Kur'an-ı Kerîm'de on dört yerde
secde âyeti bulunmaktadır. Bu âyetlerin (namazda yada namaz dışında)
okunması veya işitilmesi durumunda “tilâvet secdesi”
yapmak gerekir.
(Tilâvetin sözlük anlamı:
Okumak, takip etmek, arkasına düşmek.)
Tilâvet secdesi yapacak kişi namaz
kılmak için gerekli şartları taşımalı ve lüzumlu ön hazırlıklar da
yapılmış olmalıdır.
Okunan veya işitilen secde âyetinin
gereği olarak “tilâvet secdesi” nin yapılacağının
bilincinde olmak sonucu meydana gelen kalbî yöneliş; gerçek niyet
olduğundan, ayrıca lafzî bir niyet yapmaya gerek yoktur.
Bu secde şöyle yapılır:
Kıbleye dönülür ve eller
kaldırılmadan "Allâhuekber"
denilir, rükû yapılmaksızın doğruca secdeye varılır.
Secdede, üç kere "Sübhâne
rabbiye'l-a'lâ" denildikten sonra yine "Allâhuekber"
denilerek kalkılır.
Secdeden kalktıktan sonra "Ğufrâneke
Rabbenâ ve İleykel masîr"
denir.
Cemaatle namaz kılınırken imam secde
âyetlerinden birini okuyacak olursa; kıyamda iken doğrudan secdeye
gidilir, secdeden kalkıldıktan sonra kıyama kaldığı yerden devam
edilerek, namaz tabii seyri içerisinde tamamlanır.
SECDE ÂYETLERİ:
Âyet mealleri;
(Ahmed HULÛSİ
-
YANSIMALAR
- ”B”
Kapsamında Kurân’a Bakış)’dan alınmıştır.
1 – A’râf Sûresi - (7)
/ 206. Âyet:
إِنَّ الَّذِينَ عِندَ رَبِّكَ لاَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِهِ
وَيُسَبِّحُونَهُ وَلَهُ يَسْجُدُونَ
İnnelleziyne ınde
Rabbike la yestekbirune an ıbadetiHİ ve yüsebbihuneHU ve leHU
yescüdun;
Muhakkak ki senin Rabbinin indîndekiler, asla O'na kulluktan
büyüklenerek kaçınmazlar... O'nu tesbih ederler ve O'na
(azameti indînde kendi
hiçliklerini hissederek)
secde ederler.
2 – Ra’d Sûresi – (13)
/ 15. Âyet:
وَلِلّهِ يَسْجُدُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ طَوْعًا وَكَرْهًا
وَظِلالُهُم بِالْغُدُوِّ وَالآصَالِ
Ve Lillahi yescüdü
men fiys Semavati vel Ardı tav'an ve kerhen ve zılaluhum Bil ğudüvvi
vel asal;
Semâlar ve arzda
(madde ötesi ve madde)
kim varsa, (Hakiki
mutlak varlık Allah Esmâ'sı),
gölgeleri de
(isimsel varlıkları),
isteyerek yahut zorunlu olarak sabah ve akşam Allah'a secde ederler
(hakikatleri olan
Allah hükmüne mutlak teslimiyet hâlindedirler)!
3.Nahl Sûresi – (16) /
49. Âyet:
وَلِلّهِ يَسْجُدُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ مِن
دَآبَّةٍ وَالْمَلآئِكَةُ وَهُمْ لاَ يَسْتَكْبِرُونَ
Ve Lillahi yescüdü
ma fiys Semavati ve ma fiyl Ardı min Dabbetin vel Melaiketü ve hüm
la yestekbirun;
Semâlar ve arzda bulunan
(hareket eden tüm)
canlılar ve melâike
(ruhanî ve cismanî âlemlere ait varlıklar ve kuvveler),
hiç kibirlenmeksizin
(benliğe kapılmaksızın)
Allah'a secde ederler
(Allah'a mutlak teslimiyet
hâlindedirler).
4. İsrâ Sûresi – (17) /
107. Âyet:
قُلْ آمِنُواْ بِهِ أَوْ لاَ تُؤْمِنُواْ إِنَّ الَّذِينَ أُوتُواْ
الْعِلْمَ مِن قَبْلِهِ إِذَا يُتْلَى عَلَيْهِمْ يَخِرُّونَ
لِلأَذْقَانِ سُجَّدًا
Kul aminu Bihi ev la
tu'minu innelleziyne utül ılme min kablihi iza yütla aleyhim
yehırrune lil ezkani sücceda;
De
ki: "İster iman edin Ona, ister iman etmeyin! Ondan önce kendilerine
ilim verilmiş olanlara gelince,
(Kur'ân)
onlara okunulduğu zaman, saygıyla yere kapanırlar."
