[2-356/74] -Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) şunu
anlatır: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in bir hasırı vardı,
geceleri perde yapıp gerisinde namaz kılardı, gündüzleri de yayıp
üzerine otururdu. Halk da Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın
yanına dönep (gelip) aynen onun gibi namaz kılmaya başladılar. Sayı
gittikçe arttı. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
onlara yönelerek şunu söyledi: "Ey insanlar, takat getireceğiniz
işleri yapın. Zira siz (dua etmekten) usanmadıkça Allah da sevap
yazmaktan usanmaz. Allah'a en hoş gelen amel, az da olsa devamlı
olanıdır." Ravi der ki: Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'in ailesi
bir iş yapınca onu sâbit kılardı (artık terk etmez devamlı yapardı).
Buhârî'nin Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'den yaptığı bir rivayette:
"Orta yolu tutun, güzele yakın olanı arayın, sabah vaktinde, akşam
vaktinde, bir miktar da gecenin son kısmında yürüyün (ibadet edin),
ağır ağır hedefe varabilirsiniz. Unutmayın ki sizden hiç kimseye,
yaptığı amel, cenneti kazandırmayacaktır" buyurdu. "Sen de mi
(amelinle cennete gidemiyeceksin) ey Allah'ın Resûlü?" dediler. "Evet,
ben de, dedi, Allah affı ve rahmeti ile muâmele etmezse ben de!"
Buhârî ve Nesâî'de gelen bir başka rivayette: "Bu din kolaylıktır.
Kimse (aşırı gayretle) dini geçmeye çalışmasın, (başa çıkamaz, yine de
yapamadığı eksiklikleri kalır ve) galebiyet dinde kalır" buyrulmuştur.
[2-359/75] -Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor:
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdu: "Kolaylaştırın,
zorlaştırmayın ve müjdeleyin." Bir rivayette de: "...Isındırın, nefret
ettirmeyin..." buyurulmuştur.
[2-360/76] -Sehl İbnu Ebî Ümâme (radıyallahu anh)'nin
anlattığına göre, Sehl ve babası beraberce Hz. Enes (radıyallahu anh)'in
yanına girerler. Enes'i yolcu namazı kılıyormuşcasına çok hafif bir
namaz kılıyor bulurlar. Selam verip namazdan çıkınca: "Allah sana
mağfiret buyursun bu kıldığın namaz farz mı yoksa nafile miydi? dedik.
"Farz namazdı. Bu (eksiksiz). Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'in namaz tarzıdır. Bilerek hiç bir değişiklik de yapmadım"
dedi ve ilave etti: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki:
"(Yıl orucu, her gece teheccüt, kadınları terk gibi kararlarla)
kendinize zorluk çıkarmayın, zorluğa uğrarsınız. Zira (geçmişte) bir
kavim (bir kısım zahmetli işlere azmederek) kendisini zora attı. Allah
da zorluklarını artırdı. Manastır ve kiliselerdekiler bunların
bekâyasıdır. "Onlar, üzerlerine, bizim farz kılmadığımız, fakat, güya
Allah'ın rızasını kazanmak için kendilerinin koydukları ruhbaniyete
bile gereği gibi riâyet etmediler" (Hadîd, 27).
[2-364/80] - Ebu Cuheyfe (radıyallahu anh)
anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Selman'la Ebu'd-Derda (radıyallahu
anhüma)'yı kardeşlemişti. Selman bir defasında Ebu'd-Derdâ'yı ziyaret
etti. Evde, Ebu'd-Derdâ'nın hanımını düşük bir kıyafet içinde buldu.
"Bu halin ne?" diye sordu, kadın: "Kardeşiniz, Ebu'd-Derdâ'nın dünya
ile alakası kalmadı" diye açıkladı.
Ebu'd-Derda geldi ve Selman (radıyallahu anh)'a yemek getirerek:
"Buyur, ye!" dedi ve ilave etti: "Ben orucum!". Selman: "Hayır sen
yemezsen ben de yemem" dedi. Beraber yediler. Akşam olunca Ebu'd-Derdâ
(Selman'dan gece namazı için müsaade istediyse de, Selman: "Uyu" dedi.
Beraber uyudular. Bir müddet sonra Ebu'd-Derda namaza kalkmak istedi.
Selman tekrar: "Uyu!" dedi. Uyudular. Gecenin sonuna doğru Selman
"Şimdi kalk!" dedi. Kalkıp beraber namaz kıldılar. Sonra Selman şu
nasihatta bulundu: "Senin üzerinde Rabbinin hakkı var, nefsinin hakkı
var, ehlinin de hakkı var. Her hak sâhibine hakkını ver." Ertesi gün
Ebu'd-Derdâ, durumu Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e anlattı.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) "Selman doğru söylemiş" buyurdu.
[2-366/81] -Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'in kâtibi Hanzala İbnu'r-Rebî el-Esedî (radıyallahu anh)
anlatıyor:
Birgün Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh)'la karşılaştık. Bana:
"-Nasılsın?" diye sordu.
"-Hanzala münafık oldu"dedim.
"-Sübhanallah, sen neler söylüyorsun?" diye şaşırdı. Ben açıkladım.
"-Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in huzurunda olduğumuz sırada
bize cennet ve cehennemden söz edilir, sanki gözlerimizle görmüş gibi
oluruz. Oradan ayrılıp çoluk çocuğumuza, bağ bahçemize karışınca
çoklukla unutup gidiyoruz". Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) de:
"-Allah'a yemin olsun ben de aynı şeyi hissediyorum" dedi. Beraberce
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e gittik ve bu durumu açtık.
Bize:
"-Nefsimi kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelâl'e kasem olsun siz, benim
yanımdaki hâli dışarda da devam etirip (cennet ve cehennemi) hatırlama
işini koruyabilseniz melekler sizinle yataklarınızda, yollarda
müsafaha ederdi. Fakat ey Hanzala, bazan öyle bazan böyle olması
normaldir (münâfıklık değildir)" dedi ve (son cümleyi üç kere
tekrarladı.)"