14-214,215 / 4990 -
Zeyd İbnu Eslem (radıyallahu anh) babasından naklen anlattığına
göre, "Ömer İbnu'l-Hattab'ın iki oğlu Abdullah ve Ubeydullah (radıyallahu
anhümâ), Irak'a giden bir orduya katılıp sefere çıktılar. Bu
seferde, Basra emîri olan Ebu Musa el-Eş'arî (radıyallahu anh)'ye
uğradılar. Ebu Musa onlarla merhabalaşıp, kolaylık diledikten sonra:
"Size faydası
dokunacak bir şey yapabilmeyi ne kadar isterdim!" dedi ve az sonra
hatırladı: "Evet evet! Şurada Allah'ın malından mal var. Onu
Emîrü'lmü'minîn (Hz. Ömer)'e göndermek istiyorum. Ben onu size karz
olarak vereyim. Siz onunla Irak mallarından satın alın, sonra da
Medine'de satın. Sermayeyi emîru'lmü'minîn'e ödeyin, kâr da sizin
olsun!" dedi. Abdullah ve Ubeydullah:
"Bunu yapmak isteriz"
dediler ve yaptılar. Ebu Musa, Hz. Ömer (radıyallahu anhümâ)'e
onlardan malı almasını yazdı.Medine'ye geldikleri vakit malı
sattılar, kâr ettiler. Parayı Hz. Ömer'e verdikleri zaman:
"Ebu Musa, her askere
size yaptığı gibi borç veriyor mu?" diye sordu. Oğulları,
"Hayır!" dediler.
Bunun üzerine Hz. Ömer:
"Emîru'lmü'minînin
iki oğlu olduğunuz için borç vermiş. (Olmaz böyle şey!) Sermayeyi
de, kârı da getirin!" diye gürledi. Abdullah sükût etti. Ubeydullah
ise:
"Ey Emîru'lmü'minîn,
bu davranış sana yakışmaz! Eğer bu sermaye noksanlaşsa veya kaybolsa
idi, biz tazmin edecektik" dedi. Fakat Hz. Ömer:
"Kârı da getirin!"
diye ısrar etti. Abdullah yine sesini çıkarmadı. Ubeydullah (önceki
söylediklerini tekrar ederek) karşılık verdi. Bunun üzerine Hz.
Ömer'in meclis arkadaşlarından bir adam:
"Ey Emîru'lmü'minîn!
Bunu mudarebe saysan!" teklifinde bulundu. Hz. Ömer de:
"Evet, onu mudarebe
kıldım!" deyip, sermayeyi ve kârın yarısını aldı. Abdullah'la
Ubeydullah da diğer yarısını aldılar."
AÇIKLAMA:
Mudarebe (veya kıraz)
: Sermaye birinden, onu çalıştırıp ticaret yapma işi bir diğerinden
olmak suretiyle teşkil edilen ve kârın bölüşüldüğü ortaklık.
14-249,250 / 4997 -
Ebu Vail, Rebîa kabilesinden el-Haris İbnu Yezid el-Bekrî adında bir
adamdan naklen anlatıyor:
"Medine'ye gelmiştim,
Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yanına gittim. Mescid,
cemaatle dolu idi. Orada dalgalanan siyah bayraklar vardı. Hz. Bilal
(radıyallahu anh) kılıcını kuşanmış, Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın yanında duruyordu. Ben:
"Bu insanların derdi
ne, (ne oluyor)?" diye sordum."Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)
Amr İbnu'l-As'ı, Rebîa'ya doğru göndermek istiyor, (onun hazırlığı
var)!" dediler. Ben:
"Âd elçisi gibi
olmaktan Allah'a sığınırım" dedim. Aleyhissalâtu vesselâm:
"Âd elçisi de nedir?"
buyurdular. Ben:
"Bunu çok iyi bilen
kimseye düştünüz. Âd (kavmi) kıtlığa uğrayınca Kayl'ı kendileri için
su aramaya gönderdi. Kayl da, Bekr İbnu Muaviye'ye uğradı. O, buna
şarap içirdi ve Mekke'de o sıralarda seslerinin ve tegannisinin
güzelliğiyle meşhur Cerade isminde iki cariye de şarkılar söyledi.
[Bu suretle bir ay kadar kaldıktan sonra], Mühre (İbnu Haydân
kabilesinin) dağına müteveccihen oradan ayrıldı. Dedi ki:
"Ey Allahım! Ben
sana ne tedavi edeceğim bir hasta, ne de fidyesini ödeyeceğim bir
esir için gelmedim. Sen kulunu, sulayıcı olduğun müddetçe sula.
Onunla birlikte Bekr İbnu Muaviye'yi de sula. -Böylece kendisine
içirdiği şarap için ona teşekür eder.
"Bunun üzerine onun
için üç parça bulut yükseltildi. Biri kızıl, biri beyaz, biri de
siyah. Ona: "Bunlardan birini seç!" denildi. O, bunlardan siyah
olanını seçti. Ona:
"Âd kavminden tek
kişiyi bırakmayıp helak edecek bu bulutu toz duman olarak al!"
denildi.
"Bunu söleyince (aleyhissalâtu
vesselâm):
"(Onlara) sadece şu
-yüzük halkası- miktarında rüzgâr gönderildi" buyurdular ve
arkasından şu mealdeki ayet-i kerimeyi tilavet ettiler:
"Âd (kavminin helak
edilmesinde) de (ibret vardır). Hani onların üzerine o kısır rüzgârı
göndermiştik. Öyle bir rüzgâr ki, her uğradığı şeyi (yerinde)
bırakmıyor, mutlaka onu kül gibi savuruyordu" (Zariyat 41-42).
İstanbul -18.09.2008
http://sufizmveinsan.com
|