5. Meryem Sûresi –
(19) / 58. Âyet:
أُوْلَئِكَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ
مِن ذُرِّيَّةِ آدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ وَمِن ذُرِّيَّةِ
إِبْرَاهِيمَ وَإِسْرَائِيلَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَا إِذَا
تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُ الرَّحْمَن خَرُّوا سُجَّدًا وَبُكِيًّا
Ülaikelleziyne
en'amAllahu aleyhim minen Nebîyyiyne min zürriyyeti Ademe ve mimmen
hamelna mea Nuh ve min zürriyyeti İbrahiyme ve İsraiyle ve mimmen
hedeyna vectebeyna iza tütla aleyhim ayaturRahmani harru sücceden ve
bükiyya;
İşte bunlar, Allah'ın
kendilerine in'amda bulunduğu Nebilerden, Adem'in
soyundan, Nuh ile birlikte
(gemide)
taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail'in
(Yakup)
zürriyetinden hakikate erdirdiğimiz ve
(ezelden)
seçtiğimiz kimselerdir. Onlara Rahman'ın varlığının delilleri
okunduğu zaman
(yakînî müşahede ile)
secde ederler ve ağlarlar.
6. Hac Sûresi – (22)
/18. Âyet:
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يَسْجُدُ لَهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَمَن
فِي الْأَرْضِ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ وَالنُّجُومُ وَالْجِبَالُ
وَالشَّجَرُ وَالدَّوَابُّ وَكَثِيرٌ مِّنَ النَّاسِ وَكَثِيرٌ حَقَّ
عَلَيْهِ الْعَذَابُ وَمَن يُهِنِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِن مُّكْرِمٍ
إِنَّ اللَّهَ يَفْعَلُ مَا يَشَاء
Elem tera ennAllahe
yescüdü leHU men fiys Semavati ve men fiyl Ardı veşŞemsü vel Kameru
venNücumü velCibalü veşŞeceru vedDevabbü ve kesiyrun minenNas ve
kesiyrun hakka aleyhil azâb ve men yühinillahu fema lehu min mükrim
innAllahe yef'alu ma yeşa';
Görmedin mi ki Allah
(O'dur ki),
semâlarda kim varsa ve arzda kim varsa; Güneş, Ay, Yıldızlar,
Dağlar, Ağaçlar, Dabbeler
(yürür canlılar)
ve insanlardan birçoğu O'na secde etmede! Birçoğunun üzerine de azap
hak olmuştur... Allah kimi hor-hakir kılarsa, artık onu yüceltecek
yoktur... Muhakkak ki Allah dilediğini yapar.
7. Furkan Sûresi – (25)
/ 60. Âyet:
وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اسْجُدُوا لِلرَّحْمَنِ قَالُوا وَمَا
الرَّحْمَنُ
أَنَسْجُدُ
لِمَا تَأْمُرُنَا وَزَادَهُمْ نُفُورًا
Ve iza kıyle lehümüscüdu
lirRahmani kalu ve merRahman enescüdü lima te'müruna ve
zadehüm nüfura;
Onlara: "Rahman'a secde edin
(Esmâ hakikatiniz indîndeki
"yok"luğunuzu hissedin)"
denildiğinde: "Rahman da nedir? Bize emrettiğine secde eder miyiz
hiç?" dediler... (Bu
teklifin)
onların nefretini daha da artırdı.
8. Neml Sûresi – (27) /
25. Âyet:
أَلَّا يَسْجُدُوا
لِلَّهِ الَّذِي يُخْرِجُ الْخَبْءَ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ
وَيَعْلَمُ مَا تُخْفُونَ وَمَا تُعْلِنُونَ
Ella yescüdu
Lillahilleziy yuhricül hab'e fiys Semavati vel Ardı ve ya'lemü ma
tuhfune ve ma tu'linun;
"Semâlarda ve arzda gizli ne varsa ortaya çıkaran; gizlediğinizi ve
açığa çıkardığınızı bilen Allah'a secde etmemeleri için
(vehimleri onları
kandırmıştı)."
