Kütüb-i Sitte'den Alıntılar
184.Bölüm


15-369 / 5553 - İbnu Ebi Evfa (radıyallahu anhâ) anlatıyor:

Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), zikri çok yapar, lağvı (hoş sözü) de az yapardı, namazı uzatırdı, hutbeyi de kısa yapardı. Dul ve miskinlerle beraber yürümekten ar duymazdı, onların ihtiyaçlarını mutlak yerine getirirdi."

15-370 / 5554 - Hz. Enes anlatıyor:

"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)' la birlikte yürüdüm. Üzerinde kenarı  sert necranî bir hırka vardı. Ona bir bedevi arkadan yetişerek hırkadan tutup şiddetle çekti. Boynunun derisine baktığımızda şiddetle çekilen hırkanın kenarının zedeleyip iz bıraktığını gördüm. Bedevi:

"Ey Muhammed! Yanındaki Allah'ın malından bana da verilmesini emret" dedi.

Aleyhissalâtu vesselâm ona yönelik baktı ve güldü. Sonra da bir ihsanda bulunulmasını emretti."

15-370 / 5555 - Yine Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor:

"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) sabah namazını kılınca, Medine'nin  hizmetçileri ellerinde su bulunan kaplar olduğu halde kendisine gelirlerdi. Aleyhissalâtu vesselâm da hiçbirini ihmal etmeden kaplara elini batırırdı. Bazan sabahları hava soğuk olurdu. Aleyhissalâtu vesselâm yine de elini suya batırırdı."

15-373,374 / 5557 - Hz. Ali İbnu Ebi Talib (radıyallahu anh) anlatıyor:

"Babam anlatmış ve demişti ki:

"Kureyş  büyüklerinden bir grupla Şam'a gitmiştik; beraberimde Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm) de vardı. Yolda bir rahib(in  manastırın)a yaklaştık ve yakınına konakladık.  Develerimizi çözmüştük ki rahib yanımıza geldi. Daha önceki gelişlerimizde yanımıza hiç uğramamıştı. Aramızda dolaşmaya başladı ve Muhammed'i (bulup) elinden tuttu ve:

"Bu âlemlerin efendisidir!" dedi. Kureyş büyükleri ona:

"Bu söylediğini nereden biliyorsun?" diye sordular. Adam:

"Ben onun sıfat ve evsafını bize indirilen kitapta  bulmuşum! Nitekim siz yaklaştığınız zaman, O'na secde etmedik ne taş, ne ağaç kaldı, hepsi de secde ettiler. Bu cansız şeyler ancak bir peygambere secde ederler. Ben O'nu ayrıca peygamberlik mührüyle de biliyorum, bu mühür omuz başındaki düz kemiğin baş kısmının aşağısında bulunur, elma büyüklüğündedir" dedi. Sonra bizden ayrıldı, yemek hazırlayıp getirdi.

Muhammed o sırada, develeri gözetliyordu.

Yanımıza geldiğinde üzerinde ona gölge yapan bir bulut vardı. Yaklaşınca, halkın kendinden önce ağacın gölgesini kaptıklarını gördü. O da güneşte oturdu. Ağacın gölgesi, üzerine meyletti, onlar güneşte kaldılar. Rahib:

"Bakın, ağacın  gölgesi O'nun üzerine meyletti" dedi. Rahib onların yanında iken, bu çocuğu Allah aşkına Rum (diyarın)a götürmeyin diye ricada bulundu ve:

"Eğer O'nu götürürseniz, taşıdığı sıfatlarıyla O'nu tanırlar ve öldürürler" dedi. O, bu hususta Allah'ın adını vererek onlara ricada bulunurken, yan tarafına bir göz attı. Manastırına doğru gelen yedi rum gördü. Onları karşıladı ve:

"Niye geldiniz?" dedi."Rahiplerimiz bize Araplar arasında çıkacak bir peygamberin bu ayda memleketimize doğru gelmekte olduğunu söylediler. (Buralara giriş sağlayan) her yola bir grup insan çıkarıldı. Biz de senin  su yoluna gönderildik" dediler. Rahip:

"Sizden daha hayırlı birini geride bıraktınız mı?"  dedi. Onlar:

"O şahsın senin yolunun üzerinde olduğu  bize haber verildi!"  dediler. Rahip:

"Allah'ın icra etmek istediği bir iş hakkında ne dersiniz, insanlardan  bunu geri çevirebilecek biri var mı?" diye sordu. Onlar:

"Hayır!" dediler. Rahip:

"Öyleyse şu kimseye biat edin. Zira bu , gerçek peygamberdir" dedi. Onlar da ona biat ettiler, rahiple birlikte orada kaldılar.  Sonra  rahip bize döndü, ve:

"Allah için söyleyin, bunun velisi kim?"  dedi.  Beni kastederek:

"Şu" dediler.

Rahib bana hususi şekilde, geri dönmemiz için ricada bulundu.  Ben de O'nu bir grup kimse ile geri çevirdim.

Rahip O'na  kek ve zeytinyağından azık koydu."

15-376 / 5558 - Atâ İbnu Yesar  rahimehullah anlatıyor:

"Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhümâ)'a rastladım ve:

"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın Tevrat'ta zikredilen vasıflarını bana söyle" dedim. Bunun üzerine hemen:

"Pekâla dedi ve devam etti: Allah'a yemin olsun! O, Kur'an'da geçen bazı sıfatlarıyla Tevrat'ta da mevsuftur (ve şöyle denmiştir):

"Ey Peygamber, biz seni insanlara şahid, müjdeleyici ve korkutucu (Ahzab 45) ve ümmiler için de koruyucu olarak gönderdik. Sen benim kulum ve elçimsin. Ben seni mütevekkil diye tesmiye ettim. O, ne katı kalpli, ne de kaba biri değildir. Çarşı pazarda rastgele bağırıp çağırmaz. Kötülüğü kötülükle  kaldırmaz, bilakis affeder, bağışlar. Allah, bozulmuş dini onunla tam olarak ikame etmeden onunla kör gözleri, sağır kulakları, paslanmış kalpleri açmadan onun ruhunu kabzetmez."

15-377 / 5559 - Abdullah İbnu Selam (radıyallahu anh) anlatıyor:

"Tevrat'ta Hz. Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'in sıfatı ve İsa İbnu Meryem'in de O'nunla birlikte defnedileceği yazılıdır.

Ebu  Mevdud el-Medeni der ki:

"(Resulullah'ın  kabrinin bulunduğu) hücrede bir kabir  yeri var."

15-378 / 5560 - Ebu  Musa (radıyallahu anh) anlatıyor:

"Habeşistan'ın sahibi (kralı) Necaşî merhumu işittim, demişti ki:

"Ben şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın resulüdür. O, Hz. İsa (aleyhisselâm)'nın  geleceğini müjdelediği zattır. Eğer ben, şu saltanatın başında olmasaydım ve üzerimdeki insanlarla ilgili yük bulunmasaydı onun ayakkabılarını taşımak üzere yanına giderdim."

  İstanbul 13.05.2009 
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail