13-310 / 4712 - Amr İbnu
Şuayb, an ebihi an ceddihi tarikiyle anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki:"Hür veya cariye bir kadınla kim zina
yaparsa, bundan hasıl olacak çocuk veled-i zinadır, ne o babasına,
ne de babası ona varis olamaz."
13-320 / 4721 - Yine
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm), doğan çocuk ağlar sonra ölürse, varis olur ve ona varis
olunur. Ağlamazsa (ölü doğarsa), ne varis olur ne de ona varis
olunur."
13-339 / 4742- Mikdam (radıyallahu
anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular
ki:"Kim külfet bırakırsa yükü banadır. Kim de mal bırakırsa bu
varislerinedir. Ben varisi olmayanın varisiyim. Onun yerine diyet
öderim, ona varis de olurum. Dayı da varisi olmayanın varisidir, ona
bedel diyet de öder. Esirine de ona (fidye ödeyerek) kurtarıverir,
ona varis de olur."
13-344 / 4748 - Hz.
Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Hz. Fatıma (radıyallahu anhâ),
Hz. Ebu Bekr (radıyallahu anh)'den, Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın bıraktığı maldaki hissesini taksim edivermesini talep
etti. Hz. Ebu Bekr, ona şu cevabı verdi:"Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm): "Bize varis olunmaz, bıraktığımız sadakadır"
buyurmuştu."Hz. Fatıma bu cevaba öfkelendi ve Hz. Ebu Bekr'e küstü,
ölünceye kadar da konuşmadı. Zaten Aleyhissalâtu vesselâm'dan sonra
altı ay kadar hayatta kalmış (ve rahmet-i Rahman'a
kavuşmuştu.)Sonra Hz. Ömer (radıyallahu anh) bunu yaptı: Medine'deki
sadakasını Hz. Ali ve Abbas (radıyallahu anhümâ)'ya verdi. Hayber ve
Fedek'teki (sadakasını) kendi elinde tuttu ve: "Bu iki arazi,
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın karşısına çıkan hakları ve
hadiseleri içindi. (Şimdi) bu iki arazinin işi, Resûlullah'tan sonra
devlet işini eline alan halifenin tasarrufuna kalmıştır" dedi. Ravi
devam eder: "Bu iki yer, bugüne kadar aynı minval üzere devam
etmiştir."
13-347 / 4752 - Hz. Aişe
(radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
(öldüğü vakit) ne dinar, ne dirhem, ne koyun ve ne de deve bıraktı.
Hiçbir vasiyette de bulunmadı."
13-358,359.Sayfa :
Ebu Musa'dan
gelen bir rivayete göre, Hz. Peygamber: "Kıyametten önce mutlaka
herç vardır" buyurması üzerine: "Ey Allah'ın Resûlü herç nedir?"
diye sordum. "Katldir" cevabını verdi. Bunun üzerine orada bulunan
Müslümanlardan bazıları: "Ey Allah'ın Resûlü (bunu belirtmeniz de
niye?) Biz şimdiden bir yılda şu kadar bu kadar çok müşrik
öldürüyoruz!" derler. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)
muhatablarının yanlış anladıklarını görerek, şu tavzih ve açıklamada
bulunur: "(Benim kastım) müşriklerin öldürülmesi değildir. (O gün
gelince) birbirinizi öldüreceksiniz, o kadar ki, kişi komşusunu,
amcaoğlunu ve akrabalarını öldürecek." Cemaatten bazıları tekrar
sorar:
"Ey Allah'ın Resulü, o zaman aklımız başımızda olduğu halde mi bunu
yapacağız (yoksa delirmiş mi olacağız?)"
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şu cevabı verir:
"Hayır, bu esnada akıl kalmaz. (Aşırı hırs ve cehalet sebebiyle) o
devir insanlarının ekseriyetinin aklı ortadan kalkar. Bu durumda,
halk içinde ortaya çıkan akıldan mahrum bir ayak takımı, öncekilerin
yerine geçer."
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):
"Davaları aynı olan iki büyük grup arasında büyük bir savaş vukua
gelmedikçe kıyamet kopmaz" , buyurur.
13-365 / 4758 -
Ebu Ümeyye eş-Şa'bânî anlatıyor: "Ey Ebu Sa'lebe, dedim, şu ayet
hakkında ne dersin?"
(Mealen): "Ey iman
edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda oldukça sapıtmış
olanlar size zarar vermez.." (Maide 105).
Bana şu cevabı
verdi:"Gerçekten bunu, iyi bilen birine sordun. Zira ben aynı şeyi
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a sormuştum: Demişti ki:
"Ma'rufa sarılın,
münkerden de kaçının! Ne zaman uyulan bir cimrilik, takip edilen bir
heva, (dine, ahirete) tercih edilen dünyalık görür, rey sahiplerinin
(selefi dinlemeden) kendi reylerini beğendiklerini müşahede
edersen, o zaman kendine bak. İnsanlarla uğraşmayı bırak. Zîra (bu
safhaya gelince) arkanızda sabır günleri var demektir. O günler
avuçta ateş tutmak gibi (sıkıntılı)dır. O günlerde, sizin kadar
amel yapabilen bir kimseye elli kişinin ecri verilecektir."
13-369
/ 4760 - Hz. Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) seslendiler:
"Ey Ebu Zerr!"
"Buyurun, Ey Allah'ın Resulü, emrinizdeyim!" dedim.
"İnsanlara (kitle halinde) ölüm isabet edip, kabirlerin (ücretli)
hizmetçiler tarafından kazılacağı zaman ne yapacaksın?" buyurdular.
"Benim için Allah ve Resulü neyi ihtiyar buyurursa onu yaparım!"
dedim.
"Sabrı tavsiye ederim!" buyurdular -veya, sabredersin! dediler- ve
sonra bana tekrar seslendiler:
"Ey Ebu Zerr!"
"Buyurun ey Allah'ın Resûlü, sizi dinliyorum!" dedim.
"Zeyt mıntıkasının taşları kanda boğulduğunu gördüğün zaman ne
yapacaksın?"
"Allah ve Resûlü benim için neyi ihtiyar buyurursa onu!" dedim.
"Sana kendilerinden olduğun yakınlarını tavsiye ederim!" dedi.
Ben
sordum:"Ey Allah'ın Resulü! (O zaman) kılıcımı alıp omuzuma
koymayayım mı?""Böyle yaparsan (fitneci) kavme ortak olursun!"
buyurdular.
"Bana ne emredersiniz!" dedim.
"Evine çekil!" buyurdular.
"Evime girilirse?" dedim.
"Eğer kılıcın parıltısının seni şaşırtacağından korkarsan, elbiseni
yüzüne ört. Gelen hem senin günahınla, hem de kendi günahıyla
dönsün!" buyurdular.
İstanbul -18.06.2008
http://sufizmveinsan.com
|