9. Secde Sûresi – (32)
/ 15. Âyet:
إِنَّمَا يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا الَّذِينَ إِذَا ذُكِّرُوا بِهَا
خَرُّوا
سُجَّدًا
وَسَبَّحُوا بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ
İnnema yu'minu Bi
ayatiNElleziyne iza zükkiru Biha harru sücceden ve sebbehu Bi
Hamdi Rabbihim ve hüm la yestekbirun;
Bizim işaretlerimize sadece şunlar iman ederler ki, onlarla
hatırlatma yapıldığında, secde ile yere kapandılar; benliksiz,
Rablerinin Hamdi olarak tespih
(işlevlerini yerine getirdiler)
ettiler.
10. Sâd Sûresi – (38) /
24. Âyet:
قَالَ لَقَدْ ظَلَمَكَ بِسُؤَالِ نَعْجَتِكَ إِلَى نِعَاجِهِ وَإِنَّ
كَثِيرًا مِّنْ الْخُلَطَاء لَيَبْغِي بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ إِلَّا
الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَقَلِيلٌ مَّا هُمْ
وَظَنَّ دَاوُودُ أَنَّمَا فَتَنَّاهُ فَاسْتَغْفَرَ رَبَّهُ وَخَرَّ
رَاكِعًا وَأَنَابَ
Kale lekad zalemeke Bi süali na'cetike ila niacih ve inne kesiyren
minel huletai leyebğıy ba'duhüm alâ ba'dın ilelleziyne amenu ve
amilüs salihati ve kaliylün mahüm ve zanne Davudu ennema fetennahu
festağfere Rabbehu ve harre rakian ve enab;
(Davud) dedi
ki: "Yemin olsun ki senin bir tek koyununu kendi koyunlarına
katmakla sana zulmetmiş... Muhakkak ki çok yakın olanların birçoğu,
birbirlerinin benzeri davranışlarda bulunurlar... Ancak iman edip
imanın gereğini uygulayanlar böyle değildir... Fakat onlar da ne
kadar azdır!" Davud kendisini imtihan ettiğimizi zannetti; bundan
dolayı Rabbinden mağfiret diledi ve boyun eğerek yere kapandı ve
O'na yöneldi!
11. Fussilet Sûresi –
(41) / 37. Âyet:
وَمِنْ آيَاتِهِ اللَّيْلُ وَالنَّهَارُ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ لَا
تَسْجُدُوا لِلشَّمْسِ وَلَا لِلْقَمَرِ وَاسْجُدُوا لِلَّهِ الَّذِي
خَلَقَهُنَّ إِن كُنتُمْ إِيَّاهُ تَعْبُدُونَ
Ve min ayatihilleylü ven neharu veşŞemsü vel Kamer la tescüdu
lişŞemsi ve la lil Kameri vescüdu Lillahilleziy halekahünne
in küntüm iyyahu ta'budun;
Gece ve gündüz, Güneş ve Ay O'nun işaretlerindendir! Güneş'e de Ay'a
da secde etmeyin
(tapınmayın);
onları yaratmış olan Allah için secde edin; şayet O'na kulluğunuzun
bilincine ermişseniz!
12. Necm Sûresi – (53)
/ 62. Âyet:
فَاسْجُدُوا لِلَّهِ وَاعْبُدُوا
Fescudu
Lillahi va'budu;
Secde edin
(Esmâ'sıyla hakikatınız
olan)
Allah'a
(indîndeki "yok"luğunuzu fark edin)
ve kulluğunuza devam edin.
13. İnşikak Sûresi –
(84) / 21. Âyet:
وَإِذَا قُرِئَ عَلَيْهِمُ الْقُرْآنُ لَا يَسْجُدُونَ
Ve iza kurie 'aleyhimülKur'ânu
la yescüdun;
Onlara Kur'ân okunduğunda secde etmiyorlar
(benliklerini yok edip Hakk'a boyun
eğmiyorlar)?
14. Alâk Sûresi – (96)
/ 19. Âyet:
كَلَّا لَا تُطِعْهُ وَاسْجُدْ وَاقْتَرِبْ
Kella la tutı'hu vescüd vakterib;
Hayır, sakın
(yapma)! Ona
uyma; secde et ve yaklaş!
“Tilâvet Secdesi” ile
ilgili Hadis-i Şerifler:
İbnu Ömer (r.a.) anlatıyor:
-Resulullah (s.a.v.m), içerisinde
secde âyeti olan sûreyi okur,
(ayetler geldikçe) secde ederdi,
biz de secde ederdik. Öyle ki (izdiham sebebiyle) namaz dışı
vakitlerde alnımızı koyacak secde yeri bulamadığımız olurdu.
