14-222,….,226 / 4992 - İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:
"Hz.
İbrahim beraberinde Hz. İsmail aleyhimasselam ve onu henüz
emzirmekte olan annesi olduğu halde ilerledi. Kadının yanında bir de
su tulumu vardı. Hz. İbrahim, kadını Beyt'in yanında Devha denen
büyük bir ağacın dibine bıraktı. Burası Mescid'in yukarı tarafında
ve zemzemin tam üstünde bir nokta idi. O gün Mekke'de kimse
yaşamıyordu, orada hiç su da yoktu. İşte Hz. İbrahim anne ve
çocuğunu buraya koydu, yanlarına, içerisinde hurma bulunan eski bir
azık dağarcığı ile su bulunan bir tulum bıraktı.Hz. İbrahim
aleyhisselam bundan sonra (emr-i İlahî ile) arkasını dönüp (Şam'a
gitmek üzere) oradan uzaklaştı. İsmail'in annesi, İbrahim'in peşine
düştü (ve ona Kedâ'da yetişti).
"Ey
İbrahim, bizi burada, hiçbir insanın hiçbir yoldaşın bulunmadığı bir
yerde bırakıp nereye gidiyorsun?" diye seslendi. Bu sözünü birkaç
kere tekrarladı. Hz. İbrahim, (emir gereği) ona dönüp bakmadı bile.
Anne, tekrar (üçüncü kere) seslendi.
"Böyle yapmanı sana Allah mı emretti?" dedi. Hz. İbrahim bunun
üzerine
"Evet!" buyurdu. Kadın:
"Öyleyse (Rabbimiz hafizimizdir), bizi burada perişan etmez!" dedi,
sonra geri döndü. Hz. İbrahim de yoluna devam etti. Kendisini
göremeyecekleri Seniyye (tepesine) gelince Beyt'e yöneldi, ellerini
kaldırdı ve şu duaları yaptı:
"Ey
Rabbimiz! Ailemden bir kısmını, senin hürmetli Beyt'inin yanında,
ekinsiz bir vadide yerleştirdim -namazlarını Beyt'inin huzurunda
dosdoğru kılsınlar diye-. Ey Rabbimiz! Sen de insanlardan mü'min
olanların gönüllerini onlara meylettir ve onları meyvelerle
rızıklandır ki, onlar da nimetlerinin kadrini bilip şükretsinler"
(İbrahim 37).
İsmail'in annesi, çocuğu emziriyor, yanlarındaki sudan içiyordu.
Kaptaki su bitince susadı, (sütü de kesildi), çocuğu da susadı
(İsmail bu esnada iki yaşında idi). Kadıncağız (susuzluktan)
kıvranıp ızdırap çeken çocuğa bakıyordu. Onu bu halde seyretmenin
acısına dayanamayarak oradan kalkıp, kendisine en yakın bulduğu Safa
tepesine gitti. Üzerine çıktı, birilerini görebilir miyim diye (o
gün derin olan) vadiye yönelip etrafa baktı, ama kimseyi göremedi.
Safa'dan indi, vadiye ulaştı, entarisinin eteğini topladı. Ciddi bir
işi olan bir insanın koşuşuyla koşmaya başladı. Vadiyi geçti. Merve
tepesine geldi, üzerine çıktı, oradan etrafa baktı, bir kimse
görmeye çalıştı. Ama kimseyi göremedi. Bu gidip gelişi yedi kere
yaptı. İşte (hacc esnasında) iki tepe arasında hacıların koşması
buradan gelir.Anne, (bu sefer) Merve'ye yaklaşınca bir ses işitti.
Kendi kendine:
"Sus"
dedi ve sese kulağını verdi. O sesi yine işitti. Bunun üzerine:
"(Ey
ses sahibi!) Sen sesini işittirdin, bir yardımın varsa (gecikme)!"
dedi. Derken zemzemin yanında bir melek (tecelli etti). Bu
Cebrail'di. Cebrail kadına seslendi:
"Sen
kimsin?" Kadın:
"Ben
Hacer'im, İbrahim'in oğlunun annesi..."
"İbrahim sizi kime tevkil etti?"
"Allah Teala'ya.""Her ihtiyacınızı görecek Zat'a tevkil etmiş.
