[5-227/1128] -Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a Bahreyn'den bir mal getirildi.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Bunu mescide dökün" dedi. Bu mal (şimdiye kadar)
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a gelenlerin en çok olanı idi.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) namaza gitti ve mala hiç nazar
etmedi. Namaz bitince gelip malın yanında durdu. Her gördüğüne ondan
veriyordu. Derken, amcası Abbâs (radıyallahu anh) geldi ve:
"Ey Allah'ın Resûlü, bana da ver. Zîra, ben hem
kendimin, hem de Akil'in (esaretten kurtuluş) fıdyesini verdim!" dedi.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) da: "Al!" dedi.
Bunun üzerine o da torbasını iyice doldurdu. Sonra
onu sırtlamaya çalıştı, ancak muvaffak olamadı.
"Ey Allah'ın Resûlü, birilerine söyle de sırtıma
kaldırıversin" dedi ise de: "Hayır" cevabını aldı. Bunun üzerine;
Abbâs:
"Öyleyse sen sırtıma kaldırıver!" dedi. Yine:
"Hayır!" cevabını aldı. Bunun üzerine Abbâs, torbadan bir miktarını
döktü, tekrar sırtlamaya çalıştı, yine kaldıramadı. Ve:
"Birilerine söyle sırtıma kaldırıversin!" dedi.
"Hayır!" cevabını alınca, yine: "Öyleyse sen kaldırıver" dedi.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam) buna da "Hayır!" deyince Abbâs bir
miktar daha boşalttı, sonra kaldırıp omuzuna koyup çekip gitti.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Abbâs (radıyallahu
anh)'taki para hırsına taaccübünden, bize görünmez oluncaya kadar
gözleriyle onu takip etmişti.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), tek dirhem
kalıncaya kadar oradan ayrılmadı."
[5-231/1131] -Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)
anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Peygamberlerden (aleyhimüsselam) biri, gazveye
çıktı da kavmine: "Nikâhla bağlanıp, gerdeğe girmek istediği halde
henüz gerdek yapmadığı kadını olan benimle gelmesin, keza bina yapıp
henüz çatısı atılmamış inşsaatı olan da gelmesin, keza gebe koyun veya
develer satın alıp doğurmalarını bekleyeniniz varsa o da gelmesin"
dedi. .
Gazveye çıktı. Derken tam ikindi namazı sırasında
veya buna yakın bir zamanda (fethedeceği) beldeye yaklaştı. Güneş'e:
"Sen bir memursun, ancak ben de bir memurum" dedi ve Allah'a
yönelerek: "Ey Rabbim, şu güneşi bize durdur (da namazımız geçmesin!)"
diye dua etti. Güneş, o yerlerin fethini Allah müyesser kılıncaya
kadar durduruldu. Sonra elde edilen ganimetleri topladılar. Toplanan
ganimetleri yemek üzere ateş geldi. Fakat, ateş tatmadı bile. Bunun
üzerine Peygamber:
"İçimizde ganimetten çalan bir hırsız var, her
kabileden bir kişi bana biat etsin!" dedi. Bu suretle ona biat etmeye
başladılar. Derken bir adamın eli Peygamberin eline yapışıp
kaldı."Hırsız bu kabilede. Kabilenin her ferdi bana teker teker biat
etsin!" dedi.
Biat etmeye başladılar. İki veya üç kişinin eli
O'nun eline yapıştı kaldı. "Ganimet hırsızı sizde" dedi.
Öküz başı kadar iri bir altın getirdiler. Ganimet
yığınının içine o da atıldı. Ateş gelip ganimeti yedi.
Bilesiniz, bizden önce hiçbir ümmete ganimet helal
kılınmamıştır. Ganimetleri Allah sadece bize helâl kıldı. Bu da, bizde
gördüğü aczimiz ve za'fımız sebebiyledir.
[5-253/1147] - El-Misver İbnu Mhreme (radıyallahu
anhümâ)'ye Amr İbnu Avf (radıyallahu anh) şunu anlatmıştır: "Resûlullah
(aleyhissalâm vesselâm) Ebu Ubeyde (radıyallahu anh)'yi Bahreyn'e,
oranın cizyesin getirmek üzere yolladı. Mallarla dönünce Ensâr
geldiğini işitti. Sabah namazını Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'le kıldılar. Namaz bitince, Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın etrafını sardılar. Resûlullah (aleyhissalàtu vesselâm)
tebessüm buyurdular ve: "Öyle zannediyorum, Ebu Ubeyde'nin bir şeyler
getirdiğini işittiniz" dedi. Hep birlikte: "Evet!" dediler. Bunun
üzerine şunları söyledi:
"Öyleyse sevinin ve sizi sevindiren şeyi ümid edin.
Allah' a yemin olsun, sizler için fakirlikten korkmuyorum. Ben size
dünyanın genişlemesinden korkuyorum. Sizden öncekilere dünya
genişlemişti de hemen dünya için birbirleriyle boğuşmaya başladılar ve
helak oldular. Genişleyen dünyanın onlar gibi sizi de helak etmesinde
korkuyorum."
[5-260/1151] –Ümmü Harâm (r.a.) anlatıyor :
Rasûlullah (a.s.) buyurdular ki :
-Deniz tutması sebebiyle (gemide) kusan kimseye
şehid sevabı verilir. Boğularak ölene de iki şehid sevâbı vardır.