[5-89,90/1045] - Büreyde (radıyallahu anh)
anlatıyor:
-"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir ordunun veya seriyyenin
başına komutan tayin ettiği zaman, -hassaten komutana- Allah'a karşı
muttaki olmasını, beraberindeki Müslümanlara da hayır tavsiye eder ve
sonra şunları söylerdi:
-"Allah'ın adıyla ve Allah'ın rızası için savaşın. Allah'ı inkâr eden
kâfirlerle çarpışın. Gazâ edin fakat ganimete hıyanet etmeyin,
haksızlıkda bulunmayın, ölülerin vücudlarına sataşıp burun ve
kulaklarını kesmeyin, (önünüze çıkan) çocukları öldürmeyin!
Müşrik düşmanlarla karşılaşınca onları önce üç şeyden birine çağır:
Bunlardan birine cevap verirlerse onlardan bunu kabul et ve artık
dokunma!
Önce İslâm dâvet et. İcâbet ederlerse hemen kabul et ve
elini onlardan çek. Sonra onları yurtlarından muhâcirler diyarına
hicrete dâvet et.Ve onlara haber ver ki, eğer bunu yapacak olurlarsa
Muhacirler‚ va'dedilen bütün mükâfaat ve vecibeler aynen onlara da
terettüp edecektir. Hicretten imtina edecek olurlarsa bilsinler ki,
Müslüman bedevîler hükmündedirler ve Allah'ın mü'minler üzerine câri
olan hükmü onlara icra edilecektir; ganimet ve fey'den kendilerine
hiçbir pay ayrılmayacaktır. Müslümanlara birlikte cihâda katılırlarsa
o hariç, (o zaman ganimete iştirak ederler.)
Bu şartlarda Müslüman olma teklifini kabul etmezlerse, onlardan cizye
iste, müsbet cevap verirlerse hemen kabul et ve onları serbest bırak.
Budan da imtina ederlerse, onlara karşı Allah'tan yardım dile ve
onlarla savaş. Bu durumda bir kale ahâlisini muhâsara ettiğinde onlar
senden Allah ve Resûlü'nün ahd ve emânını talep ederlerse kabul etme:
onlar için, kendine ve ashâbına ait bir emân tanı. Zira sizin kendi
ahdinizi veya arkadaşlarınızın ahdini bozmanız, Allah'ın ve Resûlü'nün
ahdini bozmaktan ehvendir.
Eğer bir kale ahalisini kuşattığında onlar, senden Allah'ın hükmünü
tatbik etmeni isterlerse sakın onlara Allah'ın hükmünü tatbik etme,
lakin kendi hükmünü tatbik et. Zira Allah'ın onlar hakkındaki hükmüne
isâbet edip etmeyeceğini bilemezsin."
[5-98] :Ebû Hureyre , Rasûlullah (a.s.) ın şöyle
dediğini rivayet etmiştir -Gazveye çıkan Nebilerden biri ,
ikindi vakti sırasında veya ikindiye yakın bir zamanda fethedeceği
köye yaklaştı. Güneşe :
-Ey Güneş nasıl sen bir memursan , ben de bir memurum dedi ve Allah’a
yönelerek : Ey Rabbim, güneşi durdur , vakit çıkmadan gazvemizi
tamamlayalım , diye dua etti . Güneş durduruldu. Allah’ın yardımıyla
köy fethedildi.
[5-104/1057] – İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)
anlatıyor: "Ben bir seriyyeye katılmıştım. Askerler (bir ara) bir
firarda bulundu, ben de onlar arasında idim(7). Oradan uzaklaşınca:
"Şimdi ne yapacağız, cihaddan kaçtık, Allah'ın gazabıyla dönüyoruz"
diye müzâkere ettik. Sonunda: "Medine'ye girelim, bizi kimse görmez"
diye düşündük.Ancak Medine'ye varınca: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'a gidip, kendimizi arzederek, bizim için bir tevbe imkânı
varsa onu yerine getirsek, yoksa geri gitsek" diye kararlaştırdık.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a uğrayıp "Biz firarileriz!"
dedik. Bize yaklaşarak:"- Hayır siz, firârîler değil, savaşa tekrar
dönmek üzere manevra yapmış kişilersiniz" buyurdu. Kendisine
yaklaştık, mübarek ellerinden öptük. Bize: "Ben Müslümanların
ilticâgâhıyım" dedi."
