15-382,383,384 / 5561 -
İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:
"Bana Ebu Süfyan İbnu
Harb anlattı ve dedi ki:
"Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm) ile aramızda sulh(-u Hudeybiye) olduğu bir sırada Şam'a
gitmiştim. Ben orada iken, Herakliyus'a, Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'dan bir mektup getirildi. Mektubu Dıhyetu'l-Kelbî
getirmişti. Onu Busra emîrine teslim etti. O da, Rum Kralı
Herakliyus'a ulaştırdı. Herakliyus:
"Peygamber olduğunu
zanneden şu adamın kavminden buralarda birileri var mı?" diye sordu.
Ona
"evet var!" dediler ve
ben bir grup Kureyşliyle birlikte çağırıldım. Yanına girdik. Bizi
önüne oturttu.
"Ona nesebce en yakın
olan kimdir?" dedi. Ben atıldım:
"Benim!" dedim. Bunun
üzerine beni, arkadaşlarım arkamda kalacak şekilde önüne oturttu.
Sonra tercümanını getirtti.
"Şunlara söyle, ben
şuna, o peygamber olduğunu zanneden kimse hakkında soracağım. Eğer
cevaplarında bana yalan söylemeye kalkarsa, onu tekzib etsinler!"
dedi. Ebu Süfyan der ki:
"Allah'a yemin olsun.
Eğer yalanım, aleyhime tesir hasıl eder korkusu olmasaydı,
cevaplarım sırasında yalan söylerdim. Sonra Herakliyus, tercümanına:
"Sor şuna! O zatın
aranızdaki nesebi nasıldır?" dedi. Ben:
"O, aramızda asil bir
nesebe sahiptir" dedim. O tekrar sordu:
"Onun ecdadı arasında
kral var mı?"
"Yok!" dedim.
"Siz onu bu iddiasından
önce hiç yalanla itham ettiniz mi?" dedi. Ben:
"Hayır!" dedim.
"Ona insanların eşraf
takımı mı tabi oluyor, zayıflar takımı mı?" dedi.
"Zayıflar takımı!"
dedim.
"Artıyorlar mı
azalıyorlar mı?" dedi. Ben:
"Eksilmiyorlar, bilakis
artıyorlar" dedim. O tekrar sordu:
"Dine girdikten sonra
hoşnutsuzlukla dininden vazgeçen, irtidad eden oldu mu?"
"Hayır!" dedim.
"Onunla hiç savaştınız
mı?" dedi. Ben:
"Evet!" dedim.
"Onunla savaşınız nasıl
oldu?" dedi."
Harb onunla bizim
aramızda münavebeli oldu. O bize karşı kazandı, biz de ona karşı
kazandık!" dedim.
"Verdiği sözden caydığı
oldu mu?" dedi.
"Hayır! Ancak, aramızda
bir sulh var, bu esnada ne yapacak bilmiyoruz!" dedim.
Ebu Süfyan der ki:
"Allah'a yemin olsun o
konuşmamız esnasında, (aleyhte) bundan başka bir şey söyleme imkanı
bulamadım."
Herakliyus sormaya devam
etti:
"Muhammed'den önce bu
sözü söyleyen bir başkası var mıydı?" dedi.
"Hayır!" dedim. Bunun
üzerine tercümanına:
"Söyle ona! Ben sana
"aranızdaki nesebi" nden sordum, sen onun asaletli biri olduğunu
söyledin. İşte peygamberler de böyledir, hep kavimleri arasında
neseb sahiplerinden gönderilirler.
Ben sana "ecdadı içinde
kral var mı?" diye sordum "yok!" dedin. Ben de "eğer ecdadı
arasında bir kral olsaydı bu ecdadının kraliyetini arayan bir adam"
diyecektim.
Ben, "O'na tabi
olanlar"dan sordum: "Cemiyetin zayıf takımı mı yoksa eşraf kesimi
mi?" diye. Sen "zayıflar!" dedin. Peygamberlere tabi olanlar işte
bunlardır.
