10-276 /
3478- Hz. Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bizi gazveye gönderdi. Biz üçyüz
kişilik bir gruptuk, komutanımız da Ebû Ubeyde İbnu'l-Cerrâh
(radıyallâhu anh) idi. Kureyş'in kervanını takip ediyorduk. Azığımız
da bir dağarcık içine konmuş hurmadan ibaretti. Başka bir şeyimiz
yoktu. Ebû Ubeyde bundan bize [önce avuç avuç veriyordu, sonra] tane
tane vermeye başladı. Kendisine:"Bununla nasıl idare ediyordunuz?"diye
soruldu. Şu cevabı verdi:"Biz hurmayı âdeta emiyorduk, bebeğin emmesi
gibi. Sonra da üzerine su içiyorduk. Bu bize geceye kadar yetiyordu.
Tükendiği zaman yokluk içinde kaldık. İki hafta sahilde ikâmet ettik,
şiddetli açlık geçirdik. Öyle ki ağaç yaprakları yedik. Ordumuza
yaprak ordusu dendi. (Bu esnada) deniz bize anber (balinaya benzer bir
balık, adabalığı.) denen bir hayvan attı. Ebû Ubeyde (radıyallâhu anh)
buna önce, "meytedir (yani leştir, yenmesi haramdır)" dedi. Sonra da:
"Hayır, meyte değildir, bizler Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın
elçileriyiz, Allah için buradayız, üstelik muzdar durumdayız"
dedi.Ondan iki hafta boyu yedik. Yağından da süründük. Hatta vücudumuz
kendine geldi, eski halini aldı. Ebû Ubeyde, hayvanın kaburgalarından
bir kemik alıp yere dikti. Sonra en boylu şahsı ve en boylu deveyi
aradı. Adam deveye bindirildi ve kaburganın altından geçti. Hayvanın
göz çukurunun içine tam dört kişi oturdu. Gözünden nice kulle yağ
çıkardık. Etinden kendimize azık yaptık. Medine'ye gelince durumu
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a anlattık.
"Bu,
Allah'ın sizin için (denizden) çıkardığı bir rızıktır. Beraberinizde,
etinden hala var mı?" buyurdu. Biz de bir miktar gönderdik. O, bundan
yedi."
10-280 /
3480 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor:
"Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Av ve
çoban köpeği dışında köpek besleyenin ecrinden her gün iki kıratlık
eksilme olur." (Sâlim derki: "Ebû Hüreyre (bu hadisi rivayet ederken):
"...Veya ziraat köpeği" derdi,) çünkü o ziraat sahibi idi."
10-288 /
3483 - Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Sizden
biri kardeşiyle dövüşünce yüze vurmaktan sakınsın."
10-289 /
3484 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor:
"Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) şu duayı çok yapardı:
"Ey
kalbleri çeviren Allahım! Kalbimi dinin üzerine sâbit kıl!"
Ben (bir
gün kendisine):
"Ey
Allah'ın resulü! biz sana ve senin getirdiklerine inandık. Sen bizim
hakkımızda korkuyor musun?" dedim. Bana şöyle cevap verdi:
"Evet!
Kalpler, Rahmân'ın iki parmağı arasındadır. Onları istediği gibi
çevirir."
10-296 /
3486 - Ebû Kerîme (radıyallâhu anh) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Bir
gece misafir olmak müslümanın hakkıdır. Kim, (bir ev sahibinin)
avlusunda sabahlarsa, ağırlanma masrafı, (ev sahibi) üzerine bir borç
olur. (Misafir) dilerse o hakkını alır, dilerse terkeder (almaz)."
10-300,301
/ 3489 - Avf İbnu Mâlik (radıyallâhu anh) anlatıyor:
"Ey
Allah'ın Resûlü dedim, ben bir adama uğrasam, o beni ağırlamasa, sonra
o bana uğrasa ben ona yaptığını yapayım mı?"
"Hayır!"dedi, sen onu ağırla!"
Bir gün
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) beni eskimiş bir elbise içerisinde
görmüştü.
"Senin
malın yok mu (da böyle giyiniyorsun)?" diye sordu.
"Allah bana
deve, koyun, [sığır, at, köle] her maldan verdi!" dedim.
"Öyleyse
buyurdular, üzerinde görülmelidir!"
10-301.Sayfa : Rasûlullah Efendimiz buyurdular ki :
"Kim
Allah'a ve âhirete inanıyorsa misafirine ikrâm etsin. Onun câizesi bir
gün ve bir gecedir. Misafirlik üç gündür. Bundan fazlası sadakadır. Ev
sahibine sıkıntı verecek kadar ikâmet, misafire helâl değilir."
10-303 /
3492 - İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor:
"Bir adam,
kendisine on dinar borcu olan kimsenin peşini bırakmadı. Ve hattâ dedi
ki:
"Sen bunu
bana ödeyinceye veya bir kefil gösterinceye kadar peşini
bırakmayacağım." Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) o borcu üzerine
aldı. Bunun üzerine adam, münasip olmayan bir tarzda Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'a parayı getirdi. Resûlullah, borcu adam
adına ödeyiverdi ve şunu söyledi:
"Kefil,
borçludur."
10-315 /
3493 - Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor:
"Bir
adam Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a gelip:
"Ey
Allah'ın Resûlü! Biz gemiye binip, beraberimizde az bir su
alabiliyoruz. Abdestlerimizi bu su ile alsak susuz kalacağız. Deniz
suyu ile abdest alabilirmiyiz?" diye sordu. Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm):
"Evet,
denizin suyu temizdir, meytesi [Ölüsü] de helâldir" cevabını verdi."
10-322 /
3497 - Müslim'in bir diğer rivayetinde (yine Ebû Hüreyre şöyle
rivayet etmiştir:) "Sizden hiç kimse, cünübken durgun suyun içinde
yıkanmasın.
"Ebû
Hüreyre'ye sordular:
"Peki
nasıl yıkanacak, Ey Ebû Hüreyre?" O:
"Sudan
alıp alıp yıkanacak!" diye cevap verdi."
10-336 /
3507 - Lübâbe Bintu'l-Hâris anlatıyor:
"Hz.
Ali'nin oğlu Hasan (radıyallâhu anhümâ), Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın kucağında idi, elbisesine akıttı. Ben atılıp:
"Ey
Allah'ın Resûlü (yeni) bir elbise giy. İzârını da bana ver yıkayayım!"
dedim. Cevaben:
"Kız
çocuğun idrarı olsa yıkanırdı; ancak erkek çocuğun idrarı su çilemek
suretiyle temizlenir!" buyurdular."
İstanbul
-08.08.2007
http://sufizmveinsan.com
|