15-460 / 5604 - Hz.
Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm) ile birlikte Necid istikametine gazveye çıktık.
Resulullah'a öğle vakti, sık ağaçlı bir vadide yetiştik. Derken
Aleyhissalâtu vesselâm bir ağacın altına indi. Kılıncını da
dallardan birine astı.
Askerler vadi içerisinde
dağılıp ağaçların gölgelerine sığındılar.
Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm) (bizi çağırdı. Yanına gelince, anlattı):
"Ben uyurken yanıma bir
adam geldi, kılıncımı aldı. Derken derhal uyandım. Herif tepemde
dikilmişti, elinde de kınından sıyrılmış kılınç vardı.
"Seni benden kim
kurtarabilir?" dedi.
"Allah!" cevabını
verdim. Derhal kılıncı kınına soktu. İşte o, şu oturan adamdır!"
buyurdular. Aleyhissalâtu vesselâm (intikam maksadıyla) adama
dokunmadı. O, kavminin lideri idi. Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm) affedince, adamlarının yanına döndü. Ayrılırken:
"Allah'a yemin olsun
size karşı harb eden bir kavimle beraber olmayacağım!" dedi.
15-464,465 / 5605 - Hz.
Sevbân radıyallahu anh anlatıyor:
"Resulullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'a Yahudilerden bir âlim geldi.
"Ey Muhammed, Allah'ın
selâmı üzerine olsun!" dedi. Bunu der demez adamı öyle bir ittim ki,
nerdeyse yere yıkılayazdı.
"Beni niye ittin?" dedi.
"Niye ey Allah'ın
Resûlü! demiyorsun?" dedim.
"Ben O'nu, ailesinin
kendine koyduğu isimle çağırıyorum!" dedi.
Aleyhissalâtu vesselâm:
"Ailemin bana koyduğu
isim hakikaten Muhammed'dir!" buyurdu. Adam:
"Size bir şey sormaya
geldim" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:
"Sana söylediğim
takdirde işine yarayacak mı?" dedi. Adam:
"Kulaklarımla dinlerim!"
dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:
"Sor!" buyurdular. Adam:
"Kıyamet günü, yer ve
gökler başka bir yer ve gök olup kılık değiştirdiği zaman, insanlar
nerede olacaklar?" dedi. Resûlullah:
"Köprünün (sıratın)
önünde, karanlıkta" buyurdular. Adam:
"Köprüyü ilk geçen kim
olacak?" dedi.
"Muhacirlerin
fakirleridir" buyurdu.
"Cennete girince onlara
ne armağan edilecek?" dedi.
"Balık ciğerinin
ziyadesi!" buyurdu.
"Bunun arkasından ne
yiyecekler?" dedi.
"Onlara cennetin
etrafında otlayan cennet öküzü kesilecek!" buyurdular.
"Bunun üstüne ne
içecekler?" dedi.
"Selsebîl denen
cennetteki bir gözenin suyundan" buyurdular. Adam:
"Doğru söyledin!" dedi
ve ilave etti:
"Ben sana bir peygamber
veya bir veya iki kişiden başka hiç kimsenin bilemeyeceği bir şey
sormak için geldim" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:
"Söylediğim takdirde
sana faydası olacak mı?" buyurdular.
"Kulaklarımla dinlerim"
dedi.
"Sor!" buyurdular.
"Sana çocuktan
soracağım" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:
"Erkeğin suyu beyazdır.
Kadının suyu ise sarıdır. İkisi birleşir ve erkeğin menisi kadının
menisine üstün gelirse Allah'ın izniyle çocuk erkek olur. Kadının
menisi erkeğin menisine üstün gelirse çocuk Allah'ın izniyle kız
olur" buyurdular. Yahudi:
"Vallahi doğru söyledin!
Sen gerçekten hak peygambersin" dedi ve ayrıldı.
Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm):
"Bu adam bana soracağını
sordu. Ben bunlardan birşey bilmiyordum. Tâki ki Allah onları bana
bildirdi" buyurdular."
