Târık
İbnu Şihab anlatıyor: "Yahudiler, Hz. Ömer (radıyallahu anh)'e şöyle
dediler: "Siz bir âyet okuyorsunuz ki o, şâyet bize inseydi o günü
bayram ittihaz eder (her yıl kutlardık)."
Hz.
Ömer (radıyallahu anh) diyor ki: Ben onun indiği anı ve yeri, indiği
sırada Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bulunduğu noktayı
biliyorum: Arafe günü inmişti. O zaman ben de Arafat'ta idim ve bir
cuma günüydü. Kasteddikleri ayet de: "Size bugün dininizi tamamladık"
(Maide 3) ayeti idi." (KÜTÜB-I SİTTE / 582)
İbnu
Abbas (radıyallahu anhümâ) dedi ki: "Allah ve Peygamberiyle
savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuğa uğraşanların cezası öldürülmek
veya asılmak yahut çarpraz olarak el ve ayakları kesilmek ya da
yerlerinden sürülmektir. Onlara ahirette büyük azab vardır. Şu kadar
ki, siz kendileri üzerine kâdir olmazdan (kendilerini ele geçirmezden
evvel) tevbe eden (muhâriblerle yol kesen)ler müstesnâdırlar. Bilin ki
Allah, çok affedici ve çok merhamet sahibidir" (Maide 33-34) ayeti
müşrikler hakkında indi. Kendileri mağlub edilmezden önce, kim gelip
teslim olursa bu, ona işlediği suç sebebiyle had cezası uygulamaya
mani değildir."(KÜTÜB-I SİTTE / 583)
Hz.
Berâ (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'in yanına yürür kömürle karartılmış ve dayak atılmış bir
Yahudi getirdiler. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
Yahudileri çağırarak: "Kitabınızda zina haddini (cezasını) böyle mi
buluyorsunuz? diye sordu.
"Evet"
dediler.
Sonra Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) onların alilerinden birini çağırdı
ve "Musa'ya, Tevrat'ı indiren Allah aşkına soruyorum, zina edenin
haddini kitabınızda böyle mi buluyorsunuz?" dedi. Alim:
-Hayır! Eğer
bana böyle yemin vererek sormasa idin sana haber vermezdim. Kitapta
recm buluyoruz. Fakat, zina vak'aları eşrafımız arasında çoğaldı.
Artık şerefli birini bu suçla yakalarsak onu bırakır olduk. Ancak
biçare birisini yakalarsak ona haddi tatbik ediyoruz. Kendi aramızda
şöyle dedik: "Gelin aramızda öyle bir ceza şeklinde anlaşalım ki o,
eşraftan olsun, halktan olsun herkese tatbik edilsin. Sonunda recm
yerine suratın kömürle boyanıp dayak atılmasında ittifak ettik."
Bunun üzerine
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Allahım, onların öldürdüğü emr-i
şerifini ilk ihya edip dirilten ben olayım" dedi ve had cezasının
tatbikini emretti, zâni hemen recmedildi. Bunun üzerine şu âyet indi:
"Ey Peygamber! Kalbleri inanmamışken ağızlarıyla "inandık diyenler,
Yahudilerden yalana kulak verenler ve başka bir topluluk hesabına
casusluk edenlerden inkara koşanlar seni üzmesin. Sözleri asıl
yerlerinden değiştirirler de "Böyle bir (fetva) size verilirse alın,
verilmezse kaçının" derler..." (Maide 41). Az sonra Allah Teâla şu
ayeti indirdi: "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar
kâfirlerdir..." "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler işte onlar
zâlimlerdir..." "...Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar
fâsıklardır!" (Maide 44, 45, 47).
Bu ayetlerin hepsi kâfirler hakkında nazil olmuştur."
(KÜTÜB-I SİTTE / 584)
Ebu
Dâvud'un İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ)'dan kaydettiği bir başka
rivayette şöyle demiştir: "Bu üç ayet hassaten Kureyza ve en-Nadir
Yahudileri hakkında nâzil oldu."
İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: Kureyza ve
en-Nadir, Medine'de yaşayan Yahudilerden iki kabile idi. Bunlardan
en-Nadir kabilesi Kureyza kabilesinden daha şerefli kabul ediliyordu.
Sözgelimi, Kureyza kabilesine mensup birisi, en-Nadir'den birini
öldürecek olsa kısas olarak katil öldürülürdü, ama en-Nadir'den bir
kimse Kureyza'dan birisini öldürecek olsa, yüz vask hurma ile fidye
ödenirdi (katil öldürülmezdi). Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın
peygamberliğinden sonra en-Nâdir'den birisi Kureyza'dan bir adam
öldürdü. Kureyzalılar: "Katili bize teslim edin, onu öldüreceğiz"
dediler. Öbür taraf "Sizinle bizim aramızda Muhammed hakem olsun"
dediler ve Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a geldiler. Bunun
üzerine şu ayet indi: "...Eğer hükmedersen, aralarında adaletle hüküm
ver. Allah âdil olanları sever" (Maide 43). Adaletle hükümden maksat
"cana mukabil can"dı. Daha sonra şu ayet indi: "Cahiliye devri hükmünü
mü istiyorlar? Yakinen bilen bir millet için Allah'tan daha iyi hüküm
veren kim vardır?" (Maide, 50).(KÜTÜB-I SİTTE / 586)
İbnu
Abbâs (radıyallahu anhümâ) Ebu Davud'un kaydettiği bir diğer rivayette
şu açıklamayı yapar: "Eğer sana gelirlerse aralarında hükmet, yahut
onlardan yüz çevir, yüz çevirirsen sana bir zarar vermezler" (Maide
42) ayeti neshedildi ve şu emir geldi: "...Allah'ın indirdiği ile
aralarında hükmet!..." (Maide 48).
Yine Ebu Dâvud ve Nesâî'de gelmiş olan bir diğer
rivayette şöyle denir: "Benu'n-Nadirliler Kureyza'dan birini öldürecek
olsalar diyet olarak normal bedelin yarısını öderlerdi. Buna mukabil
Benu Kureyzalılar Benu'n-Nadirliler Kureyza'dan birini öldürecek
olsalar diyet olarak normal bedelin yarısını öderlerdi. Buna mukabil
Benu Kureyzalılar Benu'n-Nadir'den birisini öldürecek olsalar kan
bedeli olarak tam diyet öderlerdi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
bu farklılığı kaldırdı ve aralarını eşitledi."(KÜTÜB-I SİTTE / 587)
Hz. Aişe
(radıyallahu anhâ) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
geceleyin beklenerek korunuyordu. Ancak: "...Allah seni insanlardan
korur" (Maide 67), ayeti inince Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
başını çadırdan çıkarıp: "Ey insanlar dağılın, artık beni Allah
koruyor" diye seslendi. (KÜTÜB-I SİTTE / 588)
İbnu
Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'a gelerek: "Ben et yediğim zaman kadınlara karşı zaafım
artıyor ve bende şehvet galebe çalıyor. Bu sebeple et yemeyi nefsime
haram ettim" dedi. Bunun üzerine şu ayet indi: "Ey iman edenler!
Allah'ın size helal ettiği temiz şeyleri haram kılmayın, hududu da
aşmayın. Doğrusu Allah, aşırı gidenleri sevmez. Allah'ın size verdiği
rızıktan temiz ve helal olarak yiyin. İnandığınız Allah'tan sakının"
(Maide 87-88).(KÜTÜB-I SİTTE / 589)
İstanbul - 30.01.2004
http://gulizk.com
|