[5-133,134,135/1075] – İmrân İbnu'l-Husayn
(radıyallahu anhümâ) anlatıyor:
-Sakif, Benî Ukayl'in müttefiki idi. Sakîfliler, Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'ın ashabından iki kişiyi esir ettiler. Buna
mukabil Müslümanlar da Benî Ukayl'dan bir kişiyi esir ettiler, adamla
birlikte Adbâ adlı deveyi de ele geçirdiler. Adam bağlı halde iken
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yanına geldi. Adam:
- Ey Muhammed!" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
- Ne istiyorsun?" diye sordu:
- Beni niye yakaladınız, hacıları geçene (yani Adbâ'ya) niye el
koydunuz? dedi:
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) meseleyi büyütmek için:
-Seni müttefiklerin olan Sakifin cinayetinden dolayı yakaladım!
cevabını verdi, sonra oradan ayrılıp gitti. Adam tekrar seslenerek:
- Ey Muhammed! Ey Muhammed, dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
merhametli ve nezâketli idi. Adama dönerek:
- Ne istiyorsun? dedi. Adam:
- Ben Müslüman’ım! dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
- Sen bunu, daha önce, kendi umuruna mâlik iken söylemiş olsaydın,
tamamıyla kurtulurdun, dedi ve adamdan uzaklaştı. Adam tekrar:
- Ey Muhammed, ey Muhammed! diye bağırdı. Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) geri gelerek:
- Ne istiyorsun? dedi. Adam:
- Açım, doyur beni, susadım, su ver bana!" dedi. Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm):
- Hacetin bu mu? dedi. Adam öbür iki kişiye mukabil fidye yapıldı."
Râvi İmrân sözüne şöyle devam etti:
-Ensâr'dan bir kadın esir edildi.Adbâ dahi ele geçirildi. Kadın bağa
vurulmuştu. Halk develerini evlerinin önünde dinlendiriyorlardı.
Bir akşam bu kadın ipten boşanarak develerin yanına geldi. Kadın
deveye yaklaştı mı deve böğürüyordu. O da birini bırakıp öbürüne
yaklaşıyordu. Sonunda Adbâ'ya yaklaştı. Bu böğürmedi.
Râvî der ki:
-Bu pişkin bir deve idi, -bir rivayette: "O terbiyeden geçmiş bir deve
idi" denmiştir. Ebu Dâvud'da:
-Uysal bir deve… denmiştir. Kadın devenin arkasına bindi, hayvanı
sürüp yola revân oldu.
Kadının kaçtığını hissettiler, arayıp taradılar, ama
bulamadılar.Kadın, Allah kendisine kurtulma nasib ederse, deveyi Allah
için kurban etmeyi adadı. Medine'ye gelince, halk onun kurtulduğunu
görünce:
-Adbâ, Resûlullah (aleyhisssalâtu vesselâm)'ın devesi!.. diye
bağrıştı. Kadın:
- Ben nezretmişim. Allah beni kurtarırsa onu kurban edeceğim diye!..
dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a gelip bu durumu haber
verdiler. O:
- Sübhânallah! Hayvancağıza ne kötü mühâfaat vermiş. Allah onu bunun
üzerinde kurtarırsa o tutup bunu kesecek ha! Olacak şey mi? Hayır!
Günah olan bir nezre uyulmaz, şahsen sâhip olmadığı bir şey üzerine
yaptığı nezre de uymaz!... dedi."