Geçtiğimiz haftalarda bir televizyon kanalında Meryem Ana'nın
mezarının bulunması ile ilgili bir program vardı hatırlarsanız. Şöyle ki; daha önce
oralarda yaşamış bir bürokrat, yöre halkından biri ve Meryem Ana'nın
mezarını rüyasında gören bir bekçi tarafından, söz konusu Bülbül dağında 9
Papaz kilisesi'nin bulunduğu yerde mezar tesbit edildi!...
Böylece bütün "dünyayı
ilgilendiren" bir mesele açıklığa kavuşmuş oldu...
Doğrusu, pek çok
televizyon kanalı, program konusunda sıkışıklığa uğrayınca mistik alana
başvurup, daha önce asla kabul etmeyecekleri mevzuları şimdi halkın gözleri önüne
sermeye çalışıyor.
Biz bütün bu
sansasyonları bırakarak Hz.Meryem Ana hakkında size bilgi sunmaya çalışalım.
Hz.Meryem hakkında Kur’an
şunları söylüyor;
"Ey
Meryem! Şüphesiz, Allah sana seçkin bir hususiyet verdi. Seni kötülüklerden
temizledi ve alemlerin kadınlarına seni mümtaz kıldı. (Ali İmran/42)
"Rabbi Meryemi iyi
bir şekilde kabul buyurdu ve Onu güzel bir nebat gibi büyüttü. Zekeriya'yı da Ona
bakmaya memur etti. Zekeriya Onun odasına her girişte yanında bir yiyecek bulurdu.
-Meryem bu sana nereden geliyor?- dediğinde Meryem, Allah tarafından geldi, Allah
dilediğine sayısız rızık verir dedi." (Nisa/156)
Hz. Meryem alelade bir
insan değil, Allahın seçkin kullarından. Çok az sayıda olan “kadın
evliyalardan” biri...
Hristiyanlıkta olduğu
gibi İslam dininde de bir namus simgesi olarak kabul edilen Hz.Meryem hakkında Rasûlullah
(s.a.v) “Kendi dönemindeki kadınların en iyisi, İmran kızı Meryem” derken
bir başka hadiste ise ”kadınların arasında en yüce mertebeye Firavun’un
inançlı karısı Asiye ile İmran kızı Meryem’in eriştiklerini” belirtir.
Cebrail Aleyhisselam bir
gün insan suretinde Meryem’e geldi. Hz.Meryem’in çekingen davranışlarına bakarak “ben
Allah’ın bir elçisiyim, sana temiz bir çocuk hediye etmeye geldim” dedi.
Hz.Meryem bu olağanüstü
durum karşısında “bana hiçbir insan eli dokunmadı ve ben bir ahlaksız
olmadığıma göre nasıl olur?” diyerek şaşkınlığını dile getirdi.
İbn-i Arabi
Fususül Hikem’de Hz.Meryem’in, Cebrail Aleyhisselam’ı suretli olarak
gördüğünü ve oldukça etkilendiğini belirtir. (Bak.Fususül Hikem 3.cilt s.137 İsa
bahsi)
Cebrail isimli
meleğin “Hz. Meryem’in hormonal yapısını etkilediği, sperma ile yumurtanın
birleşmesini sağlayacak ve bilahere yoğunlaşacak olan enerjiyi Ana rahmine
bıraktığı söylenmektedir.”
Bu fiilin Allah
için çok kolay olduğunu söyleyen Cebrail Aleyhisselam, ayrıca münasebet
içinde bulunduğu insanın da yetiştiricisi konumundadır.
Cebrail (a.s) ile
görüşen bazı veliler bulunmaktadır. İmam-ı Gazali bu
özelliği "kudsi peygamberlik ruhu (Ruh-i Mukaddes) bazı velilerde
bulunmaktadır" şeklinde dile getirmiştir.
Nebilere
ait gayb parıltıları, ahiret hükümleri, göklerin ve yerin melekûtundan bir parça,
hatta Rabbani bilgilerden bir kısmı, bu ruh vasıtasıyla açılır, diğer ruhlar, bu
hakikatları idraktan acizdir.
