[4-414/887] -İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ)
anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh) beni Bedir şeyhleri ile
birlikte (sohbet ve istişâre meclislerine) alıyordu. Bu hâl, sanki,
birilerinin ağrına gitmişti: "Bunu niye bizimle birlikte cemaate
alıyorsun, bizim onun kadar oğlanlarımız var?" diye Hz. Ömer'e târizde
bulundu. Hz. Ömer, kendilerine: "Onun kimlerden olduğunu biliyorsunuz"
diye cevap ver(ip geçiştir)di.
Bir gün beni çağırıp yine onlarla birlikte meclise aldı. Bu sefer,
sırf beni(m liyâkatımı) onlara göstermek için beni çağırdığını
anlamıştım. Hz. Ömer (radıyallahu anh): "Cenab-ı Hakk'ın İzâ câe
nasrullah ve'l-feth (Nasr 1) kavl-i şerifı hakkında ne dersiniz?" diye
sordu. Cemaatten bazıları:
"- Yardıma ve fethe mazhar olduğumuz zaman Allah'a hamdetmek ve
istiğfarda bulunmakla emrolunduk" diye cevap verdi. Bazıları hiçbir
şey söylemedi.
Hz.Ömer (radıyallahu anh) bana yönelerek:
"Ey İbnu Abbâs, sen de mi böyle söylüyorsun?" dedi. Ben:
"Hayır" dedim ve sustum. Hz. Ömer:
"Öyleyse söyle, sen ne diyorsun?" diye bana söz verdi.
Ben şu açıklamayı yaptım:
"- Bu süre Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın ecelidir, kendisine
bu süre ile haber verilmiştir. Bu sürede Cenab-ı Hakk (Resûlüne şöyle
demiştir): "Allah'ın nusreti ve fethi geldiği zaman, bil ki bu senin
ecelinin artık yakınlığına alâmettir. Öyle ise hamdederek Rabbini
tesbih et ve ona istiğfàrda bulun. O tevbeleri kabul edicidir."
Bu yorumun üzerine Hz. Ömer: "Bundan ben de senin söylediğini
anlıyorum" dedi.
[4-417,418] : Hz. Enes şöyle anlatır :
-Ensardan bir zat Kuba mescidinde imamlık yapıyordu. Fatiha ile
iftitah yaptıktan sonra, her seferinde (zammı sureden önce) Kul
huvallâhu ahad okuyor , onu tamamladıktan sonra onunla birlikte başka
bir sure okuyordu. Ayrıca namazın her rekatında böyle davranıyordu.
Cemaati bu hususta kendisine müdahale edip :” Sen bu sureyi okuyor ,
bu sana yetmiyormuş gibi bir başka sure daha zammediyorsun. Ya bununla
yetin , ya da bunu terk et, bir başka sure oku (ikisini beraber
okumaktan vazgeç) dediler.
-Hayır , dedi , ben bu okuyuşumu terk etmem, bu şekilde imamlık
yapmama razı iseniz devam ederim. Razı değilseniz imamlıktan vaz
geçerim , dedi.
Cemaati bu zatı içlerinde en efdal (imamlığa en layık kimse)
görüyorlardı.Kendilerine bir başkasının imamlık yapmasını uygun
görmediler. Ancak Rasûlullah (a.s.) oraya uğrayınca haber verdiler.
Rasûlullah (a.s.) imamı çağırarak :
-Cemaatin arzusuna uymana mani nedir , her rekatta bu sureyi ısrarla
okumanın sebebi nedir ?... diye sordu . İmam :
-Ey Allah’ın Rasûlü , ben bu sureyi seviyorum !... cevabını verdi.
Rasûlullah (a.s.) da :
-Onun sevgisi seni cennete sokacaktır!... dedi.
Böylece Rasûlullah (a.s.) cennetle müjdelemek suretiyle davranışını
te’yid etmiş olmaktadır.
