Kütüb-i Sitte'den Alıntılar
113.Bölüm


12-64 / 4209 - Ümmü Atiyye (radıyallahu anhâ) anlatıyor:

"Biz, kocalarımız hâriç, herhangi bir ölü üzerine üç günden fazla mâtem tutmaktan men edilmiştik. Kocalarımız için dört ay on gün mâtem tutmalıydık. Bu esnada ne sürme çekerdik, ne tîyb sürünürdük, ne de boyalı elbise giyerdik. Giyebildiğimiz, sadece asb (denen daha dokunmazdan önce  boyanmış kumaşlardan mâmul) elbise idi. Mâtemli kadına, hayız halinden çıkıp temizlik dönemine  girince, yaptığı yıkanmada azıcık koku kullanmasına izin verildi." 

12-67 / 4211 - İbnu'l-Müseyyeb ve Süleymân İbnu Yesâr rahimehumullah anlatıyor:

"Tuleyhâ el-Esediyye, Reşîd es-Sakafî'nin nikahı altında idi. Reşîd, Tuleyhâ'yı boşadı. Kadın, iddeti içerisinde iken evlendi. Hz. Ömer (radıyallahu anh), ona da kocasına da değnekle çokça vurdu ve aralarını ayırdı. Sonra şunu söyledi:

"İddeti içerisinde hangi kadın evlenirse, onun evlenen kocası, gerdek yapmamış bile olsa araları ayrılacak ve kadın, önceki iddetinden geri kalan kısmı tamamlayacak. Sonra ikincisi, taliblerden bir talib olacak. Eğer erkek; kadınla gerdek yapmış idiyse, araları ayrılır, kadın önceki iddetini tamamlar. Sonra ikinciden dolayı yeniden iddet bekler. Bunlar ebediyyen evlenemezler.

"İbnu'l-Müseyyeb der ki: "Erkek, kadını kendine helal addettiği için ona tam mehir öder."

12-79 / 4219 - Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor:

"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kim bir başkasına hayat boyu ev bağışında bulunursa, artık bu ev onun ve vârislerinin olur. Bu söz, o maldaki hakkını keser. Ev, kendine ömür boyu bağışlanana ve onun vârislerine aittir."

12-81 / 4221,4222 - İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:

"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Mallarınızı rukbâ kılmayın. Kim rukbâ kılarsa mal artık  rukbâ kılınan kimsenin olur."

Bir başka rivayette:

"Umrâ, umrâ kılınan şahıs için caizdir. Rukbâ da rukbâ kılınan kimse için caizdir. Hibesinden dönen, kusmuğuna dönen gibidir" buyurulmuştur.

AÇIKLAMA:

Umrâ'  : Evimi, hayatta olduğum müddetçe sana bağışladım….

Rukbâ : Evimi sana bağışladım. Eğer benden önce ölürsen  ev  bana dönecek, ben senden önce ölürsem o senin olacak" diyerek bağış  yapılmasıdır.

12-88,89 / 4229 - Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor:

"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), kendisine Ebu Süfyan'ın gelmekte olduğu haber  verilince, ashabıyla istişare etti. Önce Ebu Bekr (radıyallahu anh) konuştu. Ondan yüzünü çevirdi (iltifat etmedi). Sonra Hz. Ömer (radıyallahu anh) konuştu. Ondanda yüzünü çevirdi. Derken Sa'd ibnu Ubâde (radıyallahu anh) (Resulullah'ın maksadı sezerek) ayağa kalktı ve:

"Ey Allah'n Resulü, biz (Ensârîler)i mi kastediyorsunuz? Nefsimi kudret elinde tutan zâta yemin ederim, eğer bize bineklerimizi denize sürmemizi emredecek olsanız, mutlaka (gözümüzü kırpmadan) daldırırız. Bize onlara binip Berkı'l-Gımâd'a gitmemizi emretseniz onu da yaparız!" dedi. Bunun üzerine Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) halkı hazırladı. Yola çıktılar ve Bedr'e kadar gelip indiler.Orada, Kureyş'in  su almaya gönderdiği kimselerle karşılaştılar. İçlerinde Benî Haccâc'a ait siyâhî bir köle vardı. Onu yakaladılar. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın ashabı Ebu Süfyan ve arkadaşları hakkında bilgi soruyorlardı. Köle:

"Ebu Süfyan hakkında bilgim yok. Ancak (burada) Ebu Cehil, Utbe, Şeybe ve Umeyye İbnu Halef var!" dedi. O böyle söyleyince ashab onu dövdü. O da:

"Evet, ben size haber veriyorum. Bu Ebu Süfyan'dır!" dedi. Onu  bıraktıkları  zaman başkaları sordular. O yine:

"Ben Ebu Süfyân hakkında bir şey bilmiyorum, lakin burada halkın içinde Ebu Cehil, Utbe, Şeybe, Umeyye İbnu Halef var!" dedi. Böyle söyleyince onlarda aynı şekilde dövdüler. Bu esnada Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) namaz kılıyordu. Bu hali görünce  namazı bıraktı ve:

"Nefsimi kudret elinde tutan Zât-ı Zülcelâl'e yemin olsun, size doğruyu söyleyince onu dövüyorsunuz! Yalan söyleyince de bırakıyorsunuz" dedi.

Râvi der ki:

"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) elini koyarak "burası falancanın öldürüleceği yer, şurası feşmekancanın öldürüleceği yer" diye  teker teker gösterdi.

"Râvi der ki:

"Allah'a yemin olsun onlardan hiçbiri, Aleyhissalâtu vesselâm'ın elini koyduğu yerin dışına sapmadan, gösterdiği yerlerde öldürüldüler."

12-92 / 4230 - İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:

"Bana Ömer İbnu'l-Hattâb (radıyallahu anh) anlattı. Dedi ki:

"Bedir günü olunca, Aleyhissalâtu vesselâm müşriklere bir baktı. Onlar bin kişiydiler. Halbuki ashabı  üçyüzondokuz kişi. Hemen kıbleye yönelip, ellerini kaldırdı. Rabbine sesli olarak şöyle dua etmeye başladı:

"Ey Allahım! Bana vaadettiğin (zaferi) yerine getir. Allahım! Bana zafer ver! Ey Allahım, eğer ehl-i İslam'ın bu bölüğünü helak edersen artık yeryüzünde sana ibadet edilmeyecek!

"Ellerini uzatmış olarak yakarmalarına öyle devam etti ki, r idası omuzundan düştü. Bunu gören Ebu Bekr (radıyallahu anh)  yanına gelerek rıdâsını aldı omuzuna attı, sonra arkasından yaklaşıp:

"Ey Allah'ın Resûlü! Rabbine olan yakarışın yeter. Allah Teâlâ Hazretleri sana vaadini mutlaka yerine getirecek!" dedi.

O sırada azîz ve celîl olan Allah şu vahyi inzal buyurdu:

"Hani siz Rabbinizden imdâd  taleb ediyordunuz da, O da: "Muhakkak ki  ben size meleklerden birbiri ardınca  bin(lercesi ile) imdad ediciyim" diyerek duanızı kabul buyurmuştu" (Enfâl 9). Gerçekten Hak Teâlâ Hazretleri o gün  meleklerle yardım etti."

12-94 / 4232 - İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:

"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Bedir günü buyurdular ki:

"İşte Cebrâil aleyhisselam! Atının başından tutmuş, üzerinde de savaş teçhizâtı var, (yardımımıza  gelmiş durumda)!"

İstanbul -25.12.2007  
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail