12-152,153,154,155,156,157.Sayfalar : İbnu Sa'd der ki:
"Resulullah
(aleyhissalâtu vesselâm) Beni'n-Nâdir'i Medine'den sürünce, bunlar
Hayber'e geldiler. Bunların ileri gelenlerinden ve reislerinden bir
grup, kalkıp Mekke'ye gittiler. Kureyş'i görüp, onları Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'a karşı çıkmaya çağırdılar. Onlarla anlaşma yaptılar ve
Resulullah'la mukâtele etmek için belli bir zaman tayin ettiler.
Oradan çıkıp Gatafan'a, Benî Süleym'e geldiler, onlarla da aynı
şekilde anlaşmalar yaptılar.
Kureyş hazırlandı. Kendisine tabi olan
yakın ve uzak müttefikleri de aynı maksad etrafında birleşti ve
hazırlık yaptılar. Bunlar dörtbin kişiydiler. Daru'n-Nedve'de sancak
açıldı. Sancağı Osman İbnu Talha İbni Ebî Talha taşıyacaktı.
Beraberlerinde üçyüz at, binbeşyüz deve, başlarında Ebu Süfyan İbnu
Harb İbni Ümeyye komutandı. Benî Süleym bunlara Merrî'z-Zehrân'da
katıldı. Bunlar da yediyüz kişiydiler, başlarında Süfyan İbnu Abdi
Şems vardı. Bunlarla birlikte, Talha İbnu Hüveylid el-Esedî'nin
komutasında Benî Esed de vardı. Fezâre de, bütün muharibleriyle,
bin deve ile katılmıştı. Başlarında Uyeyne İbnu Husn vardı. Eşca
kabilesi dört yüz askerle Mes'ud İbnu Ruhayle başkanlığında katıldı.
Benî Mürre ise el-Hâris İbnu Avf komutasında dörtyüz kişi ile
katıldı. Başka kabilelerde katıldı. Zührî, Hâris İbnu Avf'ın Benî
Mürre ile geri döndüğünü, savaşa katılmadığını zikreder. Ancak
gerçek olan, katıldıklarıdır.
Hendek'e katılan kabilelerden gelen askerlerin sayısı 10.000
kişiydi. Üç büyük ordugâha ayrılmıştı. Ebu Süfyân başkomutandı.
Ordunun
Mekke'den ayrılış haberi Resulullah'a gelir gelmez, düşmanın
durumunu halka bildirdi ve mesele hakkında istişareler
yaptı.Selman-ı Fârisî hendek usulünden bahsetti. Bu, müslümanların
hoşuna gitti. Aleyhissalâtu vesselâm müslümanları askere aldı. Sal'
dağının eteğinde topladı. Sal'ı arkalarına aldı. O gün müslümanların
sayısı üçbin kişi idi. Medine'ye Abdullah İbnu Ümmî Mektum (radıyallahu
anh)'ı halef bıraktı. Medine'nin önüne alelacele hendek kazmaya
girişildi. Müslümanlar düşmanın gelmesinden önce hendeği
tamamlayabilmek için çok hızlı çalışıyorlardı. Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm) da çalışmalara, müslümanları gayrete getirmek için,
elleriyle katıldı. Her bir cihet bir grubun sorumluluğuna tevdi
edilmişti: Muhacirler Râtic-Zübâb hattının hendeğini kazıyorlardı.
Ensar Zübâb-Benî Ubeyd dağı arasını kazıyorlardı. Medine'nin diğer
tarafında evler birbirine örülmüş vaziyette idi, kale gibiydi, giriş
yoktu.
Benî Abdi'l-Eşhel, Râtic'den sonra
kendini çevirecek hattın hendeğini kazıyordu. Böylece hendek Mescid-i
Nebevî'nin gerilerine kadar geliyordu. Benî Dinâr da Cürbâ'dan,
bugünkü İbnu Ebî'l-Cenûb'un evine kadar olan kısmın hendeğini kazdı.
Hendeğin kazılma işinden altı günde çıktılar.
İbnu Sa'd'dan takibe devam ediyoruz:
"Kadınları ve çocukları müslümanlar âtâm (denen şatovari müstahkem
binalara) yerleştirdiler.
