| 
			15-369 
			/ 5553 - İbnu Ebi Evfa (radıyallahu anhâ) anlatıyor:  
			
			Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), 
			zikri çok yapar, lağvı (hoş sözü) de az yapardı, namazı uzatırdı, 
			hutbeyi de kısa yapardı. Dul ve miskinlerle beraber yürümekten ar 
			duymazdı, onların ihtiyaçlarını mutlak yerine getirirdi." 
			 
			15-370 
			/ 5554 - Hz. Enes anlatıyor:  
			"Resulullah 
			(aleyhissalâtu vesselâm)' la birlikte yürüdüm. Üzerinde kenarı  sert 
			necranî bir hırka vardı. Ona bir bedevi arkadan yetişerek hırkadan 
			tutup şiddetle çekti. Boynunun derisine baktığımızda şiddetle 
			çekilen hırkanın kenarının zedeleyip iz bıraktığını gördüm. Bedevi: 
			"Ey 
			Muhammed! Yanındaki Allah'ın malından bana da verilmesini emret" 
			dedi.  
			
			Aleyhissalâtu vesselâm ona yönelik 
			baktı ve güldü. Sonra da bir ihsanda bulunulmasını emretti." 
			 
			15-370 
			/ 5555 - Yine Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor:  
			"Resulullah 
			(aleyhissalâtu vesselâm) sabah namazını kılınca, Medine'nin  
			hizmetçileri ellerinde su bulunan kaplar olduğu halde kendisine 
			gelirlerdi. Aleyhissalâtu vesselâm da hiçbirini ihmal etmeden 
			kaplara elini batırırdı. Bazan sabahları hava soğuk olurdu. 
			Aleyhissalâtu vesselâm yine de elini suya batırırdı."  
			
			15-373,374 / 5557 - Hz. Ali İbnu Ebi Talib (radıyallahu anh) 
			anlatıyor:  
			"Babam 
			anlatmış ve demişti ki:  
			"Kureyş  
			büyüklerinden bir grupla Şam'a gitmiştik; beraberimde Muhammed (aleyhissalâtu 
			vesselâm) de vardı. Yolda bir rahib(in  manastırın)a yaklaştık ve 
			yakınına konakladık.  Develerimizi çözmüştük ki rahib yanımıza 
			geldi. Daha önceki gelişlerimizde yanımıza hiç uğramamıştı. Aramızda 
			dolaşmaya başladı ve Muhammed'i (bulup) elinden tuttu ve: 
			"Bu 
			âlemlerin efendisidir!" dedi. Kureyş büyükleri ona: 
			"Bu 
			söylediğini nereden biliyorsun?" diye sordular. Adam: 
			"Ben 
			onun sıfat ve evsafını bize indirilen kitapta  bulmuşum! Nitekim siz 
			yaklaştığınız zaman, O'na secde etmedik ne taş, ne ağaç kaldı, hepsi 
			de secde ettiler. Bu cansız şeyler ancak bir peygambere secde 
			ederler. Ben O'nu ayrıca peygamberlik mührüyle de biliyorum, bu 
			mühür omuz başındaki düz kemiğin baş kısmının aşağısında bulunur, 
			elma büyüklüğündedir" dedi. Sonra bizden ayrıldı, yemek hazırlayıp 
			getirdi.  
			
			Muhammed o sırada, develeri gözetliyordu.  
			
			Yanımıza geldiğinde üzerinde ona gölge yapan bir bulut vardı. 
			Yaklaşınca, halkın kendinden önce ağacın gölgesini kaptıklarını 
			gördü. O da güneşte oturdu. Ağacın gölgesi, üzerine meyletti, onlar 
			güneşte kaldılar. Rahib: 
			"Bakın, 
			ağacın  gölgesi O'nun üzerine meyletti" dedi. Rahib onların yanında 
			iken, bu çocuğu Allah aşkına Rum (diyarın)a götürmeyin diye ricada 
			bulundu ve:  
			"Eğer 
			O'nu götürürseniz, taşıdığı sıfatlarıyla O'nu tanırlar ve 
			öldürürler" dedi. O, bu hususta Allah'ın adını vererek onlara ricada 
			bulunurken, yan tarafına bir göz attı. Manastırına doğru gelen yedi 
			rum gördü. Onları karşıladı ve: 
			"Niye 
			geldiniz?" dedi."Rahiplerimiz bize Araplar arasında çıkacak bir 
			peygamberin bu ayda memleketimize doğru gelmekte olduğunu 
			söylediler. (Buralara giriş sağlayan) her yola bir grup insan 
			çıkarıldı. Biz de senin  su yoluna gönderildik" dediler. Rahip:
			 
