MÜZZEMMİL SURESİ
İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ)
Müzzemmil suresinde geçen: "Ey (esvâbına) bürünen (habibim), gecenin
birazı hâriç olmak üzere kalk, yarısı miktarınca, yahud ondan birazını
eksilt. Yahut (o yarının) üzerine (ilâve edip) artır. Kur'ân'ı da açık
açık tâne tâne oku..." (Müzzemmil 1- 4) âyetleri hakkında şu
açıklamayı yaptı: Bu âyeti, aynı surede yer alan: "...O, buna sizin
tâkat getiremiyeceğ'inizi bildiğ'i için size karşı (ruhsat cânibine)
döndü. Artık Kur'ân'dan kolay geleni okuyun..."(Müzzemmil 20) müteâkip
bir âyet neshetti."
İbnu Abbâs (radıyallahu anh)
devamla, surede geçen: "Şüphesiz gece kalkışı daha te'sirli ve o zaman
okumak daha elverişlidir" (6. ayet) meâlindeki âyette geçen, "gece
kalkışı"ndan murad, gecenin evvelidir. Böylece mâna şu oluyor:
"Gecenin evvelinde kalkmak, gece namazı olarak Allah'ın size farz
kıldığı ibâdeti yerine getirmenize daha elverişlidir." Bunun sebebi
şudur: İnsan bir kere uyudu mu, ne zaman uyanacağını bilemez.
"Şüphesiz gece kalkışı daha
tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir" ayetinde geçen "okumak
daha elverişlidir"den maksada gelince "Kur'ân'ı anlamak, Kur'ân'da
fıkıh sâhibi olmak" demektir. İbnu Abbâs, "Gündüzleyin seni uzun uzun
alıkoyacak işler var" (7. âyet) meâlindeki âyeti de, "Kur'ân okumaktan
çokca uzak kalmak" şeklinde anlamıştır. (KÜTÜB-İ SİTTE /845)
Bir başka rivayette şöyle
denir: Müzzemmil suresinin baş tarafı indiği zaman mü'minler, Ramazan
ayındaki kalkışları gibi geceleri kalkarlardı. Bu hâl surenin (ruhsat
getiren) son kısmı nâzil oluncaya kadar devam etti." (KÜTÜB-İ SİTTE
/846)
MÜDDESSİR SURESİ
Ebu Said (radıyallahu anh)
anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), (Müddessir suresinin,
"Onu sarp bir yokuşa sardıracağım" mealindeki 17. âyetinde geçen (sarp
yokuş) kelimesini "Ateşten bir dağdır, kâfır ona yetmiş yılda çıkar,
çıktıktan sonra tekrar yetmiş yılda cehenneme geri iner. Böylece
cehennemde ebediyyen azab çeker" diye açıklamıştır." (KÜTÜB-İ SİTTE
/847)
Hz. Cabir (radıyallahu anh)
anlatıyor: "Yahudilerden bir kısmı, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'in bazı ashâbına: "Peygamberiniz, cehennem bekçilerinin
sayısını biliyor mu?" diye sordular. Onlar:
"Şimdilik bilmiyoruz,
kendisinden soralım!" diye cevap verdiler. İçlerinden biri Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e gelerek:
"Ey Muhammed! Bugün ashâbına
galebe çalındı" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
" Ne ile, nasıl galebe
çaldılar?" diye sordu.
"Yahudiler, dedi, onlara:
"Peygamberiniz cehennem bekçilerinin sayısını biliyor mu?" diye sordu.
" Peki ne cevap verdiler?"
"Şimdilik bilmiyoruz,
peygamberimizden soralım" dediler. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm):
"Bir kavme bilmediği şey
sorulursa, onlar da: "Bilmiyoruz, peygamberimize soralım deseler bu
onlara galebe çalmak mı sayılır hiç? Fakat Yahudiler peygamberlerine
(olmayacak şey sormuşlar): "Bize açıktan açığa Allah'ı göster"
demişlerdi. O Allah düşmanlarını bana getirin. Ben de onlara cennetin
beyaz toprağından sorayım." dedi.
Yahudiler geldiler ve: "- Ey
Ebu'l-Kasım, cehennemin bekçileri kaç tanedir?" dediler. Hz. Peygamber
(aleyhissalâtu vesselâm) parmaklarıyla bir on, bir de dokuz göstererek
"19" dedi.
"Evet!" dediler. Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) da onlara:
" Pekala cennetin toprağı
nasıldır?" diye sordu. Bir ara sustular. Sonra:
"Ey Ebu'l-Kasım, bize sen
söyle!" dediler. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Beyaz undan yapılmış
ekmektir." (KÜTÜB-İ SİTTE /848)
Hz. Enes (radıyallahu anh),
Müddessir suresinin 56. âyetinde geçen, "O kendisinden korkulmaya daha
lâyık, bağışlamaya daha ehildir" ifâdesini Hz. Peygamber
(aleyhissalâtu vesselâm)'in şöyle tefsir ettiğini belirtir: "Cenàb-ı
Hakk (burada) buyuruyor ki: "Ben korkulmaya lâyığım, kim benden
korkarsa kendine bir başka ilâh edinmesin, onu affetmeye de ben
ehilim, (bir başkası affedemez)"(KÜTÜB-İ SİTTE /849)
İstanbul
-07.01.2005
http://sufizmveinsan.com
|