“Allah’ı arayan…”
sözü , Allah ile veya başkasıyla anlamını da içermektedir.
Eğer Allah ile olursa , O’nu bulması zorunlu olur. Ama O’nu
başkasıyla arayan , O’nu nasıl bulabilir?.. Allah’ı bulmanın anlamı
da zat, sıfat ve fiilleri itibariyle O’nun birliğini ispat etmektir.
(3-53)
Sülukun kendisi
aramaktır. Dolayısıyla “aradı” demekle “süluk etti” demek arasında
fark yoktur. Salik kendi nefsi için süluk ispat ettiği sürece
, bunun anlamı , onun süluku esnasında nefsini, iradesi ve
ihtiyarıyla salik olarak müşahede ettiğidir. Bu makmda olduğu
zaman da Allah’ın kendisinin perçeminden tutmuş olduğunu unutur.
(3-54)
Kendi nefsinde
fena bulduğun zaman O’nu müşahede edişinde celal sıfatlarından bir
tane sıfat bulunur. (3-60)
Aynanın
berraklığının sırrında tecelli etmeyi benim kadar isteyen olmaz.
(3-67)
Bayezid’i bir
kere görmen,senin için Allah’ı bin kere görmenden iyidir. (3-69)
Tecellinin
yolun miktarına bağlı olduğunu
sahih bir kural olarak ortaya koydular. Rahman olan Allah, sergisini
yaymış ve zatını kuşatılmaktan münezzeh kılmıştır. (3-69,70)
Hak onu terbiye
etmiş, halk da onu yalnız bırakmıştı.Ay’ı tutulmuş, kaderi
sinmişti.Kimse ona bakmıyor, aldırmıyordu. Sevenleri onu terk etmiş,
arkadaşları ona öfke besliyorlardı. Allah dilerse bu, onun için bir
arınma ve temizlenme vesilesiydi, ki her şeyi bilen ve her şeyden
haberdar Allah’ın yardımıyla varoluşunu gerçekleştirsin. (3-75)
Biri birle
gördüm. Görünmeyen görünenle buluştu.O’ndan
O’na dönüşümle sevindi…
Allah’ın ötesinde bir son yoktur. (3-76)
Kader önceden
belirlenmiş, kaza ardımızdan gelip yetişmektedir.…
Şu halde
sonuç önünde seni beklemekte. (3-78)
Bu mektubu daha
önce yok iken sonra olana, terkibe katılıp mekandan beri olana,
ana vakıf olduğu için sırrıyla zamandan münezzeh olana
gönderiyorum. (3-81)
Kralların
kapısında nöbetçiler vardır,
Allah’ın
kapısının avlusunda ise bahşişler dağıtılır. (3-84)
Kemalin son
noktası olacak bir makam yoktur.
(3-789
İrade edilen ve
irade eden sensin. Keşke bilseydim nerede diye? Çünkü, ne nerede var
ne de mekan. Nitekim şair şöyle demiştir:
Yokluğundan sonra
baki kıldığına zahir oldun.
O da oluşsuz
oldu, çünkü sen o oldun. (3-90)
Eğer hakkın
hakikatle bağlantısı olmasaydı, mahlukatın varlığı sahih olmazdı.
(3-92)
İnsanın
farzlarını gönüllü olarak yerine getirdiği ibadetler ikmal eder.
(3-94)
Allah varlığı
çift yaratmıştır. Ama kendisi teklikte yalnız kalmıştır. (3-96)
Allah’ın
diledikleri müstesna olmak üzere göklerde ve yerde ne varsa
hepsi ölecektir.(Zümer-68) (3-106)
Yeryüzünde
bulunan her canlı yok olacaktır. Ancak azamet ve ikram sahibi
Rabbinin zatı baki kalacaktır. (Rahman-26,27) (3-109)
Zevkimizin
putuna tapınmaya devam ettik. Şehvetlerimizin dizginlerini sonuna
kadar salıverdik. Allah’ın hudutlarıyla ilgili olarak alabildiğine
aşırı gittik; sanki Allah tarafından bir güvencemiz varmış, sanki
tehditlerinin bizi kapsamayacağına ilişkin olarak Allah bize söz
vermiş gibi. (3-108)
Göz yaşlarını
döker, kalp hüzünlenir; ama biz rabbimizin razı olduğundan başka bir
şey söylemeyiz. Allah’a yemin ederimi ey İbrahim! Biz senin
ayrılığından dolayı üzülüyoruz. (Hadis)
…
Sa’d O’na:
-Ta Rasûlullah bu
nedir? Dedi. Buyurdular ki:
-Bu Allah’ın
kullarının kalplerine yerleştirdiği rahmettir. Allah ancak
merhametli kullarına merhamet eder.
O halde ölüye
ağlamak mubahtır; bağırıp çağırmadan, feryat etmeden.
…
Bunları kız
kardeş olarak sana aktarıyorum ki, günah olmadığını ve sorguya
çekilmeyeceğini bilerek göz yaşını akıtıp yüreğini ferahlatsın.Eğer
sevabını Allah’tan umarak sabredersen, ecrini Allah verecektir ve
büyük bir ödül kazanacaksın. (3-110)
Allah’ın sizin
dualarınızı kabul etmesini , sizin O’nun davetine icabet etmenize
bağlamıştır. (3-112)
Şayet başınıza
gelen musibet, cezalandırma mahiyetinde olmayıp, Allah’ın takdiri
ile size yöneltilmiş ise, bu takdirde de büyük bir sevaba nail
olursunuz.
(3-112,113)
Yansıtan: Hamdi Cenik
hamdicenik@hotmail.com
İstanbul - 30.12.2005
http://sufizmveinsan.com
|