Kur’an senin
kalbine bir kerede topluca nazil olmuştur, dediğimizde onu
ezberleyip hıfzetmeni kast etmiyoruz. Bizim kast ettiğimiz ruhani ve
manevi bir husustur. Kur’an sendedir, fakat sen onu
bilmiyorsun, demek istiyorum.Çünkü Kur’an bir semaya nazil
olduğu zaman , onun nassının ezberlenmiş olması şart değildir.
(3-260)
Arapça
bilmedikleri halde Kur’an , mushafta ki orijinal dili olan Arapça
ile kendileriyle konuşuyor. (3-261)
Kur’an,
durmaksızın kendisini ezberleyenlerin kalplerinde yolculuk
yapmaktadır. (3-261)
Külli insan
hakikati itibariyle aziz Kur’an’dır.
…
Kur’an’ın
hakikati ise insandır. (3-262)
Secde kulluktur.
…
Kulluk rablık
niteliklerinden en uzak olma halidir. (3-265)
Mescid-i
Haram ise Mescid-i Aksa’ya göre cehennemin yanında cennet
konumundadır. (3-268)
Meydana gelen
olay nefsin benimsediği, hoşnut olduğu bir şeyse buna “uğur” adı
verilirken, nefsin hoşlanmadığı bir şey olduğunda ise “uğursuzluk”
olarak nitelendirilir. (3-270)
Oysa cennetin
konumu yasak gerektirmiyordu. Orada istediğini yiyor ve dilediği
yerde barınıyordu. Yasağı gerektirmeyen bir yerde böyle bir yasak
gerçekleşince, bu etkinin hakikatinin ortaya çıkmasının zorunlu
olduğunu, onun genişlik ve rahatlık aleminden darlık ve yükümlülük
alemine indirileceğini anladık. Eğer Adem as. bunu bilseydi,
cennette kaldığı süre içinde huzurlu olmazdı. (3-271)
…Sulbünde muhalif
evlatlarını ve itaatkar evlatlarını birlikte taşıyordu. Muhalif
evlatlarının hareketlerinin etkisiyle o aykırı hareketi sergiledi.
Fakat muhalif evladını sulbünden çıkardıktan sonra, Adem as. ın
rabbine karşı geldiğine dair her hangi bir bilgi ulaşmamıştır bize.
(3-271)
Cennet takva yeri
değildir, bütünüyle nimet yurdudur. Takva, sakınılması gereken
şeylerin varlığını gerektirir. Bu yüzden cennette takva olmaz.
(3-273)
Adem oğulları
içinde ilk defa kalemle yazı yazan o’ydu. (İdris as.) (3-276)
Allah cehennem
bekçisi Malik’i hiç gülmeyecek özellikte yaratmıştır. Buna karşılık
Rıdvan adlı melek ise sevinç ve neşeden yaratmıştır. (3-277)
Her zıt
farklıdır, ama her farklı zıt değildir. (3-277)
Allah dünyayı bu
burçtan (yengeç) yaratmıştır. Dolayısıyla değişken , sebatı olmayan
bir burçtur. Burcun özelliği bu olunca dünyanın özelliği de ona
benzemektir. (3-281)
Sen gemini inşa
etmekle meşgulsün, yani kurtuluş gemini…
…
Ayrıca “ba” ,ile
gemine bin , ki o Allah’ın ismidir. (3-283)
Hayatın his ve
anlam olarak onlardan meydana gelmiş olması hasebiyle su ilmin
benzeridir. Onlar da ilmi reddettikleri için su ile helak edildiler.
Su da fırından fışkırmıştı. Çünkü onlar fırından suyun çıkmasını
inkar etmişlerdi. İlimden de Nuh’un bedeninin fırınından fışkırıp
onun lisanından kendilerine hitaben zuhur eden ilmi inkar
etmişlerdi. (3-284)
Allah ateşi suda
gizlemişti. (3-284)
Musa as.
kavminin helak olmasını isteyince onların cimri olmaları yönünde
beddua etmiştir! Nitekim cimrileştiklerinde helak oldular. Bundan da
anlıyoruz ki , alemdeki her oluşun gerçekleşmesi için bir sözün ona
yönelmiş olması gerekir.
(3-285)
… Bizim
şeriatımızda sunduğumuz kurbanlar, bizim ateşten kurtulmamızın
fidyeleri konumundadır. (3-287)
Kurbanın fidyesi
de koç oldu. Çünkü koç menzili orta şeref evidir ve evlerin en
şereflisi olduğu için de alemin ruhudur. Koç onun bedeninin
fidyesiydi, ruhunun değil. (3-288)
..Gece
yolculuğu gaybe doğru yapılan bir yolculuktur. “es-Sera”
kelimesi gece yolculuğundan başka bir anlamda kullanılmaz.Tefsir
olarak değil,ama tasavvur olarak ona aileni geceleyin yola çıkar,
denilmiştir. Yani bütün zatını. Böylece bütün hakikatleri
müşahede et. Ama karını bu yolculuğa çıkarma. Biz bu ifadeyi
kendi tasavvurumuza vurduğumuzda, durmadan kötülüğü emreden
nefsini terk etmesi yönünde bir emir olarak
algılıyoruz.Çünkü manevi yüceliklere doğru çıkılan miraçta nefse yer
yoktur.
(3-289)
Bu yolculuktan
söz ederken kendi zatımdan söz etmekteyim.Amacım onların başından
bizzat geçmiş bir kıssayı tefsir etmek değildir. Bu yolculuklar
kurulmuş köprülerdir , onların üzerinden geçerek kendi zatlarımıza
ve sırf bize özgü olan hallere geçeriz. Onlarda bizim faydamız
vardır; çünkü Allah onları , biz geçelim diye kurmuştur. (3-291)
Bil ki , kulluk
makamını gerçekleştirenleri bu makam, belalara maruz bırakır. Sonra
bu mevkinin bir özelliği kimse için izzet ve rahatı tekmil
etmemesidir.
(3-292)
Yansıtan: Hamdi Cenik
hamdicenik@hotmail.com
İstanbul - 05.01.2006
http://sufizmveinsan.com
|