[4-480/945] -Zührî, Hz. Enes (radıyallahu anh)'ten rivayet ediyor:
"Huzeyfe (radıyallahu anh) Hz. Osman (radıyallahu anh)'ın yanına geldi
ve:
"-
Ey Emirü'l-Mü'minin! Yahudiler ve Hıristiyanlar gibi, kitapları
hakkında ihtilâfa düşmeden, bu ümmetin imdadına yetiş!" dedi. Hz.
Osman (radıyallahu anh) derhal Hz. Hafsa (radıyallahu anhâ)'ya
birisini yollayarak:
"-
Sendeki Suhuf'u bize gönder, istinsah edip sana tekrar iâde edeceğiz"
diye haber saldı. Hz. Hafsa (radıyallahu anhâ) da gönderdi. Hz. Osman
(radıyallahu anh) Kur'ân'ın istinsahı için Zeyd İbnu Sâbit, Abdullah
İbnu'z-Zübeyr, Saîd İbnu'l-As ve Abdullah İbnu'l-Hâris İbni Hişâm
(radıyallahu anhüm ecmain)'a emretti: Onlar da bunu istinsâh ettiler.
Hz.
Osman Kureyşli gruba: "Kur'ân-ı Kerim'le ilgili olarak herhangi bir
hususta siz ve Zeyd İbnu Sâbit ihtilâf edecek olursanız, onu Kureyş
lisanına uygun olarak yazın. Çünkü Kur'ân onların lisanı üzere indi"
dedi. Çalışma esnasında hey'et bu minval üzere hareket ettiler.
Suhuf'u mushaflar halinde ortaya koyma işi bitince, Hz. Osman
(radıyallahu anh) her diyara bir mushaf gönderdi. Ayrıca bunun
hâricinde kalan bir sahife veya mushafın yakılmasını emretti. Zeyd
(radıyallahu anh) der ki: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan
işitmiş olduğum, Ahzâb süresine ait bir âyet(e ait yazılı parça bana
gelmemişti), eksikti. Onu araştırdım. Sonunda Huzeyme İbnu Sâbit
el-Ensârî (radıyallahu anh)'de çıktı. Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) onun şâhitliğini iki kişinin şâhitliğine denk tutmuştu. Bu
âyet şu idi: (Meâlen): "Mü'minlerden Allah'a verdiği ahdi yerine
getiren kimseler vardır. Kimi, bu uğurda canını vermiş, kimi de
beklemektedir. Ahdlerini hiç değiştirmemişlerdir" (Ahzâb 23).
[4-495/949] -Hâris İbnu Süveyd anlatıyor: "Abdullah İbnu Mes'ud
(radıyallahu anh) bize iki hadis rivayet etti. Bunlardan biri Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)' dendi, diğeri de kendisinden. Dedi
ki: "Mü'min günahını şöyle görür: "O, sanki üzerine her an düşme
tehlikesi olan bir dağın dibinde oturmaktadır. Dağ düşer mi diye
korkar durur. Fâcir ise, günahı burnunun üzerinden geçen bir sinek
gibi görür" İbnu Mes'ud bunu söyledikten sonra eliyle, Şöyle diyerek,
burnundan sinek kovalar gibi yapmıştır.
Sonra
dedi ki: "Ben Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle söylediğini
duydum: "Allah, mü'min kulunun tevbesinden, tıpkı şu kimse gibi
sevinir: "Bir adam hiç bitki bulunmayan, ıssız, tehlikeli bir çölde,
beraberinde yiyeceğini ve içeceğini üzerine yüklemiş olduğu bineği ile
birlikte seyahat etmektedir. Bir ara (yorgunluktan) başını yere koyup
uyur. Uyandığı zaman görür ki, hayvanı başını alıp gitmiştir. Her
tarafta arar ve fakat bulamaz. Sonunda aç, susuz, yorgun ve bitap
düşüp: "Hayvanımın kaybolduğu yere dönüp orada ölünceye kadar
uyuyayım" der. Gelip ölüm uykusuna yatmak üzere kolunun üzerine başını
koyup uzanır. Derken bir ara uyanır. Bir de ne görsün! Başı ucunda
hayvanı durmaktadır, üzerinde de yiyecek ve içecekleri. İşte Allah'ın,
mü'min kulunun tevbesinden duyduğu sevinç, kaybolan bineğine azığıyla
birlikte kavuşan bu adamın sevincinden fazladır. "
Müslim'in bir rivayetinde şu ziyâde var: "(Sonra adam sevincinin
şiddetinden şaşırarak şöyle dedi: "Ey Allah'ım, sen benim kulumsun,
ben de senin Rabbinim."
