Kütüb-i Sitte'den Alıntılar
7.Bölüm


[2-370,371/85]Huzeyfetu'bnu'l-Yemân (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), bize iki hadis irad buyurmuştu. Ben bunlardan birini gördüm, diğerini de bekliyorum. Buyurmuştu ki: Emanet (din, adalet duyguları) insanların kalplerinin derinliklerine (yaratılışlarında, fıtrî meyiller olarak) konmuştur. Sonradan Kur'ân-ı Kerîm indi. (İnsanlar kalplerine konmuş olan bu fıtrî temâyüllerin) Kur'ân ve hadiste te'yîdini buldular. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize bu emanetin kalplerden kalkmasından da bahsetti ve buyurdu ki: "Kişi uykuda imiş gibi farkında olmadan kalbinden emanet alınır. Geride, benek izi gibi bir iz kalır. Sonra ikinci sefer, yine uykuda imişcesine, kişi farkında olmadan kalbindeki emânet duygusundan bir miktar daha alınır. Bunun da, kalpte bir kabarcık izi gibi bir izi kalır, yâni şöyle ki, ayağın üzerinden bir kor parçasını yuvarlayacak olsan değdiği yerleri kabarmış görürsün. Ne var ki, içinde işe yarar bir şey yoktur. Sonra Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bir çakıl tanesi aldı, onu ayağının üzerinde yuvarladı. (Ve sözüne devam etti:)
"Emanet bu şekilde peyder pey azalmaya devam eder, o hâle gelinir ki artık) alış verişe giden insanlarda (itimad, güven, doğruluk ve) emanet tamamen kaybolur. Hatta dürüstler "falanca kabilede dürüst insanlar varmış" diye parmakla gösterilirler. Bazan da, kalbinde zerre miktar iman olmayan bir kimsenin "ne civanmerd, ne kibar, ne akıllı kişi" diye övüldüğü olur." (Huzeyfe devam etti:)
-Ben öyle günler gördüm ki, hanginizle alış veriş yaptığıma aldırmazdım. Muhâtabım Müslüman idiyse, bana karşı hile yapmasına dindarlığı mâni olurdu. Muhatabım Yahudi veya Hıristiyan idiyse, onu da, âmiri(nden vâliden gelen korku ve disiplin) bana hile yapmaktan alıkoyardı. Fakat bugün sizden sadece falanca falanca ile (gönül huzuruyla) alış veriş yapabilirim."

[2-372/86]Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki:
"Emanet kaybedilince kıyameti bekleyin." "Emanet nasıl kaybolur?" diye sordular. "İşler ehil olmayanlara teslim edilince" diye cevapladı."

[2-379/93]Huzeyfe (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Nefsimi kudret elinde tutan Zat'a kasem olsun, ya ma'rufu emreder ve münkerden de yasaklarsınız veya Allah'ın katından umumî bir belâ göndermesi yakındır. O zaman yalvar yakar olursunuz da duanız kabul edilmez."

[2-386] : Rasûlullah (a.s.) buyurdular ki :
Allah’ın hududuna (emir ve yasaklarına) giren meseleleri tatbik eden –ve yağcılık yaparak müsamaha ve gevşeklik gösteren iyi- kimse ile, yasakları işleyen kimselerin durumları , bir gemiye binip kur’a çekerek , geminin alt ve üst katlarına yarleşen yolculara benzer. Öyle ki , alt katta oturanlar , su ihtiyaçlarını giderirken üsttekilerin yanından geçip onları rahatsız ediyorlardı. (Alttakiler bu duruma son vermek için) bir balta alarak geminin dibini delmeye başlasalar , üsttekiler hemen gelip : “Yahu ne yapıyorsunuz?... diye sorunca , alttakiler :”Biz su ihtiyacımızı görürken sizi rahatsız ediyorduk, halbuki suya muhtacız , şimdi sizi rahatsız etmeden yerimizi delerek bu şekilde elde edeceğiz!…” deseler ve üsttekiler bu işte onlara mani olsalar hem kendilerini kurtarırlar, hem de onları kurtarmış olurlar.Eğer yaptıkları işte serbest bırakılsalar ; hem onları helak ederler , hem de kendileri helak olurlar…

[2-393] : Abdullah İbni Amr İbni’l Âs rivayet eder :Biz bir gün Rasûlullah(a.s.) ın etrafında oturuyorduk.Fitneden söz etti ve dedi ki :
-İnsanlar vaadlerini tutmaz, emanetlere ihanet eder ve iyilerle kötüler şöyle karma karışık olup –parmaklarını kenetleyerek gösterir- bir birinden ayrılmaz durumda görürseniz (işte o zaman fitne gelip çatmıştır) . Ben yanına giderek :
-Kurbanın olayım , o zaman ne yapmamı tavsiye edersin?... diye sordum. Dedi ki :
-Evine kapan , dilini tut , ma’rufla amel et , münkeri de terk et , kendi nefsini (ve yakınlarını) kurtarmaya , korumaya çalış , başkasının işiyle meşgul olma!...

[2-393] : Ebu Ümeyye eş-Şa’bânî der ki :
-Ebû Sa’lebe el-Huşeynî’ye sordum : Ey Ebû Sa’lebe , “Siz kendinize bakın” âyeti için ne dersin?... Bana : Allah’a kasem olsun bunu tam adamına , mes’eleyi tam bilen birine sordun. Zîra bu âyet hakkında ben bizzat Rasûlullah(a.s.) a sormuştum. Cevaben demişti ki :
-Hayır irşad işini bırakmayın . Aksine Ma’rufa uyun,münkeri nehyedin. Ancak , ne zaman mûcibiyle amel edilen bir cimrilik , peşinde gidilen hevasat görür ,insanların ( mal , mevki gibi menfaatlere aldanarak) dünyayı âhirete tercih ettiğinde, re’y sahibinin (Kur’an , hadis ve icmayı bir tarafa iterek) kendi re’y ve düşüncelerini beğendiklerine şahit olursan o zaman , kendi başının çaresine bak , başkasıyla uğraşmaktan vazgeç!...

[2-406/99]Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) her Ramazanda on gün i'tikafa girerdi. Vefat ettiği yılda ise yirmi gün i'tikafa girdi."

[2-412/106]Urvetu'bnu Zübeyr (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim ölü bir arâziyi ihya ederse, burası onun olur. Başkasının arazisine izinsiz ağaç dikene hiçbir hak tanınmaz.

İstanbul - 21.10.2003
http://gulizk.com


Üst Ana sayfa e-mail