İbnu
Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "İnananlara ve faydalı iş
işleyenlere, -sakınırlar,
inanırlar, faydalı işler işlerler, sonra haramdan sakınıp inanırlar ve
sonra isyandan sakınıp iyilik yaparlarsa- daha önceleri tatmış
olduklarından dolayı bir sorumluluk yoktur..." (Maide 93) ayeti indiği
zaman Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bana dedi ki: "Bana senin
onlardan olduğun söylendi."(KÜTÜB-İ SİTTE / 590)
Yine
Müslim'in bir başka rivayetinde Bera (radıyallahu anh) şunu anlatıyor:
"Şarap haram edilmezden önce, Ashab (radıyallahu anhüm)'tan bazıları
vefat etmişti. Şarap haram edilince birçok kimse: "Arkadaşlarımız
şarap içerek öldüler, onların hali ne olacak?" dediler. Bunun üzerine
ayet indi: "İnananlara, ve faydalı iş yapanlara... daha önceleri
tatmış olduklarından dolayı bir sorumluluk yoktur" (Maide 93) ayeti
indi."(KÜTÜB-İ SİTTE / 591)
Ömer İbnu'l-Hattâb (radıyallahu anh) anlatıyor: Ömer: "Allah'ım, şarap
hakkında bize tatminkâr bir açıklamada bulun" diye dua etmişti ki
Bakara suresinde bulunan şu ayet indi: "Sana içki ve kumarı sorarlar
de ki: "İkisinde hem büyük günah ve hem insanlara bazı faydalar
vardır. Günahları faydasından daha büyüktür." (Bakara 219).
Bunun üzerine Ömer (radıyallahu anh) çağırıldı ve ayet kendisine
okundu. Ömer yine: "Allah'ım şarap hakkında bize tatminkâr bir
açıklamada bulun" dedi. Bir müddet sonra Nisa suresindeki: "Ey iman
edenler! Sarhoşken ne dediğinizi bilene kadar, cünübken, -yolcu olan
müstesna- gusledene kadar namaza yaklaşmayın..." (Nisa, 43) ayeti
nazil oldu. Ömer (radıyallahu anh) çağırıldı ve ayet kendine okundu.
Ömer yine: "Allah'ım şarap hakkında bize tatminkar bir açıklamada
bulun" dedi. Bir müddet sonra, Maide suresindeki ayet indi: "Ey iman
edenler! İçki, kumar, putlar ve fal okları şüphesiz şeytan işi
pisliklerdir. Bunlardan kaçının ki saadete eresiniz. Şeytan şüphesiz
içki ve kumar yüzünden aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah'ı
anmaktan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçersiniz değil mi?"
(Maide 90-91). Ömer yine çağırılıp ayet kendisine okundu. Bu sefer
"Evet Rabbimiz vazgeçtik, vazgeçtik" dedi.(KÜTÜB-İ SİTTE / 592)
Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'e sorular sordular. Soruda öylesine aşırı gittiler ki,
birgün minbere çıkıp (öfkeyle): "Sorun, her sorunuza cevap vereceğim"
dedi. Cemaat bu sözü işitince, korkuyla başlarını öne eğdiler.
Başlarına mühim bir hadise gelmekte olmasından korktular.
Enes
(radıyallahu anh) devamla dedi ki: "Ben sağıma soluma bakmaya
başladım. Bir de ne göreyim, herkes elbisesini başına sarmış
ağlıyordu. (Kimseden ses çıkmıyordu). Derken, münakaşa falan ettiği
zaman, babasından başka birisine nisbet edilen bir kimse ilk konuşan
oldu: "Ey allah'ın Resûlü! Babam kimdir?" dedi. Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm): "Baban Hüzâfedir" buyurdu. Hz. Ömer
(radıyallahu anh) de: "Rabb olarak Allah'tan, din olarak İslâm'dan,
peygamber olarak da Muhammed'den razıyız. Fitnelerden Allah'a
sığınırız" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) de: "Hayır ve
şer her ikisinin de bugünkü kadar bol indiğini hiç mi hiç görmedim.
Bana cennet ve cehennem gözle görülecek hale getirildi ve onları şu
duvarın önünde gördüm." dedi.
Bir
rivayette şu ziyade var: "...Bunun üzerine şu ayet indi: "Ey iman
edenler! Size açıklanınca hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın. Kur'ân
indirilirken onları sorarsanız size açıklanır, (ama üzülürsünüz).
Allah sorduğunuz şeyleri affetmiştir. Allah bağışlayandır, halimdir.
Sizden önce bir millet onları sormuştu. Sonra da onları inkâr
etmişlerdi" (Maide 101-102).(KÜTÜB-İ SİTTE / 593)
Tabiin'den İbnu'l-Müseyyeb anlatıyor: "el-Bahira, cahiliye
Araplarınca, sütü putlara bağışlanan, bu sebeple hiç kimse tarafından
sağılmayan deveye denirdi. Es-Sâibe; ilahları için salıverilen,
üzerine hiçbir yük vurulmayan deveye denir. El-Vasile; İlk doğumunu
dişi yapıp sonra ikinci doğumunu da dişi yapan ve araya erkek doğum
girmeyen devedir, bu da putlar için salıverilir, hiçbir şekilde
istifade edilmezdi. El-Hâm; dölünden muayyen batın yavruya ulaşılan
erkek devedir, bu da putlara adanır, yükte kullanılmazdı."
İbnu'l-müseyyib, Ebu Hüreyre'den şu sözü nakleder: "Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: "Amr İbnu Âmir el-Huzâ'iyi,
cehennemde barsaklarını sürürken gördüm. Bu adam, hayvanları putlara
adak olsun diye ilk salıveren (sâibe bırakan) kimse idi."
(KÜTÜB-İ SİTTE / 594)
İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: Benu Sehm'den bir kişi,
Tecîmüd'-Dâri ve Adiy İbnu Bedda ile birlikte yola çıktı. Es-Sehmi,
hiç Müslüman bulunmayan bir yerde vefat etti. Terikesini Temin ve
Adiyy getirdiler. Ancak (Sehmî'nin yakınları vasiyette adı geçen)
gümüş işlemeli bir kabı (teslim edilen mallar arasında) bulamadılar.
(Şikayet üzerine) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu hususta
ikisine (Temim ve Adiyy'e) yemin ettirdi. Sonra kap Mekke'de bulundu.
Kabın yanlarında bulunduğu kişiler: "Biz bunu Temin ve Adiyy'den
aldık" diye yemin ettiler. Sehmî'nin yakınlarından iki kişi de kalkıp
Allah'a yemin ederek: "Bizim şahitliğimiz o ikisinin şehadetinden daha
doğrudur, kap da arkadaşımıza aittir" dediler.
İbnu Abbas der ki şu ayet bunlar hakkında nazil oldu: "Ey iman
edenler! Ölüm birinize geldiği zaman vasiyet ederken içinizden iki
adil kimseyi, şayet yoklukta olup başınıza da ölüm müsibeti gelmişse,
namazdan sonra alıkoyacağınız, -şüpheleniyorsanız, "Akraba bile olsa
yeminle hiçbir değeri değiştirmeyeceğiz, Allah'ın şahidliğini
gizlemiyeceğiz, yoksa şüphesiz günahkârlardan oluruz" diye yemin eden-
sizden olmayan iki kişiyi şâhid tutun. Eğer bu şâhidlerin günah
işlemiş oldukları ortaya çıkarsa ölene kadar yakın hak sahibi diğer
kişi bunların yerine geçer ve "bizim şâhidliğimiz ikisininkinden de
daha doğrudur, biz aşırı gitmedik, yoksa şüphesiz zulmedenlerden
oluruz" diye Allah'a yemin ederler. Bu, şahitliği gerektiği gibi
yapmalarını veya yeminlerinden sonra yeminlerin kabul edilmesinden
korkmalarını daha iyi sağlar. Allah'tan sakının, dinleyin, Allah fâsık
kimselere yol göstermez" (Mâide, 106-108).(KÜTÜB-İ SİTTE / 595)
Ammâr İbnu Yâsir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: (Kur'ân-ı Kerim'de zikri
geçen) sofra gökten ekmek ve et olarak indirildi. Bu mucizeye mazhar
olanlara, ihanet etmemeleri ve ertesi gün için, o yiyeceklerden
ayırmamaları emredildi. Ancak onlar bunu dinlemediler, hem ihânet
ettiler hem de yemeklerinden ayırıp ertesi gün için sakladılar. Bunun
üzerine ceza olarak maymun ve hınzır suretine çevrildiler." (KÜTÜB-İ
SİTTE / 596)
İstanbul - 05.02.2004
http://gulizk.com
|