"Ayağının ökçesi -veya kanadıyla- yeri eşeliyordu. Nihayet su
çıkmaya başladı. Kadın (boşa akmaması için) suyu eliyle
havuzluyordu. Bir taraftan da sudan kabına doldurdu. Su ise, kadın
aldıkça dipten kaynıyordu.
"İbnu
Abbas (radıyallahu anhümâ) dedi ki:
"Allah İsmail'in annesine rahmetini bol kılsın, keşke zemzemi olduğu
gibi akar bıraksaydı da avuçlamasaydı. Bu takdirde (zemzem, kuyu
değil) akarsu olacaktı."
"Kadın sudan içti, çocuğunu da emzirdi.Melek, kadına:
"Zayi
ve helak oluruz diye korkmayın! Zîra, Allah Teala hazretleri'nin
burada bir Beyt'i olacak ve bunu da şu çocuk ve babası bina edecek.
Allah Teala hazretleri o işin sahiplerini zayi etmez!" dedi. Beyt
yerden yüksekti, tıpkı bir tepe gibi. Gelen seller sağını solunu
aşındırmıştı.Kadın bu şekilde yaşayıp giderken, oraya Cürhüm'den bir
kâfile uğradı. Oraya Kedâ yolundan gelmişlerdi. Mekke'nin aşağısına
konakladılar. Derken orada bir kuşun gelip gittiğini gördüler.
"Bu
kuş su üzerine dönüyor olmalı, (burada su var). Halbuki biz bu
vadide su olmadığını biliyoruz!" dediler. Durumu tahkik için, yine
de bir veya iki atik adam gönderdiler. Onlar suyu görünce geri dönüp
haber verdiler. Cürhümlüler oraya gelip, suyun başında İsmail'in
annesini buldular.
"Senin yanında konaklamamıza izin verir misin?" dediler. Kadın:
"Evet! Ama suda hakkınız olmadığını bilin!" dedi. Onlar da:
"Pekâla! dediler.
Aleyhissalâtu vesselâm der ki:
"Ünsiyet istediği bir zamanda bu teklif İsmail'in annesine uygun
geldi. Onlar da oraya indiler. Sonra geride kalan adamlarına haber
saldılar. Onlar da gelip burada konakladılar. Zamanla orada
çoğaldılar. Çocuk da büyüdü. Onlardan Arapça'yı öğrendi. Büyüdüğü
zaman onlar tarafından en çok sevilen, hoşlanılan bir genç oldu.
Büluğa erince, kendilerinden bir kadınla evlendirdiler. Bu sırada
İsmail'in annesi vefat etti.Derken Hz. İbrahim aleyhisselam,
İsmail'in evlenmesinden sonra oraya gelip, bıraktığı (hanımını ve
oğlunu) aradı. İsmail'i bulamadı. Hanımından İsmail'i sordu. Kadın:
"Rızkımızı tedarik etmek üzere (avlanmaya) gitti" dedi. Hz. İbrahim,
bu sefer geçimlerini, hallerini sordu. Kadın:
"Halimiz fena, darlık ve sıkıntı içindeyiz!" diyerek şikayetvâri
konuştu.
Hz.
İbrahim:
"Kocan gelince, ona benden selam et ve "kapısının eşiğini
değiştirmesini" söyle!" dedi.
İsmail geldiği zaman, sanki bir şey sezmiş gibiydi:
"Eve
herhangi bir kimse geldi mi?" diye sordu: Kadın:
"Evet
şu şu evsafta bir ihtiyar geldi. Senden sordu, ben de haberini
verdim, yaşayışımızdan sordu, ben de sıkıntı ve darlık içinde
olduğumuzu söyledim" dedi.
İsmail:
"Sana
bir tavsiyede bulundu mu?" dedi.
Kadın:
"Evet! Sana söylememi emretti ve kapının eşiğini değiştirmeni
söyledi!" dedi.
İsmail:
"Bu
babamdı. Seninle ayrılmamı bana emretmiş. Haydi artık ailene git!"
dedi ve hanımını boşadı. Cürhümlülerden bir başka kadınla evlendi.
Hz.
İbrahim onlardan yine uzun müddet ayrı kaldı. Bilahare bir kere daha
görmeye geldi. Yine İsmail'i evde bulamadı. Hanımının yanına gelip,
İsmail'i sordu. Kadın:
"Maişetimizi kazanmaya gitti!" dedi. Hz. İbrahim:
"Haliniz nasıldır?" dedi, geçimlerinden, durumlarından sordu.
