[4-523,…,526/964] -Semüre İbnu Cündeb (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sık sık: "Sizden bir rüya gören
yok mu?" diye sorardı. Görenler de, O'na Allah'ın dilediği kadar
anlatırlardı. Bir sabah bize yine sordu:
" Sizden bir rüya gören yok mu ?"
Kendisine:
"- Bizden kimse bir Şey görmedi!" dediler. Bunun üzerine:
" Ama ben gördüm" dedi ve anlattı: "Bu gece bana iki kişi geldi.
Beni alıp haydi yürü! dediler. Yürüdüm. Yatan bir adamın yanına
geldik. Yanıda biri, elinde bir kaya olduğu halde başucunda duruyordu.
Bazan bu kayayı başına indirip onunla başını yarıyordu, taş da sağa
sola yuvarlanıp gidiyordu. Adam taşı takip ediyor ve tekrar alıyordu.
Ama, başı eskisi gibi iyileşinceye kadar vurmuyordu. İyileştikten
sonra tekrar indiriyor, önceki yaptıklarını aynen yeniliyordu. Beni
getirenlere:
- Sübhânallah ! nedir bu ? dedim. Dinlemeyip:
- Yürü! Yürü!
dediler. Yürüdük, sırtüstü uzanmış birinin yanına geldik. Bunun da
yanında, elinde demir kancalar bulunan biri duruyordu. Adamın bir
yüzüne gelip, çengeli takıp yüzünün yarısını ensesine kadar soyuyordu.
Burnu, gözü enseye kadar soyuluyordu. Sonra öbür tarafına geçip, aynı
şekilde diğer yüzünün derisini de ensesine kadar soyuyordu. Bu da, yüz
derileri iyileşip eskisi gibi sıhhate kavuşuncaya kadar bekliyor,
sonra tekrar önce yaptıklarını yapmaya başlıyordu. Ben burada da:
- Sübhanallah, nedir bu? dedim. Cevap vermeyip:
- Yürü ! Yürü !
dediler. Beraberce yürüdük. Fırın gibi bir yere geldik. İçinden
birtakım gürültüler, sesler geliyordu. Gördük ki, içinde bir kısım
çıplak kadınlar ve erkekler var. Aşağı taraflarından bir alev yükselip
onları yalıyordu. Bu alev onlara ulaşınca çığlık koparıyorlardı. Ben
yine dayanamayıp:
- Bunlar kimdir?
diye sordum. Bana cevap vermeyip:
- Yürü ! Yürü !
dediler.
Beraberce yürüdük. Kan gibi kırmızı bir nehir kenarına geldik. Nehirde
yüzen bir adam vardı. Nehir kenarında da yanında bir çok taş bulunan
bir adam duruyordu. Adam bir müddet yüzüp kıyıya doğru yanaşınca
yanında taşlar bulunan kıyıdaki adam geliyor, öbürü ağzını açıyor bu
da ona bir taş atıp kovalıyordu. Adam bir müddet yüzdükten sonra geri
dönüp adama doğru yine yaklaşıyordu. Her dönüşünde ağzını açıyor,
kıyıdaki de ona bir taş atıyordu. Ben yine dayanamayıp:
- Bu nedir?
diye sordum. Cevap vermeyip yine:
- Yürü ! Yürü !
dediler. Beraberce yürüdük. Çok çirkin görünüşlü bir adamın yanına
geldik. Böylesi çirkin kimseyi görmemişsindir. Bunun yanında bir ateş
vardı. Adam ateşi tutuşturup etrafında dönüyordu. Ben yine:
- Bu nedir?
diye sordum. Cevap vermeyip:
- Yürü ! Yürü !
dediler. Beraberce yürüdük. İri iri ağaçları olan bir bahçeye geldik.
İçerisinde her çeşit bahar çiçekleri vardı. Bu bahçenin içinde çok
uzun boylu bir adam vardı. Semaya yükselen başını neredeyse
göremiyordum. Etrafında çok sayıda çocuklar vardı. Ben yine:
- Bunlar kimdir?
dedim. Cevap vermeyip:
- Yürü ! Yürü !
dediler. Beraberce yürüdük. Ulu bir ağacın yanına geldik. Ne bundan
daha büyük, ne de daha güzel bir ağàç hiç görmedim. Arkadaşlarım:
- Ağaca çık !
dediler. Beraberce çıkmaya başladık. Altun ve gümüş tuğlalarla
yapılmış bir şehre doğru yükselmeye başladık. Derken şehrin kapısına
geldik. Kapıyı çalıp açmalarını istedik. Açtılar ve beraberce girdik.
Bizi bir kısım insanlar karşıladı. Bunlar yaratılışça bir yarısı çok
güzel, diğer yarısı da çok çirkin kimselerdir. Sanki böylesine
güzellik, böylesine çirkinlik görmemişsindir. Arkadaşlarım onlara:
- Gidin şu nehire banın!
dediler. Meğerse orada açıkta bir nehir varmış. Suyu sanki sâfi süttü,
bembeyaz. . . Gidip içine banıp çıktılar. Çirkinlikleri tamamen gitmiş
olark geri geldiler. İki tarafları da en güzel şekli almıştı.
Beni dolaştıran arkadaşlarım açıkladılar:
- Bu gördüğün, Adn cennetidir. Şu da metin makamındır. Gözümü çevirip
baktım. Bu bir saraydı, tıpkı beyaz bir bulut gibi.
- Beni gezdirin, içine bir gireyim! dedim.
- Şimdilik hayır! Amma mutlaka gireceksin, dediler. Ben:
- Geceden beri acaip şeyler gördüm, neydi bunlar? diye sordum.
- Sana anlatacağız, dediler ve anlattılar:
- Taşla başı yarılan, o ilk gördüğün adam, Kur'ân'ı atıp reddeden,
farz namazlarda uyuyup kılmayan kimsedir. Ensesine kadar yüzünün
derileri, burnu, gözü soyulan adam, evinden çıkıp yalanlar uydurup,
etrafa yalan saran kimsedir. Fırın gibi bir binanın içinde gördüğün
kadınlı erkekli çıplak kimseler, zina yapan erkek ve kadınlardır. Kan
nehrinde yüzüp ağzına taş atılan adam fâiz yiyen adamdır. Ateşin
yanında durup onu yakan ve etrafında dönen pis manzaralı adam,
cehennemin, ateşin bekçisidir. Bahçede gördüğün uzun boylu adam
İbrahim (aleyhissalâtu vesselâm)'di. Onun etrafındaki çocuklar ise,
fıtrat üzere (bûluğa ermeden) ölen çocuklardır. "
Cemaatten biri hemen atılarak:
"- Ey Allah'ın Resülü! Müşrik çocukları da mı`?" diye sordu.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
" Evet, dedi, müşrik çocukları da." ve anlatmaya devam etti:
" Yarısı güzel yarısı çirkin yaratılışlı olan adamlara gelince, bunlar
iyi amellerle kötü amelleri birbirine karıştırıp her ikisini de yapan
kimselerdir. Allah onları affetmiştir."