Aleyhissalâtu vesselâm Zilkade'nin
18'inde çıktı. Sancağı Muhacirînin sancağı idi ve Zeyd İbnu Harise
taşıyordu. Ensar'ın sancağını Sa'd İbnu Ubâde taşıyordu.
"
Mekkeliler gelmiş, savaş başlamıştı. Ancak ummadıkları bir taktikle
karşılaştılar. Önlerinde hendekler vardı. Bu taktik karşısında
sayıca çokluk bir işe yaramıyordu. Hendeği geçmek zordu.
Karşılarında okçular ve kılıçlı muharibler vardı. Zaman zaman
geçmeye çalışan ve hatta geçebilen tektük münferidler olsa da,
derhal işi bitiriliyordu, geri püskürtülüyordu.
Şehrin
dışarıyla irtibatı kesilince içeride de sıkıntılar artmıştı. Savaşla
şehri alamayacağını anlayan Ebu Süfyân, Benî Kureyza yahudilerine
müslümanlarla olan antlaşmayı bozup kendi taraflarına geçmeyi teklif
etti. Önce reddettiler ise de sonradan razı oldular. Bunu Resulullah
işitince üzüldü fakat, "Hasbünallâhi ve ni'mel vekil" demekle
yetindi. Böylece içeriden de bir cephe açılmıştı. Erkeler
hendeklerin başından, hendekleri korumaktan ayrılamıyorlardı. Bu
ileri hat öylesine nezâket arzediyordu ki, zaman zaman namaz kılmaya
bile vakit olmuyordu. Bizzat Aleyhissalâtu vesselâm bazı hallerde
namazını kazaya bıraktı.
Yahudi
ihânetinin kadın ve çocuklara zarar vermesinden fazlaca korkuldu.
Aleyhissalâtu vesselâm, Seleme İbnu Eslem başkanlığında 200 kişiyi
ve Zeyd İbnu Hârise başkanlığında 300 kişiyi şehri korumaya ayırdı.
Bunlar sık sık koro hâlinde tekbirler getirerek moral takviyesine
çalışıyorlardı.
Abbâs İbnu Bişr başkanlığında bir
grup, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın çadırını her gece
korumakla vazifelendirilmişti.
Müşrik
cephesi de hiç boş durmuyor, her an bir noktadan şehre dalabilmek
için müteyakkız bulunup, gayret gösteriyorlar bir toplanıp bir
dağılıyorlardı. Ebu Süfyan, Halid İbnu Velid, Amr İbnu'l-Âs, Hübeyre
İbnu Ebî Vehb, Dırâr İbnu'l-Hattâb el-Fihrî, sırayla, sabaha kadar
birer gün nöbet tutuyorlardı.
Hatta
bir gece, bütün reisler sabaha kadar uyumaz; hendekte
atlayabilecekleri dar bir yer ararlar, bulamazlar ve: "Bu, Arapların
hiç başvurmadığı bir hile!" derler. Bunu, İranlı bir arkadaşının
teklif ettiğini söylerler.
Muhasara, başarısız on küsür gün devam eder. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) ittifak arasına nifak sokma yollarını arar. Gatafanlılarla
gizlice sulh yapmayı, onlara maddî birşeyler ödeyerek çekilmelerini
sağlamayı düşünür. Hatta Medine hurmalarının üçte birni verme
şartıyla antlaşma temin edilir. Ancak Ensar:
"Bu bir
emirse dilediğinizi emredin, teklifse razı değiliz" derler.
Resulullah:
"İlahi
emir olsaydı, istişare etmezdim, bu bir fikirdir, teklif ediyorum"
der. Ensar:
"Öyleyse kılıçtan başka bir şey vermeyiz" derler. İbnu Hişam, Sa'd
İbnu Muaz'ın şöyle dediğini kaydeder:
"Ey
Allah'ın Resulü! Biz Allah'ı tanımaz putlara taparken, onlar
hurmalarımızdan ikramımız olarak veya parayla satın alarak yerlerdi.
Şimdi İslam'la müşerref olduk, hidayete erdik. Sizinle ve İslam'la
izzete erdik. Bu halde mi malımızı şerefsizce vereceğiz. Hayır!
Allah'a yemin olsun böyle gelecek bir sulha ihtiyacımız yok!
Antlaşma yırtılır, bu iş böylece kalır.
Bu
arada gizlice müslüman olmuş bulunan Gatafanlı Nu'aym İbnu Mes'ud
el-Eşca'î mühim bir hizmet görür:
Kureyza ile Kureyş'in arasına
güvensizlik sokarak aralarını açar. Kureyza'nın ihanetine bel
bağlamış olan Kureyş bu kuşku karşısında o ümidi kaybeder ve uzayan
başarısız kuşatmayı kaldırmaya karar verdi.Kuşku nedir, nasıl
sağlanmıştır?Nu'aym (radıyallahu anh) Hz. Peygambere gelerek
müslüman olduğunu fakat kavminden kimsenin bilmediğini, istediğini
yapmaya hazır olduğunu söyler.
Resulullah:
"Sen
bunların arasını açacak tek kimsesin. Harb bir hiledir. Aralarını
aç, onları bizden uzaklaştır" mealinde talimat verir. Bu talimat
üzerine Nuaym, Kureyza, Kureyş ve Gatafan'ın arasında mekik
diplomasisi yapar. Câhiliyede nedimleri olduğu Kureyza'ya gelir:
"Size
olan sevgimi bilirsiniz. Sizinle benim aramda hususiyet var, bu da
malum" der.
Onlar
teyid ederler, nazarımızda müttehem değilsin derler. O,
"Gatafan
ve Kureyş sizin gibi değiller, siz buralısınız, malınız mülkünüz,
çocuk ve kadınlarınız burada. Bunları başka yere götüremezsiniz.
Kureyş ve Gatafan Muhammed'le savaşmaya geldiler. Siz Muhammed
aleyhine onlara yardım ediyorsunuz. Onların yurdu, malları,
kadınları başka yerde. Onlar sizin gibi değiller. Onlar bir yağma
bulsalar yaparlar. Başaramazlarsa çekip giderler, sizi Muhammed'le
başbaşa bırakırlar. Bu durumda siz buradakilere güç yetiremezsiniz.
Sakın onların eşrafından bir kısım rehineler istemeden savaşa
katılmayın. Rehinler Muhammed'i bertaraf edinceye kadar mukatele
etmeleri için elinizde bir garanti olur" der. Kureyzalılar:
"İsabetli bir fikir" derler. Sonra oradan ayrılan Nu'aym Kureyş'e
gelir Ebu Süfyân ve beraberindekilere:
"Size
olan sevgimi, Muhammed'e olan uzaklığımı biliyorsunuz. Kulağıma bir
haber geldi, size bildirmeyi dostluk gereği bildim. Ancak kimseye
söyleyip beni ifşa etmeyin" der.
"Söz
veriyoruz" derler. Nuaym devam eder:
"Bilin
ki, yahudiler Muhammed'le aralarındaki antlaşmayı bozmaktan pişman
olmuşlar. Ona adam gönderip:
"Biz
yaptığmızdan pişman olduk. Gatafan ve Kureyş'ten bazı ileri
gelenleri sana getirmemiz, boyunlarını vurman seni memnun eder,
tekrar seninle beraber olmamıza yeter mi?" derler. Muhammed de
"Evet"
cevabını verir. Bu durumda yahudiler size adam gönderip rehin
istemeye kalkarlarsa sakın onlara tek kişi vermeyin" der.
Nuaym (radıyallahu anh) sonra
Gatafanlılara gelir:
"Ey
Gatafanlılar, ben sizdenim, aşiretimsiniz. İnsanların en sevgilisi
bana sizsiniz. Öyle sanırım bana güvenir, sadakatımı itham
etmezsiniz" der. Onlar da
"Doğru
söyledin. Sen nazarımızda müttehem değilsin" derler. Nuaym devamla:
"Benden
duyduğunuzu söylemeyin" diyerek, o yönden de garanti alınca onlara
da Kureyşlilere söylediğini aynen tekrar eder, aynı endişelerle
bunları da korkutur.Allah'ın müslümanlara bir ikramı olarak,
cumartesi akşamı, Ebu Süfyân ve Gatafan'ın ileri gelenleri, Benî
Kureyza'ya Kureyş ve Gatafanlılar'dan mürekkep bir grubu İkrime İbnu
Ebî Cehl başkanlığında gönderip: "Biz ikamet yerinde değiliz, (eyreti
çadırlarda kalıyoruz), atlarımız ve develerimiz helak oldu. Savaşa
siz de katılın da Muhammed'in işini bir an önce bitirelim"
dedirtirler.
Yahudiler de bunlara şu cevabı gönderirler:
"Bugün
cumartesidir. O günde biz hiçbir şey yapmayız. Zira bizden bir kavm
cumartesi günü savaştığı için maymun ve hınzıra çevrildiler. Ayrıca
siz, bize bir kısım adamarınızı, elimizde Muhammed'in işini
bitirinceye kadar savaşacağınız hususunda garanti olacak rehineler
vermedikçe Muhammed'e karşı savaşacak da değiliz. Biz, savaş sizi
sıkıştırdığı takdirde bizi terkederek memleketinize çekip
gideceğinizden korkuyoruz. Bu durumda bizim memleketimizde olan
Muhammed'le biz başa çıkamayız.
Elçiler
Kureyza'nın bu sözlerini getirince Kureyşliler ve Gatafanlar:
"Nuaym'ın
söyledikleri doğruymuş." Kureyza'ya:
"Size
tek bir adamımızı bile rehin olarak göndermeyiz. Dilerseniz çıkın
savaşın" haberini gönderin" derler. Bu haberi getiren elçi
kendilerine ulaşınca Kureyzalılar:
"Nuaym
İbnu Mes'ud'un dediği doğruymuş, bunlar sadece savaş istiyorlar.
Fırsat bulurlarsa yağmalayacaklar, bulamazlarsa memleketlerine
çekip gidecekler. Siz memleketinizin adamı ile arada savaşa meydan
vermeyin." Kureyş ve Gatafan'a da
"Vallahi bize rehineler göndermezseniz biz sizinle Muhammed'e karşı
savaşmayız" cevabını gönderin" derler. Onlar bu teklifi kabul
etmezler. Allah aralarını böylece açar.
Bir
rivayette Ebu Süfyan:
"Demek
ben maymun ve hınzırın kardeşlerinden yardım taleb ediyormuşum!"
der, onlardan yüz çevirir.Cenâb-ı Hakk cumartesi gecesi şiddetli bir
fırtına gönderir, çadırlar, kaplarkaçaklar, eşyalar darmadağın olur.Resulullah
(aleyhissalâtu vesselâm), onlardan haber getirmek üzere, casus
olarak Huzeyfe İbnu'l-Yemân'ı gönderir. O gece namaza durur.Ebu
Süfyan adamlarına:
"Ey
Kureyşliler, ikamet edilecek bir yerde değilsiniz. Otlar ve develer
helak oldu. Sularımız kesildi. Benû Kureyza bizi terketti,
gördüğünüz gibi rüzgâr da neler yaptı. Yola çıkın, ben hareket
ediyorum!" der. Daha ayaklarının bağı çözülmeyen devesine atlar ve
vurur. Deve üç ayağıyla sıçramaya başlayınca, farkına varılır ve
çözülür.Amr İbnu'l-Âs ve Hâlid İbnu Velid ansızın takibe uğrarlar,
korkusuzca herkesin gitmesine kadar ikiyüz süvariyle geride
kalırlar. Kureyş'in gittiğini işiten Gatafanlılar da yüklerini
bağlayıp çekip giderler.Huzeyfe dönerek bütün bu olup bitenleri
Resulullah'a anlatır. İlaveten der ki:
"Eğer
Resulullah
"Hiçbir
hadise çıkarmadan gel" demeseydi yanımdakini öldürebilecektim."
Sabah
olunca, karşıda kimsenin kalmadığı görülür.Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm) herkesin evlerine dönmesini ilan eder. Herkes sevinçle,
neşeyle koşarak dönüş yaparlar.
İstanbul
-23.01.2008
http://sufizmveinsan.com
|