Kadın:
"İyiyiz, hayır üzereyiz, bolluk içindeyiz" diye Allah'a hamd ve
senada bulundu.
"Ne
yiyorsunuz?" diye sordu. Kadın:
"Et
yiyoruz!" dedi.
"Ne
içiyorsunuz?" diye sorunca da:
"Su!" dedi. Hz. İbrahim:
"Allahım, et ve suyu haklarında mübarek kıl!" diye dua ediverdi."
Aleyhissalâtu vesselâm der ki:
"O
gün onların hububatı yoktu. Eğer olsaydı Hz. İbrahim, hububatları
için de dua ediverirdi."
İbnu
Abbas der ki:
"Bu
iki şey (et ve su) Mekke'den başka hiçbir yerde Mekke'deki kadar
sıhhata muvafık düşmez (karın sancısı yaparlar). Bu, Hz. İbrahim'in
duasının bir bereketi ve neticesidir).
Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Hz. İbrahim'den anlatmaya devam
etti:)
"İbrahim (İsmail'in hanımına) dedi ki:
"Kocan geldiği zaman, benden ona selam söyle ve kapısının eşiğini
sabit tutmasını emret! (Çünkü eşik, evin dirliğidir).
"Hz.
İsmail gelince (evde babasının kokusunu buldu ve)
"Yanınıza bir uğrayan oldu mu?" diye sordu. Kadın:
"Evet, bize yaşlı bir adam geldi, kılık kıyafeti düzgündü! " dedi ve
(ihtiyar hakkında) bir kısım övgülerden sonra:
"Sana
bir tavsiyede bulundu mu?" diye sordu. Kadın:
"Evet sana selam ediyor, kapının eşiğini sabit tutmanı emrediyor"
dedi. Hz. İsmail:
"Bu
babamdı. Eşik de sensin, seni tutmamı, evliliğimizin devamını
emrediyor! (Sen yanımda değerli idin kıymetin şimdi daha da arttı"
der ve kadın İsmail'e on erkek evlad doğurur.)Sonra, Hz. İbrahim
Allah'ın dilediği bir müddet onlardan ayrı kaldı. Derken bir müddet
sonra yanlarına geldi. Bu sırada Hz. İsmail zemzemin yanında Devha
ağacının altında kendisine ok yapıyordu. Babasını görünce ayağa
kalkıp karşılamaya koştu. Baba-oğul karşılaşınca yaptıklarını
yaptılar (kucaklaştılar, el, yüz, göz öpüldü).Sonra Hz. İbrahim:
"Ey
İsmail! Allah Teala hazretleri bana ciddî bir iş emretti" dedi.
İsmail de:
"Rabbinin emrettiği şeyi yap!" dedi. Hz. İbrahim:
"Bu
işte sen yardım edecek misin?" diye sordu. O da:
"Evet
sana yardım edeceğim!" diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. İbrahim:
"Allah Teala hazretleri bana burada bir Beyt yapmamı emretti!"
diyerek etrafına nazaran yüksekçe bir tepeyi gösterdi."
(İbnu
Abbas) dedi ki:
"İsmail'le İbrahim işte orada Ka'be'nin (daha önceki) temellerini
yükselttiler. Hz. İsmail taş getiriyor, Hz. İbrahim de duvarları
örüyordu. Bina yükselince, Hz. İsmail, babası için (bugün Makam
olarak bilinen) şu taşı getirdi. Yükselen duvarı örerken, Hz.
İbrahim (iskele olarak) onun üstüne çıkıyordu. İsmail de ona
(aşağıdan) taş veriyordu. Bu esnada onlar:
"Ey
Rabbimiz (Bu hizmetimizi) bizden kabul buyur! Sen gören ve
bilensin!" diyorlardı."
İbnu
Abbas der ki:
"Hz.
İsmail ve Hz. İbrahim binayı yaparken (zaman zaman) etrafında
dolaşarak:
"Ey
Rabbimiz (bu hizmetimizi) bizden kabul buyur! Sen işiten ve
bilensin!" (Bakara 127) diye dua ediyorlardı."
İstanbul -25.09.2008
http://sufizmveinsan.com
|