Kütüb-i Sitte'den Alıntılar
107.Bölüm


11-360.Sayfa: Rasûlullah Efendimiz buyurdular ki :

 Bi rkavimde fuhşiyat (haramlar) zuhur eder ve alenen işlenirse, aralarında veba ve daha önce gelip geçmiş olan atalarında görülmeyen hastalıklar zuhur eder."

Başka bir hadiste de Efendimiz :

Bir kavimde zina artarsa ölüm de artar , buyurmuşlardır. (Aynı sayfa)

11-363,364.Sayfa :"İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:

"Ömer İbnu'l-Hattâb (radıyallahu anh) Şâm'a (Suriye'ye müteveccihen yola) çıktı. Sarğ denen yere gelince Ebu Ubeyde İbnu'l-Cerrah  ve maiyetiyle karşılaştı. Bunlar bölgedeki İslam ordusunun komutanlarıydı. Hz. Ömer'e Suriye'de veba salgını çıktığını haber verdiler. Bunun üzerine Hz. Ömer (durumu ve alınacak kararı görüşerek, istişare etmeye karar verdi ve):

"Bana ilk muhacirleri çağırın!" emretti. Onlar geldiler. Hepsiyle istişare etti, onlara Suriye'de veba salgını çıktığını bildirdi. Nasıl davranılacağı hususunda görüş birliğine varamadılar. Bazıları:

"Biz bir maksadla çıktık, buradan geri dönülmesini  uygun görmüyoruz" diyordu. Bazıları da: "İnsanların geri kısmı ve Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın Ashab'ı seninle beraberdir. Bunları, vebanın üzerine sürmenizi münasip görmüyoruz" dediler. Hz. Ömer (radıyallahu anh) onlara:

"Beni (bir müddet) yalnız bırakın!"dedi. Sonra:

"Bana Ensârı çağırın!" emretti. Ben de onları çağırdım. Hz. Ömer onlarla da istişare etti. Ensar da Muhacirler gibi fikir birliğine varamadılar,  öbürleri gibi  (bir kısmı gidelim, bir kısmı dönelim diyerek) ihtilaf ettiler. Hz. Ömer onlara da

"beni (bir müddet) yalnız bırakın!"  buyurdu. Sonra bana:

"Burada Fetih muhacirlerinden olan Kureyşli yaşlılardan kim varsa bana onları çağır!"dedi. Onları da çağırdım. Bunlardan iki kişi olsun bir ihtilafa düşen olmadı. Hepsi aynı görüşte idi. "Biz, buradan toptan geri dönmeyi, hiç kimseyi vebanın üzerine göndermemenizi uygun görüyoruz!" dediler. Bunun üzerine Hz. Ömer, halka ilan etti:

"Ben sabahleyin geri dönüyorum, peşimden siz de gelin!"

Ebu Ubeyde İbnu'l-Cerrâh bu emri muvafık bulmayarak,

"Yani Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsun?" (diyerek itiraz etmek istedi). Hz. Ömer (radıyallahu anh):

"Ey Ebu Ubeyde! Bu sözü keşke başkası söyleseydi (de senden işitmeseydim). Evet biz Allah'ın kaderinden kaçıyor, Allah'ın kaderine iltaca ediyoruz! Şimdi sen devenle seyahat ederken iki  yakalı bir vadiye uğrasan, bunun bir yakası münbit ve otlu, ötekisi kıraç ve otsuz, burada deveni münbit tarafta otlatman Allah kaderinden (değil de), kıraç tarafta otlatman mı Allah'ın kaderinden?" dedi.

Bu sırada, bir ihtiyacı sebebiyle orada bulunmayan Abdurrahman İbnu Avf (radıyallahu anh) geldi. (Meseleye muttali olunca):

Bu hususta ben kesin bir ilim sahibiyim, zira  Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın:

"Bir yerde veba olduğunu  işitince oraya girmeyin, bulunduğunuz  yerde veba çıkacak olursa, ondan kaçmak için orayı terketmeyin!" dediğini  işittim!" dedi.

Bunun üzerine Hz. Ömer (radıyallahu anh) (kararlarındaki isabet  sebebiyle) Allah'a hamdetti ve geri döndüler."

11-368 / 4044 - Muhammed İbnu Ebî Ümâme İbni Sehl İbni Hanîf, babasından şunları işittiğini anlatmıştır:

"Babam Sehl (radıyallahu anh) (Cuhfe yakınlarındaki) Harrâr nam mevkide yıkandı.  Üzerindeki cübbeyi çıkardı. Bu sırada Âmir İbnu Rabî'a ona  bakıyordu. Sehl, bembeyaz bir tene, güzel görünüşlü bir cilde sahipti. Âmir:

"Ne bugünkü bir manzarayı, ne de böylesine ancak çadıra çekilmiş bâkirede bulunabilen bir cildi hiç görmedim" dedi.

Sehl daha orada iken hummaya yakalandı ve rahatsızlığı şiddet peyda etti  [ve yere yıkıldı]. Durum Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a haber verildi ve:

"Başını kaldıramıyor" dendi. Halbuki Sehl orduya kaydedilmişti.

"Ya Resulallah o, sizinle gelemez Vallahi başını bile kaldıramıyor!" dediler. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Onunla ilgili olarak herhangi bir kimseyi ittiham ediyor musunuz?" diye sordu. "Âmir İbnu Rebîa var" dediler. Resulullah, onu çağırtıp kendisine kızdı ve:

"Sizden biri niye kardeşini öldürüyor? Niye  bir "Bârekallah!" demedin? Onun için abdest al!" buyurdu. Bunun üzerine Âmir yüzünü, ellerini, kollarını, dizlerini ve ayaklarının etrafını ve izarının  içini bir kaba yıkadı. Sonra, bir adam bu suyu onun (Sehl'in) üzerine arkasından döktü; derken o ânında iyileşti."

AÇIKLAMA:

"İzarının içi" tabiri ile ne kastedilmiştir? Bu münakaşalıdır. Böğür, üzerine izar bağlanan kısım, izarla örtülen ön, avret mahallinden kinayedir, uyluk kısmı vs…

11-374.Sayfa: Rasûlullah Efendimiz buyurdular ki :

"Kim bir şey görür, o da hoşuna giderse ve derhal "Mâşallah lâ kuvvete illâ billah. (Allah istemiş, kuvvet sadece Allah'tandır) derse, (onun nazarı) zarar vermez."

11-383.Sayfa: Rasûlullah Efendimiz buyurdular ki :

"Mallarınızı zekatla koruyun,  hastalarınızı sadaka ile  tedavi edin, belâya dua  ile karşı koyun."*

"Allah dua etmeyen kulunu sevmez";

"En hayırlı amel zikir ve duadır";

"Allah müslümanın her duasına cevap verir. Ya istediğini aynen verir, yahut onun bir misli kötülükten onu korur, yeter ki günah talep etmesin, sıla-ı rahmin gereğine aykırı bir istekte bulunmasın."

İstanbul -14.11.2007  
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail