Kütüb-i Sitte'den Alıntılar
20.Bölüm


[4-414/887] -İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh) beni Bedir şeyhleri ile birlikte (sohbet ve istişâre meclislerine) alıyordu. Bu hâl, sanki, birilerinin ağrına gitmişti: "Bunu niye bizimle birlikte cemaate alıyorsun, bizim onun kadar oğlanlarımız var?" diye Hz. Ömer'e târizde bulundu. Hz. Ömer, kendilerine: "Onun kimlerden olduğunu biliyorsunuz" diye cevap ver(ip geçiştir)di.
Bir gün beni çağırıp yine onlarla birlikte meclise aldı. Bu sefer, sırf beni(m liyâkatımı) onlara göstermek için beni çağırdığını anlamıştım. Hz. Ömer (radıyallahu anh): "Cenab-ı Hakk'ın İzâ câe nasrullah ve'l-feth (Nasr 1) kavl-i şerifı hakkında ne dersiniz?" diye sordu. Cemaatten bazıları:
"- Yardıma ve fethe mazhar olduğumuz zaman Allah'a hamdetmek ve istiğfarda bulunmakla emrolunduk" diye cevap verdi. Bazıları hiçbir şey söylemedi.
Hz.Ömer (radıyallahu anh) bana yönelerek:
"Ey İbnu Abbâs, sen de mi böyle söylüyorsun?" dedi. Ben:
"Hayır" dedim ve sustum. Hz. Ömer:
"Öyleyse söyle, sen ne diyorsun?" diye bana söz verdi.
Ben şu açıklamayı yaptım:
"- Bu süre Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın ecelidir, kendisine bu süre ile haber verilmiştir. Bu sürede Cenab-ı Hakk (Resûlüne şöyle demiştir): "Allah'ın nusreti ve fethi geldiği zaman, bil ki bu senin ecelinin artık yakınlığına alâmettir. Öyle ise hamdederek Rabbini tesbih et ve ona istiğfàrda bulun. O tevbeleri kabul edicidir."
Bu yorumun üzerine Hz. Ömer: "Bundan ben de senin söylediğini anlıyorum" dedi.

[4-417,418] : Hz. Enes şöyle anlatır :
-Ensardan bir zat Kuba mescidinde imamlık yapıyordu. Fatiha ile iftitah yaptıktan sonra, her seferinde (zammı sureden önce) Kul huvallâhu ahad okuyor , onu tamamladıktan sonra onunla birlikte başka bir sure okuyordu. Ayrıca namazın her rekatında böyle davranıyordu. Cemaati bu hususta kendisine müdahale edip :” Sen bu sureyi okuyor , bu sana yetmiyormuş gibi bir başka sure daha zammediyorsun. Ya bununla yetin , ya da bunu terk et, bir başka sure oku (ikisini beraber okumaktan vazgeç) dediler.
-Hayır , dedi , ben bu okuyuşumu terk etmem, bu şekilde imamlık yapmama razı iseniz devam ederim. Razı değilseniz imamlıktan vaz geçerim , dedi.
Cemaati bu zatı içlerinde en efdal (imamlığa en layık kimse) görüyorlardı.Kendilerine bir başkasının imamlık yapmasını uygun görmediler. Ancak Rasûlullah (a.s.) oraya uğrayınca haber verdiler. Rasûlullah (a.s.) imamı çağırarak :
-Cemaatin arzusuna uymana mani nedir , her rekatta bu sureyi ısrarla okumanın sebebi nedir ?... diye sordu . İmam :
-Ey Allah’ın Rasûlü , ben bu sureyi seviyorum !... cevabını verdi. Rasûlullah (a.s.) da :
-Onun sevgisi seni cennete sokacaktır!... dedi.
Böylece Rasûlullah (a.s.) cennetle müjdelemek suretiyle davranışını te’yid etmiş olmaktadır.
Ayrıca Sahiheyn de Hz. Aişe (r.a.) 'dan gelen bir rivayete göre, bir seriye komutanı da her rekatta zammı sureden sonra İhlas okuyarak , her rekatın kıraatini onunla tamamlar. Durum Rasûlullah (a.s.)'a bildirilince :
-Sorun , niçin böyle yapıyor, der. Sorarlar, Komutan da :
-Çünkü bu sure Rahman’ın sıfatıdır, ben her rekatta onu okumayı seviyorum , der. Durum Rasûlullah (a.s.) a bildirilince :
-Ona haber verin , Allah kendisini seviyor !... buyurur.

