Kütüb-ü Sitte'den Alıntılar
71.Bölüm


8-441/2577 - Ebû Mes’ûd el-Bedrî (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Sizden biri, rükû ve secdelerde belini (tam olarak) doğrultmadıkça namazı yeterli olmaz.”

8-442/2578)- Nu’mân İbnu Mürre (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): “İçki içen, zinâ yapan ve hırsızlıkta bulunan kimse hakkında ne dersiniz?” diye sordu. Bu sual, bunlar hakkında henüz hadd cezası gelmezden önce sorulmuştu.”Allah ve Resûlü daha iyi bilir!” diye cevap verdiler. Aleyhissalâtu vesselâm:”Bu fiiller ağır suçtur, onlar hakkında ceza vardır. Hırsızlığın en kötüsü de namazını çalmaktır” buyurdu. Bunun üzerine:”Ya Resûlullah, kişi namazını nasıl çalar?” diye sordular. Şu cevabı verdi:”Rükûsunu ve secdelerini tamamlamaz.”

8-450/2586 - Sahiheyn’in diğer bir rivayetinde şöyle gelmiştir: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın rükû ve secdesi ve iki secde arasındaki (fâsıla ile), rükûdan başını kaldırdığı zamanki (fâsıla) -kıyam ve ku’ûd (oturma) hariç- birbirine yakın miktardaydı.”

8-543/2588 - Abdurrahman İbnu Şibl (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) karga gagalamasından, vahşi hayvanlar gibi kolları yaymaktan, kişinin mescidde deve gibi mekân tutmasından nehyetti”

AÇIKLAMA:

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), bu hadiste namazla ilgili üç âdâb beyan etmektedir:

·         İki secde arasında bir miktar oturmaya (tuma’nîne) yer vermeden çabucak ikinci secdeye gitmeyi karga gagalaması olarak tavsif etmiştir. Çünkü karga da bir leşe rastlayınca gagalarını peş peşe aralıksız saplar.
·         Musalli’nin secde sırasında kollarını yere yaymasını da vahşi hayvanların yatma sırasında (ön ve arka) bacaklarını yere yaymasına benzetmiştir.
·         Namaz kılan kimse mescidde aynı yere alışıp, her gelişinde orada namaz kılmamalıdır. Bu davranış hadiste “deve gibi mekan tutmak” tabiriyle yasaklanmıştır. Çünkü develer ağıllarda her seferinde aynı alıştıkları yere ıharak yatmayı tercih ederler.

8-455/2590 - Hz. Ömer (radıyallâhu anh) demiştir ki: “Diz kapağı(nı tutmak) sizin için sünnet kılınmıştır. Öyle ise rükûda diz kapaklarını kavrayın.”

8-455/2592 - Berâ (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Secde ettiğin zaman ellerini yere koy, dirseklerini (havaya) kaldır.”

8-458/2601)- Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Biriniz secde edince, devenin çöküşü şeklinde yere çökmesin, yani ellerini dizlerinden önce yere koymasın.”

8-462/2608- Nâfî (rahimehullah) anlatıyor: “İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) şöyle derdi: “Hasta kimse secde etmeye muktedir olamazsa başıyla ima eder, alnına herhangi bir şey kaldırmaz.”

8-463/2610- Bir diğer rivayette şöyle demiştir: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Ben yedi kemik üzerine secde etmekle emrolundum: Alın, -ve eliyle burnunu işaret etti- eller, diz kapakları, ayakların etrafları. Ne elbiseleri ne de saçı (secde sırasında) toplamayız.”

8-465/2612 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir ihtiyaç sebebiyle, kendilerine Kurrâ denilen yetmiş kişiyi yola çıkardı. Süleym aşiretinden Ri’l ve Zekvân adında iki kabîle, Bi’r-i Ma’ûne (Ma’ûne Kuyusu) denilen bir suyun yanında bunların önünü kesti. Hey’et bunlara: “Biz size gelmedik. Biz Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın bir ihtiyacı için gidiyoruz” dediler. Ancak öbürleri bunları dinlemeyip öldürdüler.Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) (duruma muttali olduktan sonra) sabah namazlarından sonra bir ay boyu onlara bedduâ etti. Bu hadise namazda kunût okumanın başlangıcı oldu. Biz kunut yapmıyorduk.”Abdülaziz İbnu Süheyb der ki: “Bir zât Enes (radıyallâhu anh)’e Kunût’dan sorarak:”Bu, rükûdan sonra mı yoksa kırâatın tamamlanmasından sonra mı?” dedi. Enes:”Hayır, kırâatin bitiminde” diye cevap verdi.”Bir başka rivayette (Enes şöyle) dedi: “[Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir ay boyu] rükûdan sonra (kunût yaparak bazı Arap kabîlelerine bedduâ etti.)”

8-470/2620 - Hz. Ali (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) vitrinin sonunda şunu okurdu: “Allahım! Senin gadabından rızana sığınırım, cezandan affına sığınırım. Senden sana sığınırım. Sana (layık olduğun) senâyı saymaya gücüm yetmez. Sen, kendini senâ ettiğin gibisin.”

8-471/2622 - İbnu Mes’ud (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana, avucum avuçlarının içinde olduğu halde, Kur’ ân’dan sûre öğretir gibi teşehhüd’ü öğretti.” “Tahiyyât, tayyibât ve salavât(61) Allah içindir. Ey Nebi, selam, Allah’ın rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun. Selam bizim üzerimize ve Allah’ın sâlih kulları üzerine de olsun. Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur, yine şehadet ederim ki Muhammed Allah’ın Resûludür.”Bir rivayette “Allah’ın sâlih kulları” ibaresinden sonra şöyle denmiştir: “Siz bu teşehhüdü yaptınız mı semâ ve arzdaki bütün sâlih kullara selam vermiş olursunuz.”

8-473/2627 - Nesâî’nin bir rivayetinde şöyle denmiştir: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’la namaz kılınca: “Selam Allah’ın üzerine, selam Cibrîl ve Mikâil üzerine olsun” derdik. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):”Selam Allah’ın üzerine olsun demeyin. Zîra Allah selam’ın kendisidir. Ancak şöyle deyin: “Tahiyyât... Allah içindir...”

AÇIKLAMA:

- et-Tahiyyât, tahiyye’nin cem’idir, selam mânasınadır. Bazı âlimler bekâ, azâmet, âfetlerden ve noksanlıklardan selâmet, melik gibi başka mânalar da ileri sürmüşlerdir. Bediüzzaman merhum, tahiyyât’la hayat sahiplerinin hayatlarıyla ortaya koydukları tesbihatların kastedildiğini ifade eder:
- es-Salavât, salât’ın cem’idir. Duâ mânasına geldiği gibi, cemî haliyle beş vakit namazın kastedildiği, ayrıca daha umumî olarak bütün şeriatlerde gelmiş bulunan farzlar, nafileler nev’inden her çeşit ibadetin kastedildiği de söylenmiştir.
et-Tayyibât tayyibe’nin cem’idir. Güzel, tâhir (temiz), hoşa giden şey gibi mânalara gelir. İbnu Hacer: “Kelamdan güzel olanı” diye açıklar.

İstanbul - 08.02.2005
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail