14-205,206 / 4985 - İbnu
Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:
"Cahiliye devrinde
görülen ilk kasâme hadisesi,
(Kasâme
kelimesi yemin manasına gelir. Dilimizdeki kasem kelimesi de aynı
manada olmak üzere bu kökten gelir. Fıkıh ıstılahı olarak, daha
hususi bir yeminin adıdır. Şöyle ki : "Kâtili meçhul olan ve
üzerinde katl eseri bulunan bir ölünün bulunduğu mahal ahalisinden
elli kimsenin veçh-i mahsus üzere yemin etmelerine kasâme denir.)
biz Benî Haşim içinde cereyan etmişti. Benî Haşim'den (Amr İbnu
Alkame İbni'l-Muttalib İbni Abdi Menaf adında) bir erkeği, Kureyş'in
bir başka koluna mensup (Hıdaş İbnu Abdillah İbni Ebî Kays el-Amiri
adında) bir adam ücretle tutmuştu. (Amr) develerle birlikte (Hıdaş'la)
yola çıktı. Benî Haşim'den bir kimse ona uğradı. Bu adamın deri
çuvallarının ipi kopmuştu.
"Bana yardım et, ip ver
de şu çuvallarıma bağlayayım, develer ürkmesin!" dedi, o da ona bir
ip verdi ve onunla çuvalları bağladı. Konakladıkları vakit bir
tanesi hariç bütün develer bağlandı. Onu ücretle tutan patron:
"Bu deve niye
bağlanmadı?" diye sordu ve efendi hizmetçiye bir sopa fırlattı.
Meğerse onun eceli bu değnekte imiş. (Adam yaralanır, fakat daha
ölmeden) Yemenli bir zat kendisine uğrar. Yemenliye sorar:
"Sen hacc mevsiminde
Mekke'de hazır bulunur musun?"Adam:
"Bazan bulunurum, bazan
bulunmam" der. Yaralı ona:
"Benim için bir elçilik
yapar mısın?" diye ilave eder. Adam:
"Evet yapar
(istediğinizi duyururum)" der. Yaralı:
"Sen hacc mevsiminde
hazır bulunduğun zaman:
"Ey Kureyşliler!" diye
bağır. Sana
"Buyur!" ettikleri
vakit:
"Ey Haşimoğulları!"
de!.. Onlar:
"Buyur!" edince Ebu
Talib'i sor. Ona:
Beni falancanın bir ip
sebebiyle öldürdüğünü haber ver!" der.
Bunu söyledikten sonra o
işçi vefat eder.Onu ücretle tutan patron, (Mekke'ye) dönünce Ebu
Talib yanına gelerek (öleni) sorup:
"Arkadaşımıza ne oldu?"
der. O da:
"Hastalandı, (tedavisi
için) elimizden geleni yaptık. (Ama maalesef) öldü, defin işini de
ben üzerime aldım!" diye cevap verir. Ebu Talib:
"O, senin bu alâkanı hak
etmişti" der. Aradan bir müddet geçer. Sonra ölen ücretlinin
vasiyette bulunduğu Yemenli zat hacc mevsiminde gelir ve:
"Ey Kureyşliler!" diye
selenir. (Kureyşliler toplanıp):
"Ey Haşimoğulları!" der.
Onlar:
"İşte biz Benî Haşimiz!"
derler. Adam bu sefer de:
"Ey Ebu Talib!" der.
Kendisine:
"İşte şu Ebu Talib'tir!"
derler. Adam:
"Bana falan kimse, size
bir elçilik (yapmamı, bir haber) tebliğ etmemi söylemişti. O da şu:
Onu falan kimse bir ip yüzünden öldürmüş" der. Bunun üzerine Ebu
Talib ona gidip:
"Bizden üç şeyden birini
seç: İstersen yüz deve öde, zîra sen bizim adamımızı öldürdün. (Bu
iddiamızı inkar edecek olursan), dilersen, kavminden elli kişi senin
öldürmediğine dair yemin etsinler. Bunlara itiraz edecek olursan,
biz de seni onun sebebiyle öldüreceğiz!" der.
Adam kavmine gelip
durumu haber verir.
"Yemin edelim!" derler.
Onlardan bir erkeğe nikahlı olup, doğum da yapmış olan Benî Haşimli
bir kadın gelip:
"Ey Ebu Talib! Benim şu
oğlumu o elli kişiden bir adam yerine tutmanı, fakat ona
(yeminlerinin yaptırıldığı Ka'be rüknü ile Makam-ı İbrahim arasında)
yemin ettirilmemesini talep ediyorum!" der. Ebu Talib bu kadının
dilediği şekilde hareket eder. Derken onlardan bir başka adam gelir
ve:
"Ey Ebu Talib! Sen yüz
deveye bedel elli kişinin yemin etmesini diledin. Bu durumda her
adama iki deve düşüyor. Al şu iki deveyi benim hesabıma kabul et,
yeminlerin yapıldığı yerde bana yemin ettirme!" der. Ebu Talib bu
iki deveyi kabul eder. Kırk sekiz kişi de gelip yemin ederler.
İbnu Abbas (radıyallahu
anhümâ) der ki:
"Nefsimi kudret eliyle
tutan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun, yeminleri üzerinden bir yıl
geçmeden o kırk sekiz kişiden hiçbir kımıldayan göz kalmadı (hepsi
helak oldu)."
İstanbul -11.09.2008
http://sufizmveinsan.com
|