14-260 / 5003 - Yine Ebu
Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki:"Eğer Benî İsrail olmasaydı, et kokuşmazdı.
Eğer Havva olmasaydı, kadınlar kocalarına hiçbir zaman ihanet
etmezdi."
14-271,272
/ 5004 - Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki:"Nefsim kudret elinde olan Zat-ı Zülcelal'e
yemin ederim! Meryem oğlu İsa'nın, aranıza (bu şeriatle hükmedecek)
adaletli bir hakim olarak ineceği, istavrozları kırıp, hınzırları
öldüreceği, cizyeyi (Ehl-i Kitap'tan) kaldıracağı vakit yakındır. O
zaman, mal öylesine artar ki, kimse onu kabul etmez; tek bir secde,
dünya ve içindekilerin tamamından daha hayırlı olur."
Sonra Ebu Hureyre der
ki: Dilerseniz şu ayeti okuyun. (Mealen): "Kitap ehlinden hiçbir
kimse yoktur ki, ölümünden önce O'nun (İsa'nın) hak peygamber
olduğuna iman etmesin. Kıyamet gününde ise İsa onlar aleyhine
şahitlik edecektir.”
14-276
/ 5007 - Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resululah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki:"Mehdi benim zürriyetimden, kızım Fatıma'nın
evladlarındandır."
14-290,291,292 / 5009 -
Şa'bî'nin, Fatıma Bintu Kays (radıyallahu anhâ)'dan nakline göre
Fatıma şöyle anlatmıştır: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)
buyurdular ki :"Temîmu'd-Dari Hıristiyan bir kimse idi. Gelip biat
etti ve Müslüman oldu.O, benim Mesih Deccal'den anlattığıma uygun
olan bir rivayette bulundu. Bana anlattığına göre, Temim, bir
gemiye binip denize açılmıştır. Yanında Lahm ve Cüzam kabilelerinden
otuz kişi vardı. (Hava şartları iyi olmadığı için) onlarla denizin
dalgaları bir ay kadar oynadı. Sonunda güneşin battığı esnada
denizde bir adaya yanaştılar. Geminin kayıklarına binerek adaya
çıktılar. Derken karşılarına çok tüylü kıllı bir hayvan çıktı.
Bunlar, tüylerinin çokluğundan hayvanın baş tarafı neresi, arka
tarafı neresi anlayamadılar. (Şaşkın şaşkın):"Sen necisin, neyin
nesisin?" dediler. O cevap verdi:"Ben cessâseyim!""Cessâse nedir?"
denildi."Ey cemaat! Şu manastıra kadar gelin! İçinde bir adam var, o
sizin haberinize müştaktır!" dedi. O, böylece bir adamdan söz
edince, biz onun bir şeytan olmasından korktuk. Hemen koşarak
manastıra girdik. İçeride bir adam vardı; hilkatçe gördüklerimizin
en irisiydi ve elleri boynuna, dizlerinden topuklarına demirle sıkı
şekilde bağlanmıştı."Vah sana! Kimsin sen?""Benim haberimi
alabilmişsiniz. Şimdi siz kimsiniz, bana söyleyin!" dedi.
Arkadaşlarım:"Biz bir grup Arabız. Bir gemideydik, denizin coşkun
bir anına rastladık. Dalgalar bizi bir ay oynatıp oyaladı. Sonra şu
adaya yaklaştık, sandallara binip adaya çıktık. Tüylü ve çok kıllı
bir hayvanla karşılaştık. Tüyünün çokluğundan başı ne taraf, arkası
ne taraf anlayamadık.
"Vah sana, nesin sen?"
dedik."Ben cessâseyim!" dedi. Biz: "Cessâse de ne?"
dedik."Manastırdaki şu adama gelin, o sizin haberinize pek
müştaktır!" dedi. Biz de koşarak sana geldik. Biz onun bir şeytan
olmadığından emin olmadığımız için korktuk" dedik. Adam:
"Bana Beysan
hurmalığından haber verin!" dedi. Biz:"Onun neyinden haber
soruyorsun?" dedik."Ben onun ağacından soruyorum, meyve veriyor mu?"
dedi.
"Evet!" dedik."Öyleyse
meyve vermeme zamanı yakındır!" dedi."Bana Taberiya gölünden haber
verin!" dedi.
"Onun nesinden haber
istiyorsun?" dedik.
"Onun suyunun çekilmesi
yakındır!" dedi.
"Bana Zuğer gözesinden
haber verin!" dedi.
"Sen onun neyinden haber
istiyorsun?" dedik.
"Gözede su var mıdır?
Orada su var mıdır?" dedi.
"Evet, onun çok suyu
vardır! Sahipleri onun suyu ile ziraat yapıyorlar!" dedik.
"Ümmilerin
peygamberlerinden bana haber verin. O ne yaptı?" dedi.
"O Mekke'den çıkıp
Yesrib'e (Medine'ye) yerleşti" dedik.
"Araplar O'nunla
mukatele etti mi?" dedi. Biz:
"Evet!" dedik.
"Onlara karşı ne yaptı?"
dedi. Biz de, (onu ezmek için) peşine düşen Araplara galebe
çaldığını, Arapların kendisine itaat ettiklerini haber verdik. (O
da bize):
"Bu, onların itaat
etmeleri, kendileri için daha hayırlıdır. Ben şimdi size kendimi
tanıtayım:
Ben Mesih Deccal'im.
Çıkış için bana izin verilme zamanı yakındır. O zaman çıkıp
yeryüzünde dolaşacağım. Kırk gün içinde uğramadığım karye (köy)
kalmayacak. Mekke ile Taybe (Medine) hariç. Bu iki şehir bana
haramdır. Onlardan birine her ne vakit girmek istersem, elinde yalın
kılıç bir melek beni karşılar, benim oraya girmeme mani olur.
Onların her bir geçidinde bir melek vardır, onları korur!" dedi."
Sonra Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm) çubuğuyla minbere dürterek:
"Bu Taybe'dir! Bu
Taybe'dir! Bu Taybe'dir! Ben bunu size anlattım değil mi?"
buyurdular. Halk da:
"Evet!" diye karşılık
verdi. Bunun üzerine (aleyhissalâtu vesselâm):
"Temîmi'd-Dâri'nin
rivayetinin benim size ondan (Mesih Deccal'dan) Mekke ve Medine'den
anlattığıma muvafık düşmesi hoşuma gitti. Bilesiniz o Şam denizinde
veya Yemen denizindedir. Hayır doğu tarafındadır. Evet o doğu
tarafında zuhur edecektir. O doğu tarafından zuhur edecektir!"
buyurdu ve eliyle doğu tarafına işaret etti."
İstanbul -29.10.2008
http://sufizmveinsan.com
|