Ayrıca Sahiheyn de Hz. Aişe (r.a.) 'dan gelen bir rivayete göre, bir
seriye komutanı da her rekatta zammı sureden sonra İhlas okuyarak ,
her rekatın kıraatini onunla tamamlar. Durum Rasûlullah (a.s.)'a
bildirilince :
-Sorun , niçin böyle yapıyor, der. Sorarlar, Komutan da :
-Çünkü bu sure Rahman’ın sıfatıdır, ben her rekatta onu okumayı
seviyorum , der. Durum Rasûlullah (a.s.) a bildirilince :
-Ona haber verin , Allah kendisini seviyor !... buyurur.
[4-478,479/944] -Zeyd İbnu Sâbit (radıyallahu anh)
anlatıyor: "Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh), (irtidâd edenlere karşı
yapılan) Yemâme Savaşı sırasında beni çağırttı. Gittim. Yanında Hz.
Ömer (radıyallahu anh) oturuyordu. Ebu Bekir bana:
"- BakÖmer! Bana gelip: "Kurrâ'nın da katılmış bulunduğu Yemâme
savaşları şiddetlendi. Ben her yerde kurrâları tüketeceğinden, onlarla
birlikte Kur'ân'ın da çokça zâyi olacağından korkuyorum. Bu sebeple
Kur'ân'ın cem'edilmesini emretmeni uygun görüyorum!" dedi. Ben
kendisine:
"- Resûlullah'ın yapmadığı bir şeyi nasıl yaparım?" diye cevap verdim.
Ancak Ömer (radıyallahu anh):
"- Bunda hayır var!" diye ısrar etti. Ben her ne kadar bu meseleye
yanaşmak istemedi isem de Ömer, taleb ve müracaatlarının peşini
bırakmadı. Sonunda Allah, Ömer'de aklını yatırdığı şeye benim de
aklımı yatırdı. Ben de meselenin gereğine aynen Ömer gibi inanmaya
başladım."
Zeyd devamla der ki: "Ebu Bekir (radıyallahu anh) bana yönelerek şunu
söyledi:
"- Sen genç, akıllı bir kimsesin, hiç bir hususta sana karşı bir
itimadsızlığımız yok. Üstelik sen Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'a vahiy katipliği yaptın, nâzil olan vahiyleri yazdın. Şimdi
Kur'ân'ın peşine düş ve onu cem'et!"
Zeyd (radıyallahu anh) der ki: "Allah'a yemin olsun, Ebu Bekir bana
dağlardan birini taşıma vazifesi verse bu teklif ettiğin işten daha
ağır gelmezdi. Kendisine itiraz ettim:
"- Siz, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yapmadığı bir şeyi
nasıl yaparsınız?" dedim. Ebu Bekir (radıyallahu anh) beni ikna için:
"- Vallahi bu, hayırlı bir iştir!" dedi, taleb ve müracaatlarının
peşini bırakmadı. Öyle ki, sonunda Allah, Hz. Ebu Bekr'in aklını
yatırdığı gibi bu işe benim aklımı da yatırdı.
Artık Kur'ân'ın peşine düştüm. Onu kumaş parçaları, hurma yaprakları,
düz taş parçaları ve ezberlemiş olanların hâfızalarından toplamaya
başladım. Tevbe süresinin son kısmını Huzeyme -veya Ebü Huzeyme- el-Ensâri'nin
yanında buldum. Bu kısmı ondan başkasının yanında bulamamıştım.
(Cem ettiğim) sahifeler Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh)'in yanında
idi. Vefat edinceye kadar da orada kaldı. Sonra Hz. Ömer (radıyallahu
anh)'e intikal etti. Allah ruhunu kabzedinceye kadar onun yanında
kaldı.
Sonra Resûlullah'ın zevce-i pâkleri Hafsa Bintu Ömer İbni'l-Hattâb (radıyallahu
anhümâ)'a intikal etti ve onun yanında kaldı."