
ancak Allah'a mahsustur. Yağmuru O indirir. Rahimlerde bulunanı o
bilir. Kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Ve hiç kimse nerede öleceğini
bilmez..." (Lokman, 34),
Bir
başka rivayette "üstü çıplaklar" tâbirinden sonra
"sağır ve dilsizler arzın melikleri (kralları) oldukları
zaman" ziyadesi vardır.
Nesâî'nin
Sünen'inde şu ziyade mevcuttur: "Dedi ki: Hayır, Muhammed'i
hakikatle birlikte irşad ve hidayet edici olarak gönderen zât'a
yemin olsun, ben o hususta (kıyametin ne zaman kopacağı hususunda)
sizden birinden daha bilgili değilim. O gelen de Cibril aleyhisselamdı.
Dıhyetu'l-Kelbî suretinde inmiştir."
Derleyen:Hamdi Cenik
İstanbul - 16.09.2003
http://gulizk.com
|