Yine Hz.
Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir kadın iki kızıyla gelerek: "Ey
Allah'ın Resûlü, bu iki kız Sâbit İbnu Kays'ın kızlarıdır. Babaları
Uhud'da seninle beraber cihâd ederken şihid oldu. Kızların amcası,
babalarından kalan malların ve miraslarının tamamını aldı ve kızlara
hiçbir şey bırakmadı. Bu hususta ne dersiniz ey Allah'ın Resûlü.
Allah'a yemin ederim bunlar malları olmadıkça asla evlenemezler de!"
dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Bunlar hakkında Allah
hükmeder" cevabını verdi. Arkadan Nisa suresi nazil oldu: "Allah
çocuklarınız hakkında erkeğe, iki kızın hissesi kadar tavsiye eder..."
(Nisa 11).
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Bana kadını ve sahibini
çağırın!" emretti. Çocukların amcasına: "Babalarından kalan malın üçte
ikisini kızlara, sekizde birini kızların annesine ver, geriye kalan da
senindir" dedi.(KÜTÜB-I SİTTE/542)
Ubâdetu'bnu's-Sâmit (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'a bir vahiy geldiği zaman, vahiy sebebiyle
onu bir gam ve keder alır, yüzünün rengi uçardı. Bir gün Cenab-ı Hakk
yine vahiy indirmişti ki aynı han onu sardı. Keder hali açılınca:
"(Zina haddiyle ilgili hükmü) benden alın. Allah onlar hakkında yol
kıldı (yani çok açık şekilde had beyan etti): Bekâr bekârla zina
yapmışsa cezası yüz sopa ve bir yıl sürgündür. Dul dilla zina yaparsa
yüz sopa ve recm'dir."(KÜTÜB-I SİTTE/543)
İbnu
Abbas: "Ey iman edenler! kadınlara zorla mirasçı olmaya kalkmanız size
helal değildir. Apaçık hayasızlık etmedikçe onlara verdiğinizin bir
kısmını alıp götürmeniz için onları sıkıştırmayın..." (Nisa 19) ayeti
hakkında şu açıklamayı yaptı: "Cahiliye devrinde bir erkek ölünce,
karısı üzerinden en ziyade onun yakınları hak sahibi idiler: Onlardan
biri dilerse onunla evlenir, dilerse kadını bir başkasıyla
evlendirirlerdi, dilemedikleri takdirde de evlenmesine mâni olurlardı.
Erkeğin yakınları bu hususta, kadını akrabalarından da çok hak sahibi
idiler. Yukarıdaki ayet bu durumla ilgili olarak indi."(KÜTÜB-I
SİTTE/544)
Ebu Dâvud'da gelen bir diğer rivayette şöyle denir: "Erkek,
akrabasının hanımına varis olur, kadın ölünceye veya mehrini kendisine
iade edinceye kadar müşkülat çıkarırdı. Cenâb-ı Hakk buna mani oldu ve
kadına uygulanan engeli yasakladı."(KÜTÜB-I SİTTE / 545)
Yine
İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), "Ey iman edenler, birbirinizin
mallarını haram sebeplerle yemeyin. Meğer ki, (o mallar) sizden
karşılıklı bir rızadan (doğan) bir ticaret (malı) ola..." (Nisa 29)
ayetiyle ilgili olarak şu açıklamayı yaptı: "Bu ayet indiği zaman
kişi, bir başkasının yanında yemeyi nefsine haram etti. Sonra Cenâb-ı
Hakk bu âyeti Nûr suresinde yer alan şu ayetle neshetti:
"...Evlerinizde veya babalarınızın evlerinde veya annelerinizin
evlerinde veya erkek kardeşlerinizin evlerinde veya kızkardeşlerinizin
evlerinde veya amcalarınızın evlerinde veya halalarınızın evlerinde
veya dayılarınızın evlerinde, veya teyzelerinizin evlerinde veya
kahyası olup anahtarlar elinde olan evlerde, ya da dostlarınızın
evlerinde izinsiz yemek yemenizde bir sorumluluk yoktur. Bir ara veya
ayrı ayrı yemenizde bir sorumluluk yoktur" (Nur 61). Bundan önce
zengin kişi, ehlinden olan kimseyi yemeğe davet ederdi de çağrılan
kimse:
(Nisa
suresindeki ayeti gözönüne alarak): Benim bundan yemem günahtır, zira
fakirin bundan yeme hakkı benden fazladır" derdi. (Nur suresindeki) bu
ayetle, Müslümanlara (ayette sayılan kimselere ait olmak üzere)
üzerine Allah'ın ismi zikredilen yemeklerinden yemeleri helal
kılındığı gibi, ehl-i kitabın yiyecekleri de helal kılındı."(KÜTÜB-I
SİTTE/546)
İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Beş ayet vardır ki onları
bütün dünya ve içindekilerle değişmem. Bunlar şunlardır:
1. "Size
yasak edilen büyük günahlardan kaçınırsanız, kusurlarınızı örter ve
sizi şerefli bir yere yerleştiririz" (Nisa 31)
2.
"Allah şüphesiz zerre kadar haksızlık yapmaz, zerre kadar iyilik olsa
onu kat kat artırır ve yapana büyük ecir verir" (Nisa 4).
3. "Biz
her peygamberi ancak, Allah'ın izniyle, itaat olunması için gönderdik.