15-468,469 / 5608 - Hz.
Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor:
"Ey Allah'ın Resûlü!
dedim. Uhud'dan daha kötü bir gün yaşadın mı?"
"Senin kavminden neler
çektim neler. Onlardan en kötü hal Akabe günü başıma geldi. O zaman
kendimi İbnu Abdiyalil İbni Abdi Külal'e arzetmiştim. Teklif ettiğim
şeye müsbet cevap vermedi. Ben de üzgün vaziyette yüzümün
doğrultusunda yürüdüm. Karnu's-Seâlib nam mevkide kendime gelebildim
ve başımı kaldırdım. Baktım ki, bir bulut bana gölge yapıyor. Bir de
ne göreyim, bulutun içerisinde Cibril aleyhisselâm! Bana bağırdı ve:
"Allah Teâlâ hazretleri,
kavminin sana neler söylediğini, seni nasıl reddettiğini işitti.
Sana dağlar meleğini gönderdi, tâ ki kavmin hakkında dilediğini
emredesin!" dedi.
Bunun üzerine dağlar(a
müekkel) melek bana seslenip, selam verdikten sonra:
"Ey Muhammed! Allah
Teâla hazretleri, kavminin sana söylediği sözü işitti. Ben dağlar
meleğiyim. Allah beni sana dilediğini emretmen için gönderdi.
Öyleyse haydi ne dilersen dile! Eğer üzerlerine iki ahşeb'i kapamamı
dilersen kapayayım!" dedi."
Aleyhissalâtu vesselam:
"Hayır! Bilakis,
Allah'ın onların sulbünden Allah'a ihlâsla ibadet edip hiçbir şeyi
ortak koşmayacak kimseler çıkarmasını dilerim" dedi."
15-490,491 / 5612 - İbnu
Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:
"(Kızkardeşim) Hafsa
(radıyallahu anhâ), Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın Bedir
Gazvesi'ne katılan ashabından olup, Medine'de vefat etmiş bulunan
Huneys İbnu Huzafe es-Sehmî (radıyallahu anh)'den dul kalınca
(babam) Hz. Ömer (radıyallahu anh), (kızkardeşimi evlendirmek için
harekete geçerek bazı teşebbüslerde bulunmuştur. Bu teşebbüslerini
bana şöyle) anlattı:
"Önce Hz. Osman İbnu
Affan (radıyallahu anh)'a rastladım. Hafsa'yı ona teklif ettim ve:
"Dilersen sana Hafsa Bintu Ömer'i nikahlayayım" dedim.
"Hele bir düşüneyim!"
dedi.
Birkaç gece bekledim.
Sonra ona rastladım, teklifi tekrar arzettim.
"Şimdilik evlenmemeyi
uygun gördüm!" dedi. (Ben bu menfi cevaba kızdım.)
Sonra Hz. Ebu Bekr
(radıyallahu anh)'e rastladım. Ona da:
"Dilersen sana Hafsa
Bintu Ömer'i nikahlayayım!" dedim. Hz. Ebu Bekr sustu ve bana hiçbir
cevap vermedi. Osman'a kızdığımdan daha çok Ebu Bekr'e kızdım.
Birkaç gün aradan geçti. Sonra Hafsa'yı Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm) istedi ve O'na nikahlayıp verdim. Sonra bana Hz. Ebu Bekr
rastladı ve:
"Hafsa'yı bana teklif
ettiğin zaman sana hiçbir cevapta bulunmayışımdan dolayı belki de
bana kızdın" dedi. Ben de:
"Evet kızmıştım!"
deyince şu açıklamayı yaptı:
"Sen o teklifi yaptığın
zaman beni cevap vermemeye sevkeden şey Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın Hafsa'yı zikretmiş olduğunu bilmemdi. Aleyhissalâtu
vesselâm'ın sırrını ifşa etmek istemedim. Eğer Hafsa'yı o
terketseydi teklifinizi ben kabul edecektim."
İstanbul
15.07.2009
http://sufizmveinsan.com
|