Cenabı Hak, şu ayetle
buna işaret etmektedir ;
"Böylece biz
emrimizden bir ruh indirdik, sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Lakin biz O'nu
kullarımızdan dilediğimize hidayet edeceğimiz bir nur kıldık, şüphesiz sen
dosdoğru bir yola sevketmektesin. (Şuara 52)
Velayet Nefsi ve Ruhi
arınmalar neticesinde beşeriyetin getirdiği kısıtlamalardan arınma halidir. İlmen
yakıyn, Aynel yakıyn ve Hakkel yakıyn yaşamlar, veliliğin
baremlerini göstermektedir.
Kur'an;
"Allah'ın veli
kulları için korku yoktur, Onlar üzülmeyecekler de" (Yunus 62)
mesajını verirken, bir Hadis-i Kudsi de;
"Onlar benim
kubbemin altındadır, onları tanımanız asla mümkün değildir" diyor.
Hz.Meryem, babası olmayan Resûle
hamileliği sırasında uğradığı akıl almaz iftiralara karşılık vermemek üzere
Kuran'daki şekliyle "sükût orucu" emrini almıştır. (Meryem 26-33)
Yunus ve Meryem
surelerinde belirtilen ayetleri birbirine bağlantılı ve paralel olarak düşünmek
gerekmektedir.
Abdulkadir Geylani
Hazretleri Risale-i Gavsiye isimli eserinde “sükût orucunu” yaşayanlar için
"sağır, dilsiz ve kör olanlar" tabirini her halde mecazi olarak
kullanıyor. Bildiğimiz manada eksik aza'lar ifade edilmemekte…
Tasavvuf tabiri ile dilin “lal”
olması halini anlatan “suskunluk orucunu” her birim tutabilir mi?. Bu konuda
yoruma girmek istemiyorum…
Rasûlullah
(s.a.v) Efendimiz’in torunu Abdülkerim Ceyli Hazretleri Meryem Ana'dan
bahsederken "Vahidiyet ilmine sahip bir Veli" demektedir.
Ancak Hz.Meryem bilene
göre, Hz.İsa ile kıyasa gelmeyecek bir velayete sahiptir. Ve ibre Hz.İsa'nın
yanındadır.
Hz.Meryem hakkında
tarihsel veriler ise şöyledir;
Hz.İsa yanında bulunan
annesi ve St.Jean'a dönerek "Anne, işte oğlun" St.Jean'a da "işte
annen" diyerek onları birbirine emanet etmişti. İncil'e göre bundan sonra
St.Jean, İsa'nın annesini kendi himayesine aldı.
1.yy'ın ilk yarısında
Kudüs'te ilk Hristiyanlara karşı korkunç işkenceler yapılmakta ve artmaktaydı. Bu
zulüm, İ.S.36 yılında havarilerin şakirtlerinden Stephanos'un taşlanarak
öldürülmesi ile başlar ve bunu diğer olaylar izler.
İ.S.41 yıllarında
krallığını ilan eden 1.Agrippa (Herodes), taraftarları arasında saygınlığını
artırmak üzere St.Jean'ın kardeşi Yakub'u öldürtür ve St.Petros'u
hapsettirir. Bu olaylar Hristiyanlar arasında büyük karışıklığa yol açar ve bunun
üzerine Juda ve Samiriye'ye dağılmaya başlarlar.
İsa'nın ölümünden
sonra, önceleri, her ikisi de bir süre büyük ihtimalle Kudüs'te kaldılar. Ama
kardeşi St.Jakob'un da kafası kesilerek öldürülmesi üzerine bu Hristiyan katliamı
karşısında artık Kudüs'te kalınamayacağını anlayan St.Jean, inançlarına göre
Azize Meryem'i de yanına alarak Suriye ve Anadoluyu aşarak Efesos'a
geldi.
Amacı bir yandan
tehlikeden uzaklaşırken, diğer yandan nüfus yoğunluğu fazla, popüler batı Anadolu
kentleri sayesinde Hristiyanlığın Roma dünyasına, batıya yayılmasını
sağlamaktı. Bu kentlerin başında Efesos geliyordu.
Azize Meryem'in Efes'te
St.Jean ile beraber bir "Ana" vasfı ile yakınlığı akıldan
çıkmamalıdır.