Onlar, kendilerine yazık ettiklerinde, sana gelip Allah'tan mağfiret
dileseler ve Peygamber de onlara mağfiret dileseydi, Allah'ın
tevbeleri dâima kabul ve merhamet eden olduğunu görürlerdi" (Nisa 64).
4.
"Allah kendisine ortak koşmayı elbette bağışlamaz, bundan başkasını
dilediğine bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse, şüphesiz büyük bir
günahla iftira etmiş olur" (Nisa 18).
5. "Kim
kötülük işler veya kendine yazık eder de, sonra Allah'tan bağışlanma
dilerse, Allah'ı mağfiret ve merhamet sâhibi olarak bulur" (Nisa
110).(KÜTÜB-I SİTTE / 547)
Ümmü
Seleme (radıyallahu anhâ) validemiz anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü,
dedim, erkekler cihâda çıkıyorlar, kadınlar cihâd yapmıyor, biz
kadınlara mirasdan da yarım veriliyor." Bunun üzerine Rabb Teâla şu
ayeti inzal buyurdu: "Allah'ın sizi birbirinizden üstün kıldığı
şeyleri özlemeyin. Erkeklere kazandıklarından bir pay, kadınlara da
kazandıklarından bir pay vardır. Allah'tan bol nimet isteyin. Doğrusu
Allah herşeyi bilir" (Nisa 32).
Mücahid
der ki: "Cenab-ı Hakk şu ayeti de Ümmü Seleme hakkında inzal buyurdu:
"Doğrusu erkek ve kadın Müslümanlar, erkek ve kadın mü'minler, boyun
eğen erkekler ve kadınlar; doğru sözlü erkekler ve kadınlar, sadaka
veren erkekler ve kadınlar, oruç tutan erkekler ve kadınlar,
iffetlerini koruyan erkekler ve kadınlar, Allah'ı çok anan erkekler ve
kadınlar, işte Allah bunların hepsine mağfiret ve büyük ecir
hazırlamıştır" ( Ahzâb 35). Ümmü Seleme Medine'ye hicretle gelen ilk
kadındır." (KÜTÜB-I SİTTE / 548)
İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ): "Ana-babanın ve yakınların
bıraktıklarından herbirini mevâliye kıldık..." (Nisa, 33) ayetindeki
mevaliye tabirini varisler olarak tefsir etmiştir. Keza ayetin
devamında geçen "yeminlerinizin bağladığı kimselere haklarını verin"
ibaresindeki "yeminlerinizin bağladığı kimseler" tabiriyle ilgili
olarak da şu açıklamayı yapmıştır: "Mekkeli muhacirler Medine'ye
geldikleri vakit, muhacir bir kimse Medineli bir ensari'ye -Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'ın aralarında tesis ettiği kardeşlik
sebebiyle- kendi kan yakınlarından önce varis olurdu. Ancak: "Ana
babanın ve yakınların bıraktıklarından, her birine varisler kıldık..."
(Nisa 33) ayetiyle bu muamele neshedildi. Kelâm-ı ilâhi'de geçen
"yeminlerinizin bağladığı" tabiriyle ifade edilen "muâhattan gelen
kardeşlik hukuku" birbirinize yardım, rifâde (hacılara toplanan
yardım, destek), bir de nasihat ve hayırhahlığa münhasırdır. Artık
hukuki olan tevarüs kalkmıştır. Ancak kişi ihtiyari olarak vasiyette
bulunabilir."(KÜTÜB-I SİTTE / 549)
Ebu
Dâvud'un bir başka rivayetinde şu açıklama vardır: "Yeminlerinizin
bağladığı kimseler" (tabirine gelince bununla şu kastediyor: İslâm'ın
bidâyetinde) kişi, aralarında hiçbir neseb bağı bulunmayan bir başkası
ile anlaşma yoluyla hukuki bir bağ kurup biri diğerine vâris
olabiliyordu. Bu müessese, Enfal suresinde gelen şu ayetle neshedildi:
"...Ve zevil erham (birbirine mirasçı olan akraba), Allah'ın Kitabı'na
göre birbirine daha yakındır..." (Enfal 75) .(KÜTÜB-I SİTTE / 550)
Dâvud İbnu'l-Husayn anlatıyor: Ümmü Sa'd Binti Rebî'ye Kur'ân'dan
okuyordum. Bu kadın Hz. Ebu Bekir es-Sıddîk (radıyallahu anh)'in
terbiyesinde yetişen bir yetime idi. Ben Nisa suresinin 33. ayetini
"vellezîne âkadet eymânukum" diye okuyunca müdahele edereke: "Öyle
okuma fakat "vellezîne akadet eymânukum" diye oku. Bu âyet Hz. Ebu
Bekir ve oğlu Abdurrahmân hakkında nazil oldu. Oğlu, İslâm'ı kabul
etmeyince Hz. Ebu Bekir, ona miras bırakmayacağım diye yemin etmişti.
Bilâhare Abdurrahman Müslüman olunca, Cenâb-ı Hakk, mirasdan nasibini
ayırması için Hz. Ebu Bekir'e bu âyetle emir buyurdu" dedi.
Bir
rivayette şu ilave açıklama yapılmıştır: "Abdurrahman'ın İslâm'a
girişi Müslümanların maddi galebesine kadar gecikti."(KÜTÜB-I SİTTE /
551)
İstanbul - 01.01.2004
http://gulizk.com
|