[4-499,500/954] - Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sizden önce yaşayanlar
arasında doksan dokuz kişiyi öldüren bir adam vardı. Bir ara
yeryüzünün en bilgin kişisini sordu. Kendisine bir râhib tarifedildi.
Ona kadar gidip, doksan dokuz kişi öldürdüğünü, kendisi için bir tevbe
imkânının olup olmadığını sordu. Râhib: "Hayır yoktur!" dedi. Herif
onu da öldürüp cinayetini yüze tamamladı.
Adamcağız, yeryüzünün en bilginini sormaya devam etti. Kendisine âlim
bir kişi tarif edildi. Ona gelip, yüz kişi öldürdüğünü, kendisi için
bir tevbe imkânı olup olmadığını sordu. Âlim: "Evet, vardır, seninle
tevben arasına kim perde olabilir?" dedi. Ve ilâve etti:
"
Ancak, falan memlekete gitmelisin. Zîra orada Allah'a ibadet eden
kimseler var. Sen de onlarla Allah ibadet edeceksin ve bir daha kendi
memleketine dönmeyeceksin. Zira orası kötü bir yer. "
Adam yola çıktı. Giderken yarı yola varır varmaz ölüm meleği gelip
ruhunu kabzetti. Rahmet ve azab melekleri onun hakkında ihtilâfa
düştüler. Rahmet melekleri: "Bu adam tevbekâr olarak geldi. Kalben
Allah yönelmişti" dediler. Azab melekleri de: "Bu adam hiçbir hayır
işlemedi" dediler.
Onlar böyle çekişirken insan suretinde bir başka melek, yanlarına
geldi. Melekler onu aralarında hakem yaptılar. Hakem onlara: "Onun
çıktığı yerle, gitmekte olduğu yer arasını ölçün, hangi tarafa daha
yakınsa ona teslim edin" dedi. Ölçtüler, gördüler ki, gitmeyi arzu
ettiği (iyiler diyarına) bir karış daha yakın. Onu hemen rahmet
melekleri aldılar."
Bir
rivayette şu ziyade var: "Bir miktar yol gidince, ölüm gelip çattı.
Adamcağız yönünü sâlih köye doğru çevirdi. Böylece o köy ehlinden
sayıldı."
[4-510/957] -Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Zaman yaklaşınca, mü'minin
rüyası, neredeyse yalan söylemeyecek. Esasen mü'minin rüyası,
peygamberliğin kırk altı cüzünden bir cüzdür." Buharî'nin rivayetinde
şu ziyade var: "Peygamberlikten cüz olan şey yalan olamaz."
[4-515/958] -Ebu Katâde (radıyallahu anh)'nin anlattığına göre:
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle söylediğini işitmiştir:
"Rüya Allah'tandır. Hulm (sıkıntılı rüya) şeytandandır. Öyle ise,
sizden biri, hoşuna gitmeyen kötü bir rüya (hulm) görecek olursa sol
tarafına tükürsün ve ondan Allaha istiâze etsin (sığınsın). (Böyle
yaparsa şeytan) kendisine asla zarar edemiyecektir."
[4-516/959] -Buhârî'nin bir rivayetinde Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) şöyle buyurur: "Beni rüyada gören, gerçekten beni görmüştür,
çünkü şeytan benim suretime giremez."
Buharî, Tabir 2, 10; Müslim, Rüya 10; (2266); Muvatta, Rüya 1, (2,
956).
[4-518/960] -Ebu Rezîn el-Ukeylî Lakît İbnu Amir İbni Sabire
(radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
buyurdular ki: "Mü'minin rüyası, nübüvvetin kırk cüzünden bir cüzdür.
Bu rüya, anlatılmadığı müddetçe bir kuşun ayağında (takılı vaziyette)
durur. Anlatılacak olursa hemen düşer."
İstanbul - 28.01.2004
http://gulizk.com
|