[6-83/1509] -
Nübeyşe (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki: "Biz sizleri, kurbanların etinden üç günden
fazla yemenizi, birçoğunuza kurban eti ulaşsın diye yasaklamıştık.
Şimdi, Allah Teâla bolluk verdi. Artık yiyin, biriktirin ve ücret
isteyin. Haberiniz olsun, bu bayram günleri yemek, içmek ve zikir
günleridir."
[6-98/1522] - Hz.
Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm),
(beni göndererek), kurbanlık develeriyle ilgilenmemi, onların
etlerini, derilerini, çullarını tasadduk etmemi, bunlardan kasaba bir
(ücret) vermememi tenbih etti."
Hz. Ali (radıyallahu anh) der ki: "Kasaba ücretini kendimizden
öderdik."
[6-103,104/1524] -
Ka'b İbnu Ucre (radıyallahu anh) anlatıyor: "(Biz Hudeybiye'de iken),
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) (ile birlikte ihramlı
idik.Müşrikler bize engel olmuşlar Umre yapamıyorduk.Kulaklarıma kadar
inen gür saçlarım vardı.)yanıma geldi. O sırada ben tenceremin altını
yakıyordum. Yüzümde de bitler kaynaşıyordu. Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) bana:
"Başındaki şu böcekler seni rahàtsız etmiyor mu ?" diye sordu. Ben:
"Evet! ediyor!" dedim.. Bana:
"Öyleyse traş o1 ve üç gün oruç tut veya altı fakiri, her birine yarım
sa' vermek suretiyle doyur veya bir kurban kes. (Bunlardan hangisini
yaparsan olur)" dedi. Ancak bu saydıklarının önce hangisini
zikretmişti bilmiyorum" diye cevap verdi. Tam o sırada şu âyet nazil
oldu:
"Artık içinizden kim hasta olur, yahut başından bir eziyeti bulunursa
ona oruçtan, ya sadakadan, yahut da kurbandan biriyle fidye vacib
olur..." (Bakara 196).
[6-173/1582] -
İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) aramızda olduğu halde biz Veda
haccından bahsederdik ve Veda haccının ne olduğunu bilmezdik. (Veda
haccında Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Allah'a hamd ve sena edip
sonra da Mesih Deccâl'ı mevzubahis etmişti, sözü onun hakkında epeyce
uzatıp şunları da söylemişti:
"Allah'ın gönderdiği her peygamber, ümmetini onunla korkuttu. Hz.Nuh
(aleyhisselâm) ve ondan sonra gelen bütün peygamberler onunla
korkuttular. Bilesiniz o, aranızdan çıkacaktır. Onun şe'ninden
(yapacğı icraatler) hiç bir şey size gizli kalmayacak. Çünkü sizlere
gizlemez. Rabbinizin gözü kör değildir. Halbuki onun sağ gözü kördür.
Onun gözü pertlek bir üzüm gibidir.
Haberiniz olsun! Allah sizlere birbirinizin kanını, malını haram
kıldı, bunlar,şu günlerinizin, şu beldenizdeki haramlığı gibi
haramdır.
Acaba tebliğ ettim mi?" (Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bu
sorusuna cemaat hep bir ağızdan:
"Evet" diye cevap verdi. Bunun üzerine üç sefer:
"Ya Rab şâhid ol! Ya Rab şâhid ol! Ya Rab şâhid ol!" dedi ve tekrar
cemaate yönelerek:
"Vah size! -veya eyvah size!- Benden sonda dönüp birbirlerinizin
boyunlarını vuran kâfirler olmayın!" dedi."
[6-177,178/1584] -
Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Arafat'ta vakfe yaptı ve: "Burası
Arafat'tır, vakfe yeridir, Arafat'ın her yeri vakfe yeridir" dedi.
Sonra güneş batar batmaz ifâza yaptı. (Arafat'ı terketti). Devesinin
terkisine Üsâme İbnu Zeyd (radıyallahu anhümâ)'i bindirdi. Efendimiz
(aleyhissalâtu vesselâm), -halk sağında ve solunda (develere telâşla
vururlarken) onlara dönüp bakmadan her zamanki sükun ve rıfk hâlini
koruyarak eliyle işaret edip: "Ey insanlar! Sakin olun" diyordu.
Sonra Cem'e (Müzdelife'ye) geldi. Orada iki namazı da (akşam ve yatsı)
beraberce kıldırdı. Sabah olunca Kuzah tepesine gelip üzerinde vakfe
yaptı.
"Burası Kuzeh'dir, vakfe yeridir. Cem'in tamamı vakfe yeridir!"dedi.
Sonra oradan ayrıldı, Muhassır vâdisine geldi. Devesine vurdu. Deve
dört nala koşarak vâdiyi geçti. Orada durup, amcası Abbâs (radıyallahu
anh)'ın oğlu Fazl'ı devesinin terkisine aldı.
Oradan Cemretu'l-Akabe'ye geldi ve taşlama yaptı. Sonra menhara (kesim
yerine) geldi:
"Burası menhardır (kurbanlarımızı keseceğimiz yer), Mina'nın her
tarafı menhardır" buyurdu. Has'am kabilesinden genç bir kadın gelerek:
"Ey Allah'ın Resûlü! Babam yaşlanmış bir ihtiyardır, Allah'ın hacc
farizası kendisine terettüp etmektedir. Ben ona bedel hacc yapabilir
miyim?" diye bir suâl sordu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselàm):
"Babana bedel hacc yap!"cevabını verdi. Bu sırada eliyle, devenin
terkisinde bulunan Fazl'ın başını büktü. Amcası Abbâs (radıyallahu
anh):
"Ey Allah'ın Resûlü! Amcanın oğlu Fazl'ın başını niye büktün?" diye
sordu.
"İkisini de birer genç görüyorum. Onlar hakkında şeytanın şerrinden
emin değilim!" dedi. Derken bir adam daha gelip:
"Ey Allah'ın Resûlü, ben traş olmazdan önce ifâza tavafını yaptım!"
dedi.
"Traş da ol, bunda mahzur yok!" cevabını aldı. Derken bir başkası daha
gelip:
"Ey Allah'ın Resûlü, ben taşlama yapmazdan önce kurbanımı kesmiş
bulundum!" dedi.
"Taşlarını da at, bunda bir mahzur yok!" cevabını aldı. Sonra
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Beytullah'a geldi, onu tavaf etti,
sonra zemzem'e geldi ve:
"Ey Abdulmuttaliboğulları, eğer halk size bunun üzerine galebe
etmeyecek olsa mutlaka çekerdim" dedi."
(İmam Nevevî bu son cümleye şu açıklamayı yapmıştır: İnsanlar bunu
Haccın menasikinden zannederek (aynen yapmaya kalkıp) Zemzem’in
etrafında izdihama sebep olarak sizi itekleyip , hacıları sulama
hizmetinize mani olacaklarından korkmasaydım , faziletinin büyüklüğü
sebebiyle sizinle birlikte Zemzem verme hizmetine ben de katılırdım.)
İstanbul - 04.05.2004
http://sufizmveinsan.com
|