14-253,254,255 / 4998 -
Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki:"Benî İsrail'den üç kişi vardı: Biri
alatenli, biri kel, biri de âma. Allah bunları imtihan etmek istedi.
Bu maksadla onlara (insan suretinde) bir melek gönderdi.Melek önce
alatenliye geldi. Ve:
"En çok neyi seversin?"
dedi. Adam:
"Güzel bir renk, güzel
bir cild, insanları benden tiksindiren halin gitmesini!" dedi. Melek
onu meshetti. Derken çirkinliği gitti, güzel bir renk, güzel bir
cild sahibi oldu. Melek ona tekrar sordu:
"Hangi mala kavuşmayı
seversin?"
"Deveye!" dedi, adam.
Anında ona on aylık hamile bir deve verildi. Melek:
"Allah bunları sana
mübarek kılsın!" deyip (kayboldu) ve kelin yanına geldi.
"En ziyade istediğin şey
nedir?" dedi. Adam:
"Güzel bir saç ve halkı
ikrah ettiren şu halin benden gitmesi" dedi. Melek, keli elleriyle
meshetti, adamın keli gitti. Kendisine güzel bir saç verildi. Melek
tekrar:
"En çok hangi malı
seversin?" diye sordu. Adam:
"Sığırı!" dedi. Hemen
kendisine hamile bir inek verildi. Melek:
"Allah bu sığırı sana
mübarek kılsın!" diye dua etti ve âmanın yanına gitti. Ona da:
"En çok neyi seversin?"
diye sordu. Adam:
"Allah'ın bana gözümü
vermesini ve insanları görmeyi!" dedi. Melek onu meshetti ve Allah
da gözlerini anında iade etti. Melek ona da:
"En çok hangi malı
seversin?" diye sordu. Adam:
"Koyun!" dedi. Derhal
doğurgan bir koyun verildi."
Derken sığır ve deve
yavruladılar, koyun da kuzuladı. Çok geçmeden birinin bir vadi
dolusu develeri, diğerinin bir vadi dolusu sığırları, öbürünün de
bir vadi dolusu koyunları oldu.Sonra melek, alatenliye, onun eski
hali ve heyetine bürünmüş olarak geldi ve:
"Ben fakir bir kimseyim,
yola devam imkânlarım kesildi. Şu anda Allah ve senden başka bana
yardım edecek kimse yok! Sana şu güzel rengi, şu güzel cildi ve şu
malı veren Allah aşkına bana bir deve vermeni talep ediyorum! Ta ki
onunla yoluma devam edebileyim!" dedi. Adam:
"(Olmaz öyle şey, onda
nicelerinin) hakları var!" dedi ve yardım talebini reddetti. Melek
de:
"Sanki seni tanıyor
gibiyim! Sen alatenli, herkesin ikrah ettiği, fakir birisi değil
miydin? Allah sana (sıhhat ve mal) verdi" dedi. Ama adam:
"(Çok konuştun!) Ben bu
malı büyüklerimden tevarüs ettim!" diyerek onu tersledi. Melek de:
"Eğer yalancı isen Allah
seni eski haline çevirsin!" dedi ve onu bırakarak kel'in yanına
geldi. Buna da onun eski halinde kel birisi olarak göründü. Ona da
öbürüne söylediklerini söyleyerek yardım talep etti. Bu da önceki
gibi talebi reddetti. Melek buna da:
"Eğer yalancıysan Allah
seni eski haline çevirsin!" deyip, âmaya uğradı. Buna da onun eski
hali heyeti üzere (yani bir âma olarak) göründü. Buna da:
"Ben fakir bir adamım,
yolcuyum, yola devam etme imkânı kalmadı. Bugün, evvel Allah sonra
senden başka bana yardım edecek yok! Sana gözünü iade eden Allah
aşkına senden bir koyun istiyorum; ta ki yolculuğuma devam
edebileyim!" dedi. Âma cevaben:
"Ben de âma idim. Allah
gözümü iade etti, fakirdim (mal verip) zengin etti. İstediğini al,
istediğini bırak! Vallahi, bugün Allah adına her ne alırsan, sana
zorluk çıkarmayacağım!" dedi. Melek de:
"Malın hep senin olsun!
Sizler imtihan olundunuz. Senden memnun kalındı ama diğer iki
arkadaşına gadap edildi" dedi (ve gözden kayboldu)."
14-257,258 / 4999 - Hz.
Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm) Benî İsrail'den bin dinar borç para isteyen bir kimseden
bahsetti. Benî İsrail'den borç talep ettiği kimse:
"Bana şahidlerini getir,
onların huzurunda vereyim, şahid olsunlar!" dedi. İsteyen ise:
"Şahid olarak Allah
yeter!" dedi. Öbürü: "
Öyleyse buna kefil
getir" dedi. Berikisi
"Kefil olarak Allah
yeter" dedi. Öbürü:
"Doğru söyledin!" dedi
ve belli bir vade ile parayı ona verdi. Adam deniz yolculuğuna çıktı
ve ihtiyacını gördü. Sonra borcunu vadesi içinde ödemek maksadıyla
geri dönmek üzere bir gemi aradı, ama bulamadı. Bunun üzerine bir
odun parçası alıp içini oydu. Bin dinarı sahibine hitabeden bir
mektupla birlikte oyuğa yerleştirdi. Sonra oyuğun ağzını kapayıp
düzledi. Sonra da denize getirip:
"Ey Allahım, biliyorsun
ki, ben falandan bin dinar borç almıştım. Benden şahid istediğinde
ben: "Şahid olarak Allah yeter!" demiştim. O da şahid olarak sana
razı oldu. Benden kefil isteyince de: "Kefil olarak Allah yeter!"
demiştim. O da kefil olarak sana razı olmuştu. Ben ise şimdi, bir
gemi bulmak için gayret ettim, ama bulamadım. Şimdi onu sana emanet
ediyorum!" dedi ve odun parçasını denize attı ve odun denize
gömüldü.Sonra oradan ayrılıp, kendini memleketine götürecek bir gemi
aramaya başladı. Borç veren kimse de, parasını getirecek gemiyi
beklemeye başladı. Gemi yoktu ama, içinde parası bulunan odun
parçasını buldu. Onu ailesine odun yapmak üzere aldı. (Testere ile)
parçalayınca parayı ve mektubu buldu.Bir müddet sonra borç alan
kimse geldi. Bin dinarla adama uğradı ve:
"Malını getirmek için
aralıksız gemi aradım. Ancak beni getirenden daha önce gelen bir
gemi bulamadım" dedi. Alacaklı:
"Sen bana bir şeyler
göndermiş miydin?" diye sordu. Öbürü:
"Ben sana, daha önce bir
gemi bulamadığımı söyledim" dedi. Alacaklı:
"Allah Teala hazretleri,
senin odun parçası içerisinde gönderdiğin parayı sana bedel ödedi.
Bin dinarına kavuşmuş olarak dön" dedi."
İstanbul -23.10.2008
http://sufizmveinsan.com
|