YUNUS (ALEYHİSSELAM) SURESİ
Ubâde
tu'bnu's-Sâmit (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'a Cenab-ı Hakk'ın şu ayeti hakkında sordum: "Dünya hayatında
da, ahirette de müjde onlaradır.." (Yunus, 64). Şu cevabı verdi:
"Burada kastedilen müjde sâlih rüyadır. Mü'min kul onu görür veya
kendisine gösterilir." (KÜTÜB-I SİTTE /655)
İbnu Abbâs (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Hz. Peygamber
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Cenab-ı Hakk Firavun'u suda
boğduğu zaman: "Beni İsrail'in inandığından başka ilah olmadığına
inandım" dedi. (Yunus, 90). Cebrail buyurdu ki: "Ey Muhammed, sen beni
denizin çamurundan alıp, (Allah'ın) rahmeti ona ulaşıverir korkusuyla
ağzını tıkarken görseydin." (KÜTÜB-I SİTTE /656)
HÛD (ALEYHİSSELAM) SURESİ
İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Hz. Ebu Bekir (radıyallahu
anh): "Ey Allah'ın Resûlü, saçların ağardı, yaşlandın" dedi.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Beni, Hûd, Vakı'a, Mürselât,
Amme yetesâelun ve İza'ş-Şemsü Küvviret sûreleri ihtiyarlattı"
cevabını verdi." (KÜTÜB-I SİTTE /657)
Yine İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'ın anlattığına göre, kendisine
Cenab-ı Hakk'ın şu mealdeki kelamından sual sorulmuştur: "Bilin ki,
onlar, Kur'an okunurken gizlenmek için iki büklüm olurlar. Bilin ki
elbiselerine büründüklerinde bile Allah onların gizlediklerini ve
açığa vurduklarını bilir. Çünkü o, Kalplerde olanı bilendir (Hud, 5).
İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) şu açıklamayı yapmıştır: "Bunlar
helâda soyununca avret mahallerinin açılıp, o manzaralarının semaya
ulaşmasından, keza hanımlarıyla cinsi mukarenet sırasında soyununca
çıplak hallerinin semaya ulaşmasından korkup haya duyan, (bu yüzden
kendilerine sıkıntı veren) kimseler hakkında nazil olmuştur." (KÜTÜB-I
SİTTE /658)
Ebu
Musa el-Eş'ari (radıyallahu anh) anlatıyor: Resul-i Ekrem
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allahu Teâla, zalime biraz
fırsat tanır, amma bir de yakaladı mı artık paçayı kurtaramaz." Sonra
da şu ayeti okudular: "Allah kasabaların zâlim halkını yakalayınca
böyle yakalar, yakalaması da şiddetli ve elimdir" (Hid, 102).
Tirmizi, rivayetinde: "Fırsat tanır (yümlî) değil, "mühlet tanır"
(yümhil) olması muhtemeldir" demiştir. (KÜTÜB-I SİTTE /659)
İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam gelerek: "Ey
Allah'ın Resulü! Ben şehrin öbür tarafında bir kadına elledim, cima
yapmaksızın onunla nefsimi tatmin ettim. Ve işte ben buradayım,
istediğin cezayı ver" dedi.
Hz. Ömer atılarak: "Allah seni örtmüş, keşke sen de kendini örtüp
açıklamasaydın" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) hiçbir cevap
vermedi. Adam kalkıp gitti. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) peşine
bir adam göndererek onu çağırtıp şu ayeti okudu: "Gündüzün iki ucunda
ve gecenin gündüze yakın zamanlarında namaz kıl. Doğrusu iyilikler
kötülükleri giderir... Bu, öğüt kabûl edenlere bir öğüttür" (Hûd,
114). Bunun üzerine bir adam: "Ey Allah'ın Resulü bu hüküm sadece soru
sahibi için mi (başkasına da şâmil mi)?" diye sordu. Resûlulah
(aleyhissalâtu vesselâm): "Herkes için" cevabını verdi. (KÜTÜB-I SİTTE
/660)
YUSUF (ALEYHİSSELAM) SURESİ
Urve tu'bnu Zübeyr (rahimehullah) anlatıyor: "Ben, diyor, Hz. Aişe
(radıyallahu anhâ)'ye şu ayetten sordum: "Öyle ki, peygamberler
ümidsizliğe düşüp, yalanlandıklarını sandıkları bir sırada onlara
yardımımız gelmiştir" (Yusuf 110).
-Bu
ayette geçen bir kelime küzzibû şeklinde şeddeli mi okunmalı, küzibû
şeklinde şeddesiz mi okumalı? dedim. Bana: "Onları kavimleri
yalanladı" diye cevap verdi.
Urve der ki: "Öyle ise, yemin olsun, onlar kesinlikle bildiler ki,
kavimleri kendilerini tekzib etmiştir, (böyle okununca) "tekzib
edildikleri zannına düştüler" diye bir mâna verme ihtimali kalmaz"
dedim. Hz. Aişe: "Ey Urvecik, öyledir. Peygamberler bu hususta kesin
kanaate vardılar!" dedi. Ben tekrar: "Ama ayet belki de "küzibû" diye
okunmalı" dedim. Cevaben: "Allah korusun, peygamberler, Rableri
hakkında böyle bir zanna düşmezler" dedi.
Ben
tekrar: "Bu âyet nedir? (kimlerden bahsediyor?)" diye sordum.
Cevaben: "Onlar peygamberlerin kendilerine tabi olan adamlarıdır, bu
kimseler Rablerine inanmış, peygamberlerini de tasdik etmişlerdir.
Ancak mâruz kaldıkları belâ uzamış, Allah'tan onlara gelecek yardım da
gecikmiştir. O kadar ki, kavimlerinden kendilerini tekzib edenler
sebebiyle peygamberler ümidlerini kestikleri ve artık etbâlarının
kendilerini tekzib ettiği zannına düştükleri bir anda Allah'ın yardımı
onlara ulaşmıştır. (İşte âyet-i kerimede bu durumdaki peygamberler ve
onların etbaları kastedilmektedir.)" (KÜTÜB-I SİTTE /661)
İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) şu ayet hakkında: "Onların çoğu, ortak
koşmadan Allah'a inanmazlar" (Yusuf, 106) şu açıklamayı yapmıştır:
"Yani, "Onlara kendilerini kim yarattı, semâvat ve arzı kim yarattı
diye sorarsınız, "Allah" diye cevap verirler, işte bu onların
imanıdır. İbadet etmeye gelince Allah'tan başkasına taparlar, bu da
onların ortak koşmaları, şirkleridir." (KÜTÜB-I SİTTE /662)
İstanbul - 16.04.2004
http://gulizk.com
|