Hz. Enes
(radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)
buyurdu ki: "Her şeyin bir kalbi vardır. Kur'ân'ın kalbi de
Yâ-Sîn'dir. Kim bu sureyi okursa, Cenab-ı Hakk, bu okuması sebebiyle
kendisine, Kur'ân-ı Kerim'i -Yâ-Sîn hariç- on kere okumuş sevabını
verir. "(KÜTÜB-I SİTTE /756)
Ebu Saîdi'l-Hudri
(radıyallahu anh) anlatıyor: Benî Seleme Medine'nin uzakça bir
kenarında meskün idi. Mescid-i Nebevi'nin yakınlarına taşınmak
istediler. Bunun üzerine şu meâldeki âyet indi:
"Şüphesiz ölüleri dirilten, işlediklerini ve eserlerini yazan biziz.
Herşeyi apaçık bir kitapta saymışızdır" (Yâ-Sîn, 11). Resûlullah
(aleyhissàlâtu vesselâm): "Ayak izleriniz (sevap olarak) yazılıyor"
dedi.Yerlerinde kaldılar." (KÜTÜB-I SİTTE /757)
İbnu Abbâs
(radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Antakya şehrinde fıravunlardan bir
fıravun vardı. Allahu Teâla Hazretleri ora halkına elçiler gönderdi.
Bunlar üç kişiydiler. İkisi önce geldi, bunları yalanladılar. Allah
bunları bir üçüncüyle takviye etti. Elçiler, onları hakka çağırıp,
emredilen şeyleri açıklayıp, dinlerinin bâtıl olduğunu söyledikleri
vakit; peygamberlere: "Biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık,
vazgeçmezseniz sizi mutlaka taşlarız. Bizden size muhakkak acıklı bir
işkence de dokunur" dediler. Peygamberler de: "Sizin uğursuzluğunuz
(musibetleriniz), dediler, kendi beraberinizdedir. Size nasihat
edilirse mi? Hayır, siz haddi aşıp taşanlar gürûhusunuz.." (Yâ-Sîn
18-19). (KÜTÜB-I SİTTE /758)
İbnu Abbas
(radıyallahu anhümâ): "O şehrin en uç, (kenar)ından koşarak bir adam
geldi: "Ey kavmim, dedi, uyun o gönderilmiş olanlara; uyun sizden
hiçbir ücret istemeyen o kimselere. Onlar hidayete ermiş (zâtlar)dır.
Ben beni yaratana neden kulluk etmiyecekmişim? Siz (hepiniz) ancak ona
döndürü(lüp götürü)leceksiniz. Ben O'ndan başka tanrılar edinir miyim?
Eğer O çok esirgeyici (Allah), bana bir zarar (yapmak) isterse onların
(iddia ettiğiniz) şefaati bana hiçbir fâide vermez. Onlar beni asla
kurtaramazlar. Şüphesiz ben o takdirde mutlak apaçık bir sapıklık
içindeyim (demek)dir. Gerçek, ben Rabbinize iman ettim. İşte bunu
benden duyun. (Ona): Gir cennete, denildi. (O da): Ne olurdu dedi,
kavmim bilselerdi, Rabbimin beni bağışladığını, beni (cennetle ikrâm)
edilenlerden kıldığını"(Yâ-Sîn, 20-27) meâlindeki âyetler hakkında şu
açıklamada bulundu: "Bu zât hayatında da, ölümünde de kavmine
nasihatta bulundu." (KÜTÜB-I SİTTE /759)
Ebu Zerr
(radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
ile birlikte, mescidde idim, o sırada güneş batıyordu. Bana: " Ey Ebu
Zerr, biliyor musun güneş nereye gidiyor?" diye sordu.
"- Allah ve
Resûlü, daha iyi bilir" dedim.
"- Arşın altında
secde etmeye gidiyor. (Secde için önce) izin ister. Kendisine izin
verilir. Secde ettiği halde kendisinden bunun kabul edilmeyeceği zaman
yakındır. O zaman izin ister fakat verilmez, kendisine: "Geldiğin yere
dön ve battığın yerden doğ" denir. işte bunu şu ayet ifade etmektedir:
"Güneş de (ilâhî bir âyettir ki) müstekarrına (duracağı zamana) kadar
cereyan etmektedir..." (Yâ-Sîn, 38). Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) ilâve etti:
" Bu (durma
hadisesi) ne zamandır, bilir misin? Bu, kişiye imânının fayda
vermeyeceği, artık inançsız hâle geldiği zamandır." (KÜTÜB-I SİTTE
/760)
İstanbul
-13.06.2004
http://sufizmveinsan.com
|