| 
           
			14-499 
			/ 5166 - Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: 
			 
			
			"Resulullah 
			aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: 
			
			"Öyle 
			devir gelecek ki, insanoğlu, aldığı şeyin helalden mi, haramdan mı 
			olduğuna hiç aldırmayacak." 
			
			
			Rezîn şu ziyadede bulunmuştur: 
			 
			
			
			"Böylelerinin hiçbir duası kabul edilmez." 
			
			14-502 
			/ 5168 - Sa'd İbnu Ebî Vakkas (radıyallahu anh) anlatıyor: 
			 
			
			"Sanki 
			Mudar kabilesine  mensup uzun boylu bir  kadın ayağa kalkıp: 
			
			"Ey 
			Allah'ın Resûlü! Biz (kadın)lar babalarımız ve evladlarımız ve 
			kocalarımız üzerine yüküz. Onların mallarında emirleri dışında, 
			tasarrufu bize helal olan nedir?" diye  sualde bulundu. 
			Aleyhissalâtu vesselâm: 
			
			"Size 
			helal olan "taze"dir. Ondan hem yiyin, hem de hediye edin!"  
			buyurdular."  
			
			Ebu 
			Davud der ki:  
			
			
			"Tazeden maksad ekmek, sebze ve taze meyve [gibi fazla kalınca 
			bozulan yiyecekler]dir."  
			
			14-504 
			/ 5169 - Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor:  
			
			"Ebu 
			Süfyan'ın karısı Hind, (Bir gün gelerek)  
			
			"Ey 
			Allah'ın Resulü dedi. Ebu Süfyan cimri bir adamdır. Bana ve çocuğuma 
			yetecek miktarda (nafaka) vermiyor. Durumu idare için, onun bilmez 
			tarafından, almam gerekiyor! (Ne yapayım?)" 
			
			
			Aleyhissalâtu vesselâm: 
			
			"Örfe 
			göre sana ve çocuğuna kifayet edecek miktarda al!"  buyurdular"
			 
			
			14-508. 
			Sayfa : Hz. Aişe'den gelen bir rivayete göre, Hz. Ebu Bekir (radıyallahu 
			anh), kendisini ölüme götüren hastalığa yakalandığı zaman: 
			 
			
			
			"Halife  olduğum zamandan beri  malımda meydana gelen fazlalığa 
			bakın ve onu benden sonra kim halife olursa ona gönderin!" der.
			 
			
			Hz. 
			Aişe der ki:  
			
			"Ölünce 
			baktık çocuklarını taşıyan Nûbî (Habeşli)  bir kölesi, bahçesini  
			sulayan bir devesi vardı. Bunları Hz. Ömer'e gönderdik. Ömer (radıyallahu 
			anh):  
			
			
			"Allah'ın rahmeti Ebu Bekr'e olsun! Kendisinden sonrakini yordu" 
			der.  
			
			
			14-510,511 / 5176 - Abdullah İbnu Amr es-Sa'di'nin anlattığına göre, 
			"hilafeti sırasında Hz. Ömer'ın yanına geldi. Hz. Ömer  kendisine: 
			
			"Bana 
			haber verildiğine göre, sen Müslümanların işlerinden bir kısmını 
			üzerine almışsın ve sana maaş verilince almaktan kaçınmışsın (doğru 
			mu)?" diye sordu. Ben de:  
			
			"Evet!" 
			dedim. Bunun üzerine Hz. Ömer:  
			
			"Bundan 
			maksadın ne?" dedi. Ben de: 
			
			"Benim 
			atlarım var, kölelerim var (halim vaktim iyidir), hayır üzereyim. 
			Ben maaşımın Müslümanlara sadaka olmasını istiyorum"  dedim. Hz. 
			Ömer: 
			
			"Hayır! 
			Böyle yapma! Çünkü (bir ara ben de senin gibi düşünmüş), senin arzu 
			ettiğin şeyi arzu etmiştim. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana 
			ihsanda bulunuyordu. Ben de:  
			
			"Bu 
			parayı ona benden daha çok muhtaç olan birine ver!" diyordum. Hatta 
			bir seferinde (aleyhissalâtu vesselâm)yine bana mal vermişti. Ben 
			yine: 
			
			"Bunu, 
			onu benden daha çok muhtaç olan kimseye ver!" demiştim. 
			 
			
			
			Aleyhissalâtu vesselâm: 
			
			"Onu 
			al, kendi malın yap, sonra tasadduk et! Bu maldan, sen talep 
			etmeden, bekler vaziyeti almadan, gelen olursa onu al. Böyle 
			olmayana gönlünü bağlama!" buyurdular."  
			
			14-519 
			/ 5185 - Ebu Cuheyfe (radıyallahu anh) anlatıyor:  
			
			"Resulullah 
			(aleyhissalâtu vesselâm) kan  mukabilinde alınan semenden, köpek 
			semeninden, fuhuş kazancından men etti.  
			
			Dövme 
			yapanı, dövme yaptıranı, faiz yiyeni, faiz yedireni ve musavvirleri 
			lanetledi."  
			
			
			14-533,534 / 5195 - el-Hudrî (radıyallahu anh) anlatıyor: 
			 
			
			"Resulullah 
			(aleyhissalâtu vesselâm) (bir gün bize): 
			
			"Kusâmeden 
			sakının!" buyurdular. Biz:  
			
			"Kusâme 
			de nedir?" dedik. 
			
			"Bir 
			cemaatin başında bulunan bir kimse (birşey taksim ettiği zaman) 
			berikinin ve ötekinin hisselerinden bir şeyler alır(sa, işte bu 
			aldığı şey kusâmedir)."  
			
			14-547 
			/ 5202 - Safvan İbnu Süleym (radıyallahu anh) anlatıyor:  
			
			"Ey 
			Allah'ın Resulü! dedik, mü'min korkak olur mu?" 
			
			"Evet!" 
			buyurdular.  
			
			"Pekiyi 
			cimri olur mu?" dedik, yine: 
			
			"Evet!" 
			buyurdular. Biz yine: 
			
			"Pekiyi 
			yalancı olur mu?" diye sorduk. Bu sefer:  
			
			"Hayır! 
			buyurdular."  
			
			14-548 
			/ 5204 - Behz İbnu Hakim an ebihi an ceddihi anlatıyor:  
			 
			
			"Resulullah 
			(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: 
			
			
			"Yazıklar olsun o kimseye ki, insanları güldürmek için konuşur ve 
			yalan söylerler! Yazık ona, yazık ona!"  
			
			14-550 
			/ 5206 - Abdullah İbnu Amir (radıyallahu anh) anlatıyor:  
			
			"Bir 
			gün, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), evimizde otururken, annem 
			beni çağırdı ve: 
			
			"Hele 
			bir gel sana ne vereceğim!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm anneme: 
			
			"Çocuğa 
			ne vermek istemiştin?" diye sordu. 
			
			"Ona 
			bir hurma  vermek istemiştim" deyince,  
			
			
			Aleyhissalâtu vesselâm: 
			
			"Dikkat 
			et! Eğer ona bir şey vermeyecek olursan üzerine bir yalan 
			yazılacak!" buyurdular."  
			
			14-552 
			/ 5209 - Esma  Bintu Yezid (radıyallahu anhâ) anlatıyor: 
			 
			
			"Resulullah 
			(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: 
			
			"Ey 
			insanlar! Pervanenin  ateşe atılması gibi sizi yalanın peşine 
			düşmeye sevkeden şey nedir? Halbuki, üç yer hariç yalanın her çeşidi 
			ademoğluna haramdır: Bu üç yere gelince: 
			
			1) 
			Erkeğin, rızasını sağlamak için hanımına yalanı, 
			
			2) 
			Harpte söylenecek yalan.  Çünkü harp bir  hileden ibarettir. 
			
			3) İki 
			Müslümanın arasında sulhü sağlamak kasdıyla söylenen yalan." 
			 
			
			  İstanbul -23.01.2009
			
            
          
          http://sufizmveinsan.com 
         
        
		
          
          
        
         
        
          |