9-361,362 / 3053 - Hz. Âişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) zamanında güneş tutulmuştu. Hemen
kalkıp halka namaz kıldırdı. Namazda kırâatı uzun tuttu. Sonra rükûya
gitti, rükûyu da uzun tuttu.Sonra başını kaldırdı, bu sırada uzun
okudu, ancak bu okuyuşu öncekinden daha kısa idi. Sonra tekrar rükû
yaptı ve rükûyu uzattı, ancak önceki rükûdan kısa idi. Sonra başını
kaldırdı, sonra secdeye gidip iki secde yaptı. Sonra kalkıp, birinci
rek'atte yaptıklarını aynen yaptı. Sonra selam verdi. Artık güneş de
açıldı.Sonra kalkıp halka hitab etti. Dedi ki:
"Bilesiniz, güneş ve ay bir kimsenin ölümü veya hayatı için tutulmaz.
Onlar Allah'ın âyetlerinden iki âyetidir, kullarına gösterir. Bunların
tutulduğunu görünce namaza koşun."
9-364,365
/3054 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor:
"İnsanlar
kıtlığa maruz kaldılar. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir cuma
günü hutbe verirken bir bedevî kalkıp:"Ey Allah'ın Resûlü, malımız
helâk oldu, horantamız aç kaldı, bizim için Allah'a dua ediver!"
dedi. Bunun üzerine Aleyhissalâtu Vesselâm ellerini kaldırdı. Biz
gökte bir bulut göremiyorduk. Nefsim elinde olan Zât'a yemin olsun,
daha ellerini geri çekmeden semâda dağlar gibi bulutlar peydah oldu.
Derken daha minberden inmemişti bile ki, sakalından yağmur damlaları
dökülmeye başladı. O gün, ertesi güne kadar yağmur yağdı. Daha sonraki
günde de yağdı, onu takib eden günde de yağdı, hatta müteakip cumaya
kadar yağış devam etti.Öyle ki, o bedevî veya bir başkası kalkıp:"Ey
Allah'ın Resûlü, binalarımız yıkıldı, mallarımız suda boğuldu, bizim
için Allah'a dua ediver (artık yağmur kesilsin)" dedi. Aleyhissalâtu
Vesselâm ellerini kaldırıp:"Allahım etrafımıza yağdır, üzerimize
olmasın!" diye dua ettiler. Eliyle bulutlara doğru hangi istikametteki
buluta işaret etti ise, bulutlar orada açıldı. Bütün Medîne buluttan
temizlendi."Bir rivâyette de de şöyle denmiştir: "Allahım, (yağmur)
etrafımıza yağsın, üzerimize değil! Allahım,dağların ve tepelerin
üzerine, vadilerin içine, ağaç biten yerlere olsun!" Hz. Enes der ki:
"Bulut hemen çekildi, biz de çıkıp güneşte yürüdük."
9-367 /
3056 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Biz Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) ile beraberken bize yağmur isabet etti.
Efendimiz elbisesini açtı, bedenine yağmur isâbet etti."Bunu niye
yaptınız?" diye sorduk."O Rabbinden yeni geliyor" buyurdular."
9-367 /
3057 - Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Kim
üzerine namaz kılıncaya kadar cenazede hazır bulunursa kendisi için
bir kîrat sevab vardır. Kim de cenaze gömülünceye kadar hazır
bulunursa iki kîratlık sevab vardır. Bir kîrat'ın miktarı Uhud dağı
kadardır."
9-369 /
3058 - Yine Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm), Necâşî rahimehullah'ın vefatını, ölümünün
aynı gününde haber verdi. Ashâbıyla musallâya gitti, orada saf
bağlatıp dört tekbir getirerek namaz kıldırdı."
9-376 /
3069 - Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Çocuk
(doğumunda) ağlamadan ölürse üzerine namaz kılınmaz, vâris olmaz, ona
da vâris olunmaz."
9-383 /
3078- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Siyahî bir kadın -
veya bir genç - mescidin kayyumluk hizmetini yürütüyor (süpürüp
temizliyor)du. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir ara onu göremez
oldu. "Kadın - veya genç - hakkında (ne oldu? Diye) bilgi sordu."O
öldü!" dediler. Bunun üzerine"Bana niye haber vermediniz?" buyurdular.
Ashab sanki kadıncağızın - veya gencin - ölümünü (mühim addetmeyip)
küçümsemişlerdi. Aleyhissalâtu vesselâm: "Kabrini bana gösterin!" diye
emrettiler. Kabir gösterildi. Resûl-i Ekrem kadının kabri üzerine
cenaze namazı kıldı. Sonra:"Bu kabirler, sâhiplerine karanlıkla
doludur. Allah, onlar için kıldığınız namazla kabirleri onlara
aydınlatır" buyurdular.
9-385 /
3081- Ukbe İbnu Âmir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) Uhud şehidleri için sekiz yıl sonra, sanki
dirilerle (de) ölülerle (de) vedalaşıyormuşçasına cenaze namazı
kıldı."
9-387 /
3083 - Ebu Berze el-Eslemî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) Mâiz İbnu Mâlik'in cenazesine namaz kılmadı.
Ancak ona namaz kılınmasını yasaklamadı da."
9-389 /
3084 - Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'a üzerinde borç olan bir ölü getirildiği
zaman:
"Borcunu
ödeyecek bir mal bıraktı mı?" diye sorardı. Eğer yeterli mal bıraktığı
söylenirse namazını kılardı. Aksi taktirde:"Arkadaşınızın namazını
kılın!" derdi. Ancak Allahu Teâla Hazretleri, Resûlüne fetihler
müyesser ettiği zaman (her getirilenin) namazını kıldı ve (borcu var
mı? Diye) sormadı. Şöyle derdi:"Ben mü'minlere nefislerinde evlâyım.
Öyleyse, kim borç veya ağır bir yük veya horanta bırakırsa o banadır,
benim üzerimedir. Kim de mal bırakırsa o da kendi vârislerinedir."
9- 391
/3085 - Câbir İbnu Semüre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'a, kendisini öldüren bir adam getirilmişti,
üzerine namaz, kılmadı."
9-392 /
3088 - Mâlik İbnu Hübeyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Bir
müslüman ölür ve üzerine, müslümanlardan üç saf namaz kılarsa, (Allah
şefaati) mutlaka vâcib kılar."(Hadisin râvisi) Mâlik (radıyallahu
anh), cenazeye katılanlar az olursa, bu hadis sebebiyle cemaati üç
safa taksim ederdi."
9-395 /
3089 - Ebu Katâde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Biriniz
mescide girince oturmazdan önce iki rek'at kılıversin."
İstanbul
-02.05.2007
http://sufizmveinsan.com
|