Ben sana "bu iddasından
önce onu hiç yalanla itham ettiniz mi?" diye sordum, sen
"hayır!" dedin. Böylece
anladım ki o, ne insanlara ne de Allah'a yalan söyleyecek biri
değildir. Ben sana
"dine girdikten sonra,
hoşnut olmayarak dininden dönen oldu mu?" diye sordum, sen
"hayır!" dedin.
İman böyledir, onun
neşesi kalplere bir girdi mi, bir daha solmaz. Ben senden
"onlar artıyorlar mı,
eksiliyorlar mı?" diye sordum,
sen arttıklarını
söyledin. İman işi böyledir, tamamlanıncaya kadar artarlar.
Ben sana "onlarla
savaştınız mı?" diye sordum, sen savaştığınızı, savaşın aranızda
münavebetli cereyan ettiğini, onların size, sizin de onlara galebe
çaldığını söyledin. Peygamberler de böyledir, imtihandan geçirilir,
sonunda akibet onların olur.
Ben sana "verdiği
sözden döndüğü olur mu?" dedim, sen olmadığını söyledin.
Peygamberler de böyledir, sözlerinden dönmezler.
Ben, "bu iddayı ondan
önce söyleyen oldu mu?" diye sordum. Sen
"hayır!" dedin. Ben
"Eğer bu sözü ondan önce
biri söylemiş olsaydı, Ôbu adam, kendinden önce söylenmiş bir sözü
tamamlamaya çalışan birisi' diyecektim."
Herakliyus sonra:
"Size ne emrediyor?"
diye tekrar soru sordu. Biz:
"Namaz, zekat, sıla-i
rahim ve iffet" dedik. Bunun üzerine Herakliyus dedi ki:
"Eğer, senin
söylediklerin gerçekse, O peygamberdir! Ben onun çıkacağını
biliyordum. Ancak sizin aranızdan çıkacağını zannetmiyordum. Eğer,
O'na kavuşabileceğimden emin olsam karşılaşmayı çok isterdim.
Yanında olsaydım, ayaklarına su dökerdim. O'nun hakimiyeti,
ayaklarımın altında olan şu diyarlara kadar uzanacaktır."
Sonra Resulullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'ın mektubunu getirtti ve okuttu. Şöyle
diyordu: "Bismillahirrahmanirrahim.Allah'ın elçisi Muhammed'den
Rum'un büyüğü Herakliyus'a,Selam hidayete tabi olanlara olsun.
Emma ba'd! Seni İslam'a
çağırıyorum. İslam'a gir, selameti bul! Allah da ecrini iki kat
versin. Yüz çevirirsen, bütün tebeanın günahı üzerine olsun.
"Ey Ehl-i Kitap! Sizinle
bizim aramızda müşterek olan bir söze gelin:
Allah'tan başkasına
ibadet etmeyelim. Ona hiçbir şeyi ortak koşmayalım, Allah'ı bırakıp
da birbirimizi Rabb edinmeyelim. Eğer onlar yüz çevirirse siz deyin
ki:
"Şahit olun, biz
Müslümanlarız" (Al-i İmran 64).
Herakliyus, mektubun
okunuşunu tamamlayınca, yanında sesler yükseldi ve gürültüler arttı.
Bize emretti, çıkarıldık. Ben arkadaşlarıma:
"İbnu Ebî Kebşe'nin işi
ciddidir. Şu Benî Asfer'in (Rumların) kralı ondan korkuyor!" dedim.
Allah İslam'ı bana nasib edinceye kadar onun galip geleceği
inancını taşıdım.
Herakliyus, ileri gelen
cemaatini hep davet etti, kendine ait sarayların birinde
toplandılar. Onlara:
"Ey Rum cemaati! Ebedî
bir kurtuluşunuz ve şu saltanatınızın bekasına ne dersiniz?" dedi.
Bunun üzerine, hep birden vahşi eşekler gibi ürküp kapılara
koştular. Ancak hepsini kapatılmış buldular. Herakliyus onları geri
çağırdı.
"Ben sizin dindeki
salabetinizi imtihan ettim. Sizde gördüğüm durum hoşuma gitti!"
dedi. Bunun üzerine, ona secde ettiler ve ondan razı oldular."
İstanbul
20.05.2009
http://sufizmveinsan.com
|