Abdullah İbnu-z Zübeyr (radıyallahu
anhümâ) babasından naklediyor: "Sonra (ey insanlar), hiç şüphesiz,
hepiniz Rabbinizin huzurunda muhakemeye duruşacaksınız" (Zümer 31 )
âyeti nâzil olduğu zaman:
"Ey Allah'ın Resülü, dedim, dünyada iken mahkeme huzurundaki
duruşmamız kâfi gelmeyecek, aynı duruşmayı âhirette bir kere daha mı
yapacağız?"
"Evet!" dedi. Ben (Zübeyr):
"Öyleyse, dedim, işimiz çok fena!" (KÜTÜB-İ SİTTE /766)
İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ)
anlatıyor: "Bir kavim cinayete bulaştı ve çokca adam öldürdü, zinaya
bulaştı ve bunda ileri gitti. Şirke düşerek tevhid'i ihlâl etti ve
bunda ileri gitti. Sonunda Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e
müracat ederek:
Ey Muhammed! Bizi dâvet ettiğin şeyler gerçekten güzel. Ancak, önceden
işlediğimiz günahların bir kefâreti var mı; bize önce bundan haber
versen!" dediler. Bunun üzerine şu âyet indi:
"Onlar ki Allah'ın yanına başka bir Tanrı daha (katıp) tapmazlar,
Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar, zina etmezler. Kim
bunlar(dan birini) yaparsa cezaya çarpar. Kıyamet günü de azabı
katmerleşir ve o (azabın) içinde hor ve hakir ebedî bırakılır. Meğer
ki (şirkten) tevbe edip iyi amel (ve hareket)de bulunan kimseler ola.
İşte Allah bunların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok
mağfiret edici, çok esirgeyicidir" (Furkân, 68-70).
İbnu Abbas şu açıklamayı yaptı:
"Allah şirklerini imâna, zinâlarını ihsâna (muhsanlık = namusluluk)
çevirir (demektir" (Şu ayet de bu mesele üzerine) indi:
"De ki: "Ey kendilerinin aleyhinde (günahda) haddi aşanlar, Allah'ın
rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları affeder.
şüphesiz ki O, çok affedicidir, çok esirgeyicidir." (Zümer, 53).
(KÜTÜB-İ SİTTE /767)
Esmâ Bintu Yezid (radıyallahu
anhâ) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'i işittim, şu
âyeti okuyordu: "De ki: "Ey Kendilerinin aleyhinde (günahda) haddi
aşanlar, Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allah bütün
günahları affeder..." (Zümer, 53). Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)
ayetin sonuna, yani "(kim ne işlemiş olursa olsun) aldırmadan" lâfzını
ekledi. (KÜTÜB-İ SİTTE /768)
İbnu Mes'üd (radıyallahu anh)
anlatıyor: "Cebrâil (aleyhi's-selam) Resülullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'a gelerek:
"Ey Muhammed, Allah semayı bir parmak üzerine, arzları bir parmak
üzerine, dağları bir parmak üzerine, nehirleri bir parmak üzerine,
diğer mahlukatı bir parmak üzerine koydu, sonra Şöyle buyurdu: "Ben
(kâinat mülkünün) Melîkiyim." Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)
güldü ve: "Allah'ı hak (ve lâyık) olduğu vech ile takdir etmediler.
Halbuki kıyamet günü arz toptan ancak O'nun bir kabzasıdır. Gökler de
onun sağ eliyle (toplanıp) dürülmüşlerdir..."(Zümer, 67) meâlindeki
âyeti okudu." (KÜTÜB-İ SİTTE /769)
İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)
anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allahu
Zülcelâl Hazretleri, semâvatı kıyamet günü dürer, sonra onları sağ
eliyle alır, sonra der ki:
"Ben Melik'im cebbârlar nerede? Büyüklük taslayanlar (mütekebbirler)
nerede?". Sonra sol eliyle arzı dürer, sonra: "Ben Melik'im,
cebbârlar, mütekebbirler nerede der. (KÜTÜB-İ SİTTE /770)
İstanbul
-27.08.2004
http://sufizmveinsan.com
|