[4-478,479/944] -Zeyd İbnu Sâbit (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh), (irtidâd edenlere karşı yapılan) Yemâme Savaşı sırasında beni çağırttı. Gittim. Yanında Hz. Ömer (radıyallahu anh) oturuyordu. Ebu Bekir bana:
"- BakÖmer! Bana gelip: "Kurrâ'nın da katılmış bulunduğu Yemâme savaşları şiddetlendi. Ben her yerde kurrâları tüketeceğinden, onlarla birlikte Kur'ân'ın da çokça zâyi olacağından korkuyorum. Bu sebeple Kur'ân'ın cem'edilmesini emretmeni uygun görüyorum!" dedi. Ben kendisine:
"- Resûlullah'ın yapmadığı bir şeyi nasıl yaparım?" diye cevap verdim. Ancak Ömer (radıyallahu anh):
"- Bunda hayır var!" diye ısrar etti. Ben her ne kadar bu meseleye yanaşmak istemedi isem de Ömer, taleb ve müracaatlarının peşini bırakmadı. Sonunda Allah, Ömer'de aklını yatırdığı şeye benim de aklımı yatırdı. Ben de meselenin gereğine aynen Ömer gibi inanmaya başladım."
Zeyd devamla der ki: "Ebu Bekir (radıyallahu anh) bana yönelerek şunu söyledi:
"- Sen genç, akıllı bir kimsesin, hiç bir hususta sana karşı bir itimadsızlığımız yok. Üstelik sen Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a vahiy katipliği yaptın, nâzil olan vahiyleri yazdın. Şimdi Kur'ân'ın peşine düş ve onu cem'et!"
Zeyd (radıyallahu anh) der ki: "Allah'a yemin olsun, Ebu Bekir bana dağlardan birini taşıma vazifesi verse bu teklif ettiğin işten daha ağır gelmezdi. Kendisine itiraz ettim:
"- Siz, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yapmadığı bir şeyi nasıl yaparsınız?" dedim. Ebu Bekir (radıyallahu anh) beni ikna için:
"- Vallahi bu, hayırlı bir iştir!" dedi, taleb ve müracaatlarının peşini bırakmadı. Öyle ki, sonunda Allah, Hz. Ebu Bekr'in aklını yatırdığı gibi bu işe benim aklımı da yatırdı.
Artık Kur'ân'ın peşine düştüm. Onu kumaş parçaları, hurma yaprakları, düz taş parçaları ve ezberlemiş olanların hâfızalarından toplamaya başladım. Tevbe süresinin son kısmını Huzeyme -veya Ebü Huzeyme- el-Ensâri'nin yanında buldum. Bu kısmı ondan başkasının yanında bulamamıştım.
(Cem ettiğim) sahifeler Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh)'in yanında idi. Vefat edinceye kadar da orada kaldı. Sonra Hz. Ömer (radıyallahu anh)'e intikal etti. Allah ruhunu kabzedinceye kadar onun yanında kaldı.
Sonra Resûlullah'ın zevce-i pâkleri Hafsa Bintu Ömer İbni'l-Hattâb (radıyallahu anhümâ)'a intikal etti ve onun yanında kaldı."

İstanbul - 20.01.2004
http://gulizk.com


Üst Ana sayfa e-mail