St.Jean ile Meryem
Ana'nın, Efes'e geldiklerinde kısa bir süre Konsil Kilisesinin
yerinde, bugün bir bölümünün altında kalan eski yapıda konakladıkları 431 yılı
Konsil tutanaklarında belirtilmektedir.
Bilindiği gibi St.Jean
incilini Efesliler için yazmıştır ve konusu Efesli
Hristiyanların sorunları, kendisine sordukları sorular ve kendisinin onlara verdiği
yanıtları içerir.
Yazılarında
Meryem Ana'nın Efes'e gelişinden açıkca bahsetmese bile, üstü
kapalı bir dille sezdirir. Fakat günümüze kadar süren araştırmalara rağmen, Meryem
Ana'nın hayatı ile ilgili ayrıntıları gün ışığına çıkarmak mümkün
olmamıştır. Daha doğrusu bunun yorumundan kaçınılmıştır. İsa'nın ve
öğretilerinin tanıtılması ve yayılması işini Havarilere bırakan Meryem,
yaşantısındaki gizliliğe son derece önem vermiştir.
Efes'liler için Meryem Ana
olgusunun ne kadar önemli olabileceği de bir gerçektir. incil'de Meryem'in Efes'te
kaldığından direkt olarak bahsedilmemekle beraber IV.yy kilise yazarlarından St.Epifan
"Panarion" adlı eserinde Efesteki St.Jean ve Azize Meryem'i
örnek alan bazı kişilerin, inzivaya çekilmiş bazı kadınlarla, dini idealler ve
himaye amacıyla beraber yaşadıklarından bahsetmektedir.
Yine
IV.yy'ın Kudüs'ü ile ilgili araştırmalar yapmış olan Azize Jerome (347-419) bile
Kudüs şehrinde veya civarında Meryem'e ait olan her hangi bir anıttan söz
etmemektedir.
Eğer
aynı yerde Meryem Ana'ya bir mezar bulunsaydı, her halde bir tarihçi olarak bundan söz
etmesi gerekirdi. Ki Hristiyanlığın ilk dönemlerinde, dini kanunlara göre sadece
azizlerin ve din uğrunda şehit olanların yaşadığı veya tanındığı yerlerde,
onlar adına kilise kuruluyordu. Aziz Jerom hayatta iken Meryem'e ithaf edilmiş tek ve
yegane kilise Efesteydi.
Hz.Meryem Ana
hakkında size özetle zahiri ve batıni bilgiler sunduk. Hristiyanlığın kendine özgü
kurallarında, sadece Azizlerin ve din uğruna şehid olanların yaşadığı ve
tanındığı yerlerde onlar adına kilise kurulması söz konusu. Bu kilisenin Efes'te
oluşu Hz.Meryem'in Efes'te yaşadığına ve orada ruhunun bedeninden
ayrıldığına bir işarettir.
Hz. Meryem Efeste
ölmüştür. Acaba mezarı Bülbül dağında dokuz Papaz Kilisesinin bulunduğu kesimde
midir bu tartışılır. Bütün sorun burada yatmaktadır. Rahmani olmadığı her
halinden belli olan bir rüya ile Kur'an'a geçmiş ve evladı Peygamberlik görevinde
bulunmuş bir Veli'nin yerini tesbit etmek pek o kadar kolay olmasa gerek.
Bir insanın uyku aleminde
kır beş dakikalık periodlar içinde görebildiği rüyanın süresi yirmi beş otuz
saniyeyi aşmaz. Şeytani ve Rahmani olarak iki şekilde kabul edilen rüyada ruhun yatay
ve dikey gezintileri için Resulallah Efendimiz “salih bir rüya, salih bir kişiden
sadır olunca o Nübüvvetin kırk altı bölümünden bir bölümdür” demiştir.
O’nun gördüğü her rüya hakikattır, zanna ve tahmine asla dayanmaz. Batınen gizli
kalması istenen bir mezarın bulunduğu yerin, bir rüyada görülmesi, gizlilik açısı
dikkate alındığında, hakikat olarak kabul edilmesine engel teşkil etmektedir.
Allah Rahmani rüyalara erdire…
Allah Muin’iniz olsun…
Ahmet F. Yüksel
|