(Kütüb-i Sitte: 2738)
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)
anlatıyor:
-Resulullah (s.a.v.) buyurdular ki:
-Ademoğlu secde âyeti okur ve secde
ederse şeytan ağlayarak ayrılır ve: "Yazık bana, insanoğlu secdeyle
emredildi ve secde etti, mukabilinde ona cennet var. Ben de secdeyle
emrolundum ama ben itiraz ettim, benim için de ateş var!.. der.
(2740)
Ebu Temîmeti 'l-Hüceymî anlatıyor:
-Ben sabah namazından sonra
vaa 'zu nasîhat ediyordum, bu esnada secde (ayeti okuyor ve secde)
ediyordum. İbnu Ömer (r.a.) beni yasakladı. Ama ben O'nu dinlemedim.
O üç sefer yasaklamayı tekrarladı. Sonra dönüp:
-Ben Resulullah (s.a.v.) 'in
arkasında namaz kıldım. Hz. Ebu Bekr, Hz. Ömer ve Hz. Osman (r.a.)
ile de namaz kıldım. Onların hiçbiri güneş doğuncaya kadar
secde yapmazlardı '' dedi. (2741)
İbnu Mes 'ud (radıyallahu anh)
anlatıyor:
-Resulullah (s.a.v.)’ in
“Vennecmi” sûresini okudu ve secde-i tilavette bulundu,
beraberindekiler de secde ettiler. Ancak, aralarında bulunan
Kureyşli bir ihtiyar yerden bir avuç toprak alarak alnına götürdü
ve:
-Bu bana yeter.. dedi.
İbnu Mes 'ud der ki:
-Ben sonra bu herifin kâfir olarak
öldürüldüğünü gördüm. Bu Ümeyye İbnu Halef'di.(2744)
Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)
anlatıyor:
-Resulullah (s.a.v.) geceleyin
yaptığı tilavet secdelerinde şöyle derdi:
"Yüzüm; kendisini yaratan
(maddi ve manevi çeşitli
cihazlarla teçhiz, tezyin ve) tasvir eden, ilâhi güç ve
kudretiyle onda işitme ve görme duyguları açan Zat'a secde etti."
(2749)
İbnu Abbâs der ki:
-Bir adam gelerek dedi ki:
-Ey Allah 'ın Resûlü! gece uyurken
rüyamda kendimi gördüm. Sanki ben bir ağacın arkasında secde
yapıyorum. Ben secde yaptım, secdem üzerine ağaç da secde yaptı.
Onun şöyle söylediğini işittim: "Allah'ım, secdem sebebiyle
bana sevap yaz, onun hürmetine günahımı dök, onu senin nezdinde bana
azık yap. Kulun Dâvud'dan kabul ettiğin gibi, onu benden kabul et.
"
İbnu Abbas (r.a.) der ki:
-Bundan sonra, Resulullah (s.a.v.)
'in secde âyeti okuduğunu, (tilavet secdesi sırasında) o
adamın kendisine, ağacın sözü olarak haber verdiği duanın aynısıyla
dua ettiğini işittim. (2750)
İbrahim İbnu Yezîd et-Teymî (rahimehullah)
anlatıyor:
-Babamdan mescidin avlusunun
kenarında Kur'an öğreniyordum. Bu sırada secde âyeti okumuşsam
babam hemen secdeye kapanıyordu. Kendisine:
-Babacığım yolda niye secde
ediyorsun? diye sordum...
Dedi ki:
-Ben Ebü Zerr (r.a.)’ ın şöyle
söylediğini işittim:
-Resülullah (s.a.v.)'e yeryüzünde
inşa edilen ilk mescidin hangisi olduğunu sordum: -Mescid-i Haram"
olduğunu söyledi.
Ben:
-Sonra hangisi?.. dedim,
-Mescid-i Aksa!.. diye cevap verdi.
Ben:
-İkisi arasında kaç yıl fark var?
dedim.
-Kırk yıl! dedi ve ilave etti:
-Arz sana (baştan ayağa) bir
mesciddir, öyleyse nerede namaz vaktine ulaşırsan namazını (orada)
kıl, çünkü fazîlet ondadır (namaz vaktinin girdiği ilk andadır)"
(2679)