Ayrıca bu
musibetler aracılığıyla kendinizin, Allah’ın inayet gösterdiği ve
sınadığı kimselerden olduğunuzu öğenmiş olursunuz. Çünkü
dünyadaki belalar, Allah’ın mümin kullarına verdiği çabuklaştırılmış
nimetlerdir. (3-113)
Sınama amaçlı
belalar, insanın Allah katındaki mertebesine göre inerler.Peygamber
Efendimizin sav. şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“Allah bana verdiği belaları
başka hiçbir Nebi’ye vermemiştir.”
Bu hadis bir alime sorulmuş
ve denilmiş ki:
-Eyyub ve Zekeriyya gibi Nebiler (Selam üzerlerine olsun) çok daha
büyük musibetlerle sınanmışlardır. Rasûlullah sav. bu tür belalardan
hiç biriyle sınanmamış. O halde Hz. Peygamber sav. in uğradığını
belirttiği bu musibet hangisidir?
Bu alim şu cevabı vermiş:
-Hangi bela Rasûlullah sav. in başına gelen beladan daha büyük
olabilir? Allah O’nu ; “Kabe kavseyn ev edna” makamına yükseltip
vasıtasız konuşarak vahye muhatap ettikten sonra şu aşağı aleme
hitap etmesi için indirmesinden daha büyük bela var mı? Hiçbir Nebi,
Hz. Rasûlullah’ın sav. uğradığı bu belanın benzeri görülmemiştir.
(3-113)
Başınıza gelen
belayı sizin için günahlardan bağışlanma vesilesi kılsın.
(3-113,114)
Cennet
perdedir,çünkü nurdur. Cehennem perdedir, çünkü karanlıktır. (3-121)
Çünkü O ;
Muhammedî bir kulunun bir makamda durmasını , genişi daraltmasını,
dolayısıyla cahil olmasını istemez. (3-121)
Kulluk
beraberlikten daha yüksektir. Beraberlik bir yoldur ve varacağı son
nokta da kulluktur. (3-122)
Her durum ve
şartta sana soran kişiye cevap ver. Eğer soruyu soran kişinin ,
sana sorduğu şeyi aslında bildiğini anlarsan, usta ve uyanık bir
edebiyatçı ol. (3-123)
Şeref himmetin
gücünde midir yoksa perdenin şeffaflığında mıdır?.. (3-124)
Şeyler arasında
üstünlük nereden geliyor? Evet, senin açından üstünlük, senin
kendinle ilgili bilgine göre belirginleşir. (3-125)
Bütün gözler
kayıtlı ve sınırlıdır.
(3-126)
Senin gördüğün
senin içindedir ve senin suretindir. Ama onu ancak içinde
görebilirsin. (3-126)
Senin
matlubun, aradığın senin içinde gizlenmiştir; sen sonsuza kadar
bilmeden , farkında olmadan ona taşınmaktasın.
(3-126)
“Allah vardı,
beraberinde hiç bir şey yoktu” şeklinde ifade edilen husus
ilahlıkla ilgilidir, zat ile ilgili değildir. Yani sadece varlığı
ilgilendirir ve tahakkuk etmiştir. (3-139)
Sadıkların
kalplerinden en son liderlik sevgisi çıkar. (3-140)
Zati tecelli
naklolunmaz fakat müşahede edilir. (3-141)
Seni isteyen de
ancak seninle sana ulaşabilir. (3-143)
Zat açısından
muhtaç olmak imkansızdır. (3-143)
Ne var ki ,
bu denizde boğulan kurtulmuştur,mutludur. Ama bu denizin dehşetinden
çekindiği için ona sahilinden bakan da kurtulur, ama mahrum kalır ve
bu gibi kimselerin sayısı da çoktur.
(3-143)
İlk ortaya çıkan
varlık kayıtlı ve muhtaçtır. (3-144)
Alemin tümü suret
üzeredir. İnsan da alemin bir parçası olarak alemin sureti üzeredir.
Yani insan da suret üzeredir. Ruhanî varlıklar mükemmel istidatları
nedeniyle cisimler alemine göre kemale erme noktasında daha güçlü ve
daha yatkındırlar. Bu yüzden beşer , doğal bir dürtü neticesinde
ruhani bir güç elde etme arzusu duyar. (3-144,145)
Alem de gücünü
zatı itibariyle ondan alır. Tıpkı güneşin bu yönde bir iradesi
olmaksızın varlıklar aleminin ışığını güneşten alması gibi. (3-145)
Var olan hiçbir
mevcut yoktur ki iki veçhesi olmasın. Bir veçhesiyle sahibine bakar,
ondan alır, bu veçhiyle ona muhtaç olmasından dolayı nefsi için
izzet izhar eder, öbür veçhesiyle yüce yaratıcısına bakar. (3-146)
Bazen kimi
guruplar uluhiyeti mutlak olarak onlara nispet etme anlayışından
sıyrılarak gizli yönü düşünmeye başlamış ve bunlara, sırf bizi
Allah’a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, demişlerdir. Böylece
onları perdeler ve vezirler gibi görmüşlerdir. Allah’a sığınırız bu
tür anlayışlardan… Eğer bu guruplar , bu yönü onların nefsinde
görebilmiş olsalardı , uluhiyete bir dış varlığın şahsında kulluk
sunmazlardı. Bilakis uluhiyetin kendisine kulluk ederlerdi.
…
Bizim dediğimizin
özü şudur:Kulluk sunulan mutlak varlık uluhiyettir, varlıklar değil.
(3-149)
Yüce Allah, bizim
kendimizle ilgili haklarda affedici olmamızı ; ama kendisinin
haklarıyla ilgili olarak kimseyi affetmememizi teşvik etmiştir.
(3-150)
Çünkü zat
müşahede edilir; ancak aktarılmaz. (3-153)
Berzah alemi cismani hakikatler ile cismani olmayan hakikatler
arasında yer alan bir ata sahadır. (3-154)
Yansıtan: Hamdi Cenik
hamdicenik@hotmail.com
İstanbul - 03.01.2006
http://sufizmveinsan.com
|