Her malum
(bilinen), kendisine ilişkin bilgi kapsamında mevcuttur ve kendisini
bilen açısından zahirdir.Bilen onu görmekte ve işitmektedir; yok
olsa da. (2-140)
Ebu Said el-
Harraz’a sorulmuş :
-Allah’ı ne ile bildin?..
-İki zıttı bir arada bulundurmasıyla, diye cevap vermiş. (2-141)
Şüphe yoktur ki ,
isimlerden birinin egemenliği altındasın, ister bunu bil,ister
bilme, ister bu ismin müşahedesine vakıf ol ister olma. Çünkü seni
hareket ettiren, durduran veya renklendiren ve yerleştiren isim sana
diyor ki : “Ben senin ilahınım”. Bu sözü doğrudur. Senin de ;
“Allahu Ekber!..” demen gerekir.(2-142)
Nefis ,
kendi elinin kazancıyla beslenmediği zaman cömertliğin ve bağışın
tadına varamaz. (2-148)
Allah,
aklın fikri ve nazarıyla kendisini bilmesinden münezzehtir.
(2-149)
Kemali
ancak başkasına bağlı olan şey yoksuldur.Allah’tan başka her şeyin
durumu da budur.
(2-149)
Allah ehli
olanlar, aynel yakine ulaştıkları ve ilmel yakini haddinden fazla
önem vermedikleri (burun kıvırdıkları) için kurtuluşa erdiler.
(2-149)
Fikir var
oldukça , kişinin mutmain olması, sükunete kavuşması imkansızdır.
(2-149)
Bir gün senin
ağladığını görmüş. O ve orada bulunup ağladığına tanık olan
başkaları , ağlamanın sebebini sormuşlar. Sen şu cevabı vermişsin:
“Otuz seneden beri inandığım bir mesele vardı.Biraz önce karşıma
çıkan bir delil sayesinde bu meselenin benim inandığım gibi
olmadığını anladım.Bu yüzden ağlıyorum.Şimdi oluşan kanaatimin de
önceki gibi olmasından korkuyorum!..”
Bu senin sözündür. Aklın ve fikrin mertebesini bilen bir kimsenin
sükunet bulması veya rahat etmesi imkansızdır. Özellikle Allah’ı
bilme hususunda. Kişinin Allah’ın mahiyetini gözlemle, ilmi nazarla
bilmesi imkansızdır. (2-150)
Varlığını
Allah’tan başkasından alan birinin bizim nezdimizdeki hükmü , hiçbir
şeydir. Arif, kesinlikle Allah’tan başkasına dayanmaz. (2-151)
Allah ismi bütün
isimleri (esmaları) kapsamaktadır. (2-151)
Suda boğulmakta
olan bir kimse “Ya Allah” dediği zaman , bu “Ya Gayyas=yardım eden”
veya “Ya Munci=Kurtarıcı” veya “Ya Munkiz=Kurtarıcı” demektir.
Ağrıları olan birisi “Ya Allah” dediği zaman bunun anlamı “Ya
Şafi=Şifa veren” veya “Ya Muafi=Sağlık bahşeden” ve benzeridir.
(2-152)
Nefis ahiret
alemine intikal ettiği zaman , bu ilimlerin (dünyevi) tümünü geride
bırakır. Şu halde akıl sahibi bir kimse bu gibi ilimlerden sadece
ihtiyacın zorunlu kıldığı kadarını edinmelidir. Öyle bir ilim
edinmelidir ki, taşındığı her yere bu ilim de kendisiyle beraber
intikal etsin ve işe yarasın. Bu da iki ilimdir. Biri Allah’ı bilme,
diğeri de ahiret menzillerini, ahiret makamlarının gerektirdiği
görevleri bilmedir. (2-153)
Rububiyet sırrını
ifşa etmek küfürdür.Ariflerden biri;”tevhidi açıkça dile getiren ve
vahdaniyet sırrını ifşa eden kişinin öldürülmesi on kişiyi
yaşatmaktan daha efdaldir!..”, demiştir.
Biri de şöyle demiştir:
Rububiyetin bir sırrı vardır ki , eğer bu sır açıklansa Nübüvvet
iptal olur. Nübüvvetin de bir sırrı vardır ; şayet açıklanırsa ilim
iptal olur.
Allah’ı bilenlerin de bir sırrı vardır;eğer bu sır açıklanırsa
hükümler iptal olur. (2-157)
İlimler üç kısma
ayrılır: Zahir ilmi, zahir ehline bıraktık. Batınî ilim, onu da
ancak ehli olanlara açıklayabiliriz. Bir diğer ilim de vardır ki ,
alim ile Allah arasında bir sırdır. O alimin imanının hakikatidir,
onu zahir ehline de batın ehline de açıklamaz.
Ondan önce selef ulemasından biri şöyle demiştir: Bir alim ,
bir kavme akıllarının ermediği bir ilmi anlatıyorsa , onları fitneye
düşürmüş olur. (2-158)
Allah şeriatın
zahirini senden gizlesin ve sana küfrün hakikatini açsın. Çünkü
şeriatın zahiri gizli şirktir, küfrün hakikatı ise açık marifettir.
…
Allah’a aldanma ,
ama O’ndan ümidini de kesme. O’nun sevgisini arzu etme;fakat O’nu
sevmeyen biri olmaya da razı olma. O’nu ispat etme, ama nefyetmeye
de meyletme. Aman ha, tevhitten sakın , vesselam!... (2-160)
Mahlukatı ve
Allah’tan başka her şeyi, Allah açısından eksiklik gözüyle görmeye
itibar edilmez.
…
Eşyadan uzak
durma çabasına (zühde) rağmen eşyada Hakkı görme iddiasına itibar
edilmez.
…
Hakkı mahlukatın
varlığının delili olarak ele almak doğru değildir. Buna itibar
edilmez. (2-167)
Zorluk anında
Hakkı bulamaya itibar edilmez. (2-168)
Büyükler,
başkasını kendine tercih etmeye itibar etmezler.
…
Zanna itibar
edilmez.
Bazı günahlardan Tevbe etmeye itibar edilmez.
Bazı işlerde tevekküle itibar edilmez.
Sana Allah’ın tuzağından emin olma duygusunu aşılayan hiçbir hale,
keşfe veya bilgiye itibar edilmez. (2-169)
Şeriatın emrettiği bir amelin işlenmesi ve terk edilmesi, mükellefte
bu emrin gerektirdiği üç hakkı, yani Allah’ın bu ameldeki hakkını,
mükellefin kendisinin bu ameldeki hakkını ve kendi içindeki hakkını
hatırlamıyorsa, bu amele itibar edilmez. (2-170)
Yansıtan: Hamdi Cenik
hamdicenik@hotmail.com
İstanbul -08.11.2005
http://sufizmveinsan.com
|