15-109,110,111 / 5314 -
İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:
"Allah Teala
hazretleri'nin (Tebük Seferi'nden geri kalmaları sebebiyle)
tevbelerini kabul edip affettiği üç kişiden biri olan Hilal İbnu
Ümeyye (radıyallahu anh) geldi. (Anlattığına göre) tarlasından evine
yatsı vaktinde dönmüştü. Hanımının yanında bir adam buldu. Manzarayı
gözleriyle görmüş, kulaklarıyla işitmişti. Sabah oluncaya kadar
adamı ürkütüp telaşlandırmadı. Sabah olunca doğru Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın yanına gitti.
"Ey Allah'ın Resulü
dedi, ben aileme geceleyin dönmüştüm, yanlarında bir adam buldum.
Üstelik gözlerimle gördüm, kulaklarımla işittim.
"Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm) getirdiği bu haberden hoşlanmadı, adama karşı sert
davrandı. Bunun üzerine:
"Kendi hanımlarına zina
isnad eden, ancak, kendisinden başka şahidi bulunmayan kimse ise,
doğru söylediğine dair Allah adına yemin ederek dört defa şahitlik
eder. Beşinci şahitliğinde ise, eğer yalan söylüyorsa Allah'ın
lanetinin kendi üzerine olmasını ister. Kadının Allah adına yemin
ederek kocasının yalan söylediğine dair dört defa şahidlik etmesi ve
beşinci şahitliğinde, eğer kocası doğru söylüyorsa Allah'ın
lanetinin kendi üzerine olmasını istemesi, onun hakkındaki cezayı
kaldırır" (Nur 6-9) mealindeki ayet nazil oldu. Vahiy hali
Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın üzerinden kalkınca:
"Ey Hilal, müjde! Allah
senin için bir kurtuluş ve kurtuluş yolu gösterdi" buyurdular.
Hilal:
"Ben Rabbim Teala
hazretleri'nden bunu ümid ediyordum!" dedi.
Resulullah
(aleyhissalâtu vesselâm):
"Kadına adam gönderin
gelsin!" emretti. Kadın geldi. Ayet-i kerimeyi Resulullah ona okudu.
İkisine de meselenin ciddiyetini hatırlattı ve ahiret azabının
dünyadaki azabtan daha şidetli olacağını haber verdi. Bunun üzerine
Hilal:
"Vallahi kadın hakkında
doğruyu söyledim!" dedi. Kadın da:
"Hayır yalan söyledin!"
dedi. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm:
"Aranızda lanetleşin!"
emretti. Hilal'e:
"Şehadet getir!" dendi.
O da doğru söylediğine dair dört kere Allah'a şehadet etti. Beşinci
sefer olunca kendisine:
"Ey Hilal, Allah'tan
kork, zira dünya azabı ahiret azabından pek hafiftir, senin bu
yaptığın, üzerine azabı vacib kılmaktadır!" dendi. O yine:
"Allah'a yemin olsun,
ona iftira ediyorum diye bana celde yapılmadığı gibi, Allah da onun
sebebiyle bana azab vermeyecektir!" dedi ve "Eğer yalancı ise,
Allah'ın laneti üzerine olsun!" diye beşinci kere şehadette bulundu.
Sonra kadına:
"Şehadet getir!" dendi.
Kadın da:
"Hilal yalancıdır" diye
dört kere Allah'a şehadette bulundu. Beşinci şehadete sıra gelince,
kadına:
"Allah'tan kork, zira
dünyadaki azab ahiret azabından hafiftir. Bu yaptığın, üzerine azabı
vacib kılmaktadır!" dendi.
Kadıncağız bir müddet
durakladı: Sonra:
"Kavmimi, geri kalan
zamanlarda rezil rüsvay edemem!" dedi ve beşinci defa:
"Hilal doğru söyledi ise
Allah'ın gazabı üzerime olsun!" diye şehadette bulundu.
Bunun üzerine
Aleyhissalâtu vesselâm aralarını ayırdı. Kadının çocuğunun babasının
adıyla çağrılmamasına, kadına zina isnad edilmemesine, çocuğa da
veled-i zina denmemesine, kim kadına veya çocuğa böyle bir isnadda
bulunacak olursa hadd-i kazfe maruz kalacağına hükmetti. Keza bunlar
ne boşanma ne de ölüm sebebiyle ayrılmadıkları için Hilal üzerinde,
ne kadın için mesken ne de çocuk için nafaka mesuliyeti olmadığına
hükmetti. Aleyhissalâtu vesselâm:
"Eğer kadın kızılımsı,
kabaları etsiz, sivri omuzlu, iki kabası sivri, bacakları ince bir
çocuk dünyaya getirirse, bu çocuk Hilal'dendir. Eğer esmer, kısa
saçı, iri yapılı, iri bacaklı, iri kabalı bir çocuk dünyaya
getirirse bu çocuk, zina nisbet edilen şahsa aittir" buyurdular.
Gerçekten kadın esmer
renkli, kısa saçlı, iri yapılı, iri bacaklı, iri kabalı bir çocuk
doğurdu. Aleyhissalâtu vesselâm:
"Eğer (şehadetlerle
yapılan) yeminler olmasaydı benimle o kadın arasında mesele
olacaktı" buyurdular. İkrime der ki:
"Kadının çocuğu bundan
sonra Mudar üzerine emîr oldu, tesmiyede babasına nisbet edilmezdi.
15-114 / 5318 - Hz. Aişe
(radıyallahu anhâ) anlatıyor:
"Utbe İbnu Ebi Vakkas,
kardeşi Sa'd'a:
"Zem'a'nın cariyesinden
doğan oğlan bendendir, onu sahiplen" diye vasiyet etmişti.
Fetih yılında onu Sa'd
yakalayıp:
"Bu kardeşimin oğludur,
kardeşim onu bana vasiyet etmişti!" dedi. Abd İbnu Zem'a da:
"O, benim kardeşimdir ve
babamın cariyesinin oğludur, onun yatağında doğmuştur!" dedi.
Problemin halli için Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a koştular.
Sa'd (radıyallahu anh):
"Ey Allah'ın Resulü! Bu
kardeşimin oğludur. Kardeşim onun hakkında bana vasiyette bulundu.
Hele onun benzerliğine de bakın!" dedi. Abd:
"O benim kardeşimdir ve
babamın cariyesinin oğludur. Babamın yatağında doğdu!" dedi.
Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), ondaki benzerliğe baktı Utbe'ye
açık bir benzerlik gördü. Sonra:
"Bu sana aitir ey Abd
İbnu Zem'a. Çocuk yatağa aittir, zani için de mahrumiyet vardır"
buyurdu. Sonra da Sevde Bintu Zem'a'ya:"
Bun(u kardeşin bilme,
ihtiyat et, ona karşı) tesettür et!" emretti. Bu emri, onun Utbe'ye
olan benzerliği sebebiyle vermişti.
İstanbul 18.02.2009
http://sufizmveinsan.com
|