Uluhiyet, (ilahlık) nedir;
- Mutlak “Rüşd” sahibi olmaktır. Rüşd:
yetkinliktir. Yetkili ve Etkili bulunmaktır.
Bu konu, Arş (taht) ile alakalı olup
Allahın arşı; onun etki, yetki ve hükümranlık alanı olan,
semavatın ve herşeyin içinde olduğu Uzaydır.
- Tek ve mutlak (kayıtsız-şartsız bağımsız)
“irade” sıfatı bulunmakdır.
- Tek ve mutlak hüküm, “hükümranlık”,
Kürsi (masa) sahibi bulunmaktır.
- Rıza sahibi olmaktır. Ki; kişinin sözünün
geçerli olması için, muhakkak onun rızasına ulaşması ve kavuşması,
onun izninin olması şarttır. Buna ulaşmanın şartı, yine ona tam
tabi olmak, ubudiyet ve ondan ayrılık-başkalık-muhalefet kalmamış
olmasıdır. Bu dahi ancak ubudiyettir.
- Mutlak şefaat sahibi bulunmaktır. Şefaate
izin verilmiş olmak ise; ancak onun rızasına kavuşmak, ona
kullukta yani tevhid’te ileri olmaktır. Şirkin gizli ve açığından
ve her türlüsünden tam arınmış, kurtulmuş olmaktır.
Ona kul olmak demek; “gerçek tevhid
ehli” olmak demektir. Yoksa ilkel bir şekilde şeklen “tapınmak”
demek değildir. İç gerçeğini bilmeyen dışındaki bir başkasına
sahte gösteri yapıp kendini aldatmak değildir. Bunlar kör ve “bilinçsiz”.
Bu durumu insanlara anlatmak için ömrünü vakfetmiş ve bu işi ticari
kazanç için yapmayan insanlara hakiki selam olsun.
Kişilerin Allahtan başkalarını kendisi
üzerinde bilhassa ahiretini etkileyecek şekilde etkili, yetkili ve hüküm
sahibi edinmesi şirktir. Onun rızasına ulaşan kullarını dahi ondan
ayrı olarak düşünüp bunlara tabi olmak şirktir. Bu kulları; Allaha
ubudiyette bilinçli, sadakatte, dini ona tahsis etmede (muhlis) ileri
gitmiş; ona son derece boyun eğici, kullukta sağlam (kunt – kanitin)
yüksek tevazu ve mahviyyet, hiçlik (muhbitin) içinde, kendinde ondan başka
hiçbir şey kalmamış, kendini ona vermiş, düşünen, şuurlu büyük
kullar olarak bilmek şarttır.
Bu kullar GİBİ olabilmek için; O kulları
bu hale getiren hakikate bakmalı, ona yönelmeli ve ona tabi olmalıyız.
Bu kullara baktığımızda; bunların
“vahye” tabi olarak kendilerine tek ve yalnız olarak Allahı ilah
edindiklerini görüyoruz.
Çoğunluk ise; O kulları bu hale getiren
hakikate değil, hakikatin hallendirdiği bu kulların kendisine bakıyor.
Halbuki güneşe ve aya değil onları halk edip, bu hale getirene bakmalıyız.
Yoksa Rasulleri ve Sahabelerini “örnek”
almış olmayız, yani “onlar gibi” olamayız. Sahte bir taklitçilikten
öteye geçemeyiz, öze ve asıl’a ulaşamayız, öne geçemeyiz.
Bunun için ihtiyacımız olan kudret,
(yapabilirlik yeteneği ve gücü) herbirimizin içinde bulunan Allah
ruhunda mevcuttur. Bu ise bizim bir meziyetimiz değil, yine Allahın
insana verdiği emanetidir ve yine ona ait olan bir yüceliktir. Bu değerinin
karini bilmeyen insan ne cahil ve ne zalimdir ki neticesinde işte böyle
sürünüