MUHYİDDÎN İBN ARABİ Risaleler’den alıntılar

3. Bölüm


Adem cismiyette Hz. Muhammed’in , bizim ve İsa’nın babasıdır. Hz. Muhammed sav. ise ruhaniyette Adem’in, bizim babamız ve İsa as.ın dedesidir. Çünkü  İsa as.ın babası bedenlik makamında ve temsil aleminde Ruhul Kuds’dür. Ruhul Kuds ise Ruh olması hasebiyle Hz. Muhammed’in oğludur. Dolayısıyla bu akıl almaz sistem çerçevesinde Hz. Muhammed sav. İsa as.ın dedesidir. Eğer İsa as.ın bedenselliğine teveccüh etseydi , o zaman her nutfenin istıva etmesi gibi istıva etmiş, bürümüş olmayacaktı. Bu teveccühle de ona ruhaniyet verip bizim olduğumuz gibi onun da babası olacaktı. (1-203)

Yani İsa as. Bedenselliğin ve ruhaniliğin ortak ürünüdür. (1-203)
Ayrıca doğası itibariyle masumdu. (1-203)

Ben ancak sizin gibi bir beşerim . (Kehf-110) Böylece bu açıdan bizimle O’nun arasında bir bağ kurulmuştur. (1-204)

İsimlerin ve mevcudatın hakikatlerini bütünüyle kapsayan , onların başında gelen, onlara hakim ve egemen olan isim, Allah ismidir. Allah ismi , hem zata, hem sıfatlara hem de isimlerin delilidir. Mertebe olarak Ondan sonra rab ismi gelir. Rububiyet mertebesi uluhiyet mertebesinin üstünde olduğu için, bu mertebeye ait olan rab ismine yemin etmiş ve ondan başka isimlere yemin etmemiştir. (1-215)

Acıkan biri, ey Rezzak (rızık veren) der. Fakat bazen bu ismi bırakıp ; Ey Allah! dediğini görüyoruz. Bu sırada Rezzak ismi, ben ikinci mertebeyim demektedir . Ama bu bağlamda , ey Rabbim!  Dese bunun anlamı ; ey Rezzak! Değildir. Anlamı: Ey terbiye eden, ey besleyen veya ey ıslah edendir. (1-216)

İman kalplerin amelidir. (1-218)

Allah şöyle der:
Ey kulum! Benim için birini dost edindin mi?.. Benim için birine düşman oldun mu?.. İşte sırf benim için olan amel budur. (1-224)

Yüce Allah; kendisi için öfkelenmemizi, ve gücümüz yetiyorsa, bu bağlamda sabretmememizi emretmiştir. Buna karşılık ; kendimizle ilgili hususlarda affetmemizi, hoş görmemizi emretmiştir. İşte bu Allah’ın ahlakıdır. (1-226)

Haşirde sıratı (yolu) cehennemin üzerinden geçirecektir ki , ona uğramadan karşıya geçen kimse kalmaz. (1-234)

Bil ki insan , berzahta gölge ile güneş ışığı arasındaki çizgi gibi mevcut bir varlıktır. Berzah; iki denizin birleştiği noktada ikisini bir birinden ayıran mevhum çizgi gibidir.

Yüce Allah, hem yüceler aleminin hem de sufli (aşağı) alemin rabbi olduğunu haber veriyor. İnsan dediğimiz bu berzah (ara varlık) ulvi ve suflinin birleşiminden ibarettir. (1-235)

İnsan varlığın maksadı olan külli anlamdır. (1-236)

Değişim hep baki kalır. (1-240)

Salat ve selam basiretler makamından davet eden Hz. Muhammed’in ve önceki ve sonraki ehlibeytinin üzerine olsun. (1-247)

“O” Yaratan, var edendir.(Haşr-23) . Bu ayetlerde görüldüğü gibi , “O” dan sonra yer alan isimler , “O” nu ve alemde özel olarak meydana getirilmesi istenen hadiseleri açıklamaktadır. Dolayısıyla isimlerin tümü “O” nun tercümanıdır.
(1-249)

Eğer kendi benliğinle desen , bu sensin, O değil. Eğer O’nun benliğiyle desen , diyen sen değilsin. Dolayısıyla ne anlam yoluyla ne de şekil yoluyla kesinlikle birleşme olmaz. (1-252)

Allah’ın emri “Kaf” ile “Nun” arasındadır. (1-255)

Sahili olmayan bir denizde Yesrib’li Muhammed’in gemisinde gözlerimizi açtık.
(1-259)

Ben “benim”le sende olduğumda ve sen “sen”i ortadan kaldırdığında ,benden zuhur eden, senden zuhur eder. Bakan biri , “senden” görüneni senden sanır, oysa benim “benimden”dir. Sana öğrettim ; beni istediğin zaman , sende senin benliğinden bir şey kalmamalı. Çünkü benim varlıklarla olmam imkansızdır.
(1-262)

Yedi kat göğün ve yedi kat yerin günleri yoktur; günler, yörüngelerinde sabit olan yıldızların feleklerine aittir. (1-268)

Muhakkiklere gelince, ezel kavramı, onlara göre, kadimlik hükmündedir ve öncesinin olmasının nefyedilmesi (Nefy = Sürgün etmek. Birisini kendi rızası olmadan, bir yerden başka bir yere nakletmek, sürmek) anlamınadır. Dolayısıyla selbi bir sıfattır , temel bir sıfat değildir. (1-272)

El-Bari (Yaratıcı) kendisiyle mevcuttur (vardır), vücudunu (varlığını) hiç kimseden almamıştır. “O” Subhanehu “AHAD”  Tek’dir. Yani ; O’ndan başka bir şey yoktur. Alem ise onunla vardır, varlığını O’ndan almıştır. Alem zati ile mümkün, başkasıyla da vacibül vücuttur. Çünkü başkasından edinmiştir varlığını. Yaratıcı ise vacibül vücuttur, varlığını başka bir şeyden edinmemiştir. (1-273)

Eğer perde olmasaydı, belki de kevn iptal olurdu. (1-277)

Allah alemi normal, düzgün bir beden olarak yarattı ve Adem’in as.da bu bedenin ruhu olmasını öngördü.

...

Bu yüzden “alem büyük insandır” denilir. (1-287)

İnsan Allah’ın kulu , aleminse rabbi (idarecisi) dir.

Yani rablığı itibariyle insandan daha aziz, kulluğu itibariyle insandan daha zelil bir varlık yoktur. (1-288)

 

Yansıtan: Hamdi Cenik
hamdicenik@hotmail.com
İstanbul -
04.10
.2005
http://sufizmveinsan.com

 


Üst Ana sayfa e-mail