			"Sizden 
			daha hayırlı birini geride bıraktınız mı?"  dedi. Onlar: 
			"O 
			şahsın senin yolunun üzerinde olduğu  bize haber verildi!"  dediler. 
			Rahip:  
			
			"Allah'ın icra etmek istediği bir iş hakkında ne dersiniz, 
			insanlardan  bunu geri çevirebilecek biri var mı?" diye sordu. 
			Onlar:  
			
			"Hayır!" dediler. Rahip: 
			
			"Öyleyse şu kimseye biat edin. Zira bu , gerçek peygamberdir" dedi. 
			Onlar da ona biat ettiler, rahiple birlikte orada kaldılar.  Sonra  
			rahip bize döndü, ve: 
			"Allah 
			için söyleyin, bunun velisi kim?"  dedi.  Beni kastederek: 
			 
			"Şu" 
			dediler.  
			
			Rahib bana hususi şekilde, geri 
			dönmemiz için ricada bulundu.  Ben de O'nu bir grup kimse ile geri 
			çevirdim.  
			Rahip 
			O'na  kek ve zeytinyağından azık koydu." 
			15-376 
			/ 5558 - Atâ İbnu Yesar  rahimehullah anlatıyor:  
			
			"Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhümâ)'a rastladım ve:
			 
			"Resulullah 
			(aleyhissalâtu vesselâm)'ın Tevrat'ta zikredilen vasıflarını bana 
			söyle" dedim. Bunun üzerine hemen: 
			"Pekâla 
			dedi ve devam etti: Allah'a yemin olsun! O, Kur'an'da geçen bazı 
			sıfatlarıyla Tevrat'ta da mevsuftur (ve şöyle denmiştir): 
			 
			"Ey 
			Peygamber, biz seni insanlara şahid, müjdeleyici ve korkutucu (Ahzab 
			45) ve ümmiler için de koruyucu olarak gönderdik. Sen benim kulum ve 
			elçimsin. Ben seni mütevekkil diye tesmiye ettim. O, ne katı kalpli, 
			ne de kaba biri değildir. Çarşı pazarda rastgele bağırıp çağırmaz. 
			Kötülüğü kötülükle  kaldırmaz, bilakis affeder, bağışlar. Allah, 
			bozulmuş dini onunla tam olarak ikame etmeden onunla kör gözleri, 
			sağır kulakları, paslanmış kalpleri açmadan onun ruhunu kabzetmez."
			 
			15-377 
			/ 5559 - Abdullah İbnu Selam (radıyallahu anh) anlatıyor: 
			 
			
			"Tevrat'ta Hz. Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'in sıfatı ve İsa 
			İbnu Meryem'in de O'nunla birlikte defnedileceği yazılıdır. 
			Ebu  
			Mevdud el-Medeni der ki:  
			"(Resulullah'ın  
			kabrinin bulunduğu) hücrede bir kabir  yeri var."  
			15-378 
			/ 5560 - Ebu  Musa (radıyallahu anh) anlatıyor:  
			
			"Habeşistan'ın sahibi (kralı) Necaşî merhumu işittim, demişti ki: 
			"Ben 
			şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın resulüdür. O, Hz. İsa (aleyhisselâm)'nın  
			geleceğini müjdelediği zattır. Eğer ben, şu saltanatın başında 
			olmasaydım ve üzerimdeki insanlarla ilgili yük bulunmasaydı onun 
			ayakkabılarını taşımak üzere yanına giderdim."  
			  İstanbul 
			13.05.2009 http://sufizmveinsan.com
 
 
		
              |