Erken Eğitim

Hiç düşündünüz mü? Neden insan yavrusu hayvanlar alemindeki birçok memeliye
kıyasla daha aciz doğuyor. Bir yavru geyik doğduktan hemen sonra ayağa
kalkıp yürüyebilirken insan yavrusu başını bile tutamıyor. Diğer canlıların
hayat yarışındaki bu avantajlı startı sizleri şaşırtmasın. Çünkü
insanoğlunun tartışılmaz üstünlüğü aslında başlangıçtaki bu dezavantajda
gizli.

İnsan vücudundaki şaşırtıcı orantılar biyolojik olayları inanılmaz biçimde
kolaylaştırıyor. Söz gelimi bir kadının leğen kemiği doğumu mümkün kılmak
için olabildiğince genişken ayakta yürümeyi mümkün kılabilmek için de
olabildiğince küçüktür. Boyutları milimetrik olarak hesaplanmış leğen
kemiğinden geçebilmesi için bebek beyin gelişimi ana karnında tamamlanmadan
doğar ve beyin doğumdan sonra diğer tüm memelilerden daha hızlı büyür. Bu da
bebek bakımını çok önemli kılar. Anne karnı kadar konforlu olmasa da
dışarıda bebeğin gelişimi için en uygun ortam hazırlanmalıdır. Bu nedenle
bazı bilimadamları doğum sonrası 12 ayı da hamilelik dönemine dahil sayıyor.

Hayat boyu sahip olacağımız sayıda beyin hücresiyle dünyaya geliriz. Bu
beyin hücrelerinin, yani nöronların bir kısmı iç organların çalışmalarını
sağlamak üzere birbirleriyle bağlantı kurmuştur, geri kalanı ise bağlantı
kurmak üzere hazır beklemektedir, bu bağlantılara snaps denir. Bu
nöronların doğumdan önce değil de hayatın ilk yıllarında birbirleri ile
bağlantı kurmalarının getirisi ise bebeğe doğduğu ortama uyum sağlayarak
orada yaşayabilme esnekliği vermesidir, bu çölde bir çadır da, sitede bir
apartman da olsa bu esneklik sayesinde bebek alışacaktır. Duyusal girdiler:
görme, duyma, dokunma, tat alma, ve koklama nöronları bağlantı kurmaları
için uyarır. İki yaşındaki bir çocuğun beyninde bir yetişkinin iki katı
kadar çok snaps vardır. Bu sayı çocuk on yaşına gelinceye kadar sabit
kalır ve on yaşından itibaren kullanılmayan snapslar yok olmaya başlar.
Bir Elektron Mikroskobu kullanarak snapsların erken ve hızlı gelişimi
izlenebilmekte ve PET ile bu patlarcasına gelişmeyi oluşumu sırasında
gözlemlenebilmektedir.

Kişinin akıl, duygu ve sosyal yönleri ilk yıllarda biçimlenir. Uyarıcı
unsurlar ilk yıllarda en büyük sonuçları verirler, ileriki yıllarda aynı
miktardaki girdi bu derece kayda değer kazanca ve zeka kapasitesinde artışa
yol açmaz. Teşvik edici bir çevre ve çocuğa kişisel olarak verilen erken
eğitimin IQ skorunda 20-30 puanlık bir artış getirebileceği bilim adamları
tarafından kanıtlanmıştır. Son on yılda Japonların IQ skorları diğer
gelişmiş ülke uluslarının üzerine çıktı. Hatta, henüz resmi eğitime
başlayan ana okulu öğrencilerinin bile IQ'ları diğer ülkelerdeki
yaşıtlarının üzerinde. Japon anneler hamileliklerinden itibaren kendilerini
tamamen çocuklarına adarlar. Hayatlarında en başta gelen vazife başarılı
çocuklar yetiştirmektir. Bunun için de küçük çocukların eğitimini çok
ciddiye alırlar. Çocuklarıyla saatlerce çizim, boyama yapar, kitap okur,
yazma ve sayı sayma oyunları oynarlar. Erken yaşta öğrenimin önemini
kavramışlar ve sonuç da oldukça açık.

Çocuğumuza bir şeyler öğretmek için geniş kapsamlı bir müfredat programına
ihtıyaç yoktur. Tv'de Susam Sokağını seyrettirmektense, çocuğa hikayeler
okuyabilirsiniz, resimler gösterip nesnelerin isimlerini söyleyebilirsiniz.
Her gün uzun süre mutfakta iş yapıyorsunuz; öğrenim için oradaki yardımcı
materyalleri kullanın: yumurtayı kırıp, pişerken nasıl değiştiğini gösterin
çocuğunuza. Çocuklar çevrelerini bilim adamları gibi incelerler. Tüm duyu
organlarını kullanarak gözlem yaparlar, deney yaparlar ve sonuçları tekrar
tekrar test ederler: 'Evet, kaşığı elimden bırakınca yere düşüyor ve anne
alıp masaya koyuyor, her seferinde'. Onların işaretlerini izleyin ve
kararlı bir araştırmacının nasıl çalıştığını size göstersinler; öğrenmenin
aslında ne kadar içgüdüsel olduğunu görüp şaşıracaksınız. Doğal
becerilerinin ortaya çıkmasına fırsat tanıyın ve oyunun aslında bir iş
olduğunu, oldukça da önemli bir iş olduğunu size göstersinler. Oyun çocuğun
yaşamındaki diğer pek çok şey gibi öğrenmek için bir araçtır. Onun keşfetme
dürtüsüne saygı duyun ve çocuğa bakmanın çok daha zevkli ve ödüllendirici
olduğunu göreceksiniz. Bir daha başını masaya vurduğunda sadece 'Kötü
masa', diyeceğinize bu tür kazaları önleyebilmesi için ne yapması
gerektiğini açıklayın. Unutulmaması gereken önemli bir nokta: öğrenme ve
can sıkıntısı bir arada olamaz. Çocuğunuzun gösterdiği ilk ilgisizlik
işaretinde yaptığınız faaliyeti kesin. Ayrıca çevresini öyle bir düzenleyin
ki sürekli 'Hayır', 'Yapma', demek zorunda kalmayasınız. 'Hayır'larınızı,
güvenlik ve başkalarının hakkına saygı gibi önemli konularla sınırlayın.

Akıllı bir türe ait olmanın gerektirdiği bazı bedeller var. Mesela bebek
henüz gelişmesini tamamlamamış bir beyinle doğuyor ve bu yüzden tamamen
bağımlı. Tabiat anne babalara güvenmiş olmalı ki gelişimin bu kadar önemli
bir kısmını doğum sonrasına bırakmış. Kıyassız zevkle gelen büyük bir
sorumluluk ve zor iş. Sanırım doğa ana ne yaptığını biliyor.

Ömer Özder

Kaynakça
Beck, J. W. (1999). How to Raise a Brighter Child; The Case for Early
Learning.
Ramey, C. T. and S. L. Ramey (1999). Right from Birth, Building Your Child's
Foundation for Life.
Small, M. F. (1999). Our Babies, Ourselves, How Biology and Culture Shapes
the Way We Parent.
White, M. (1987). The Japanese Educational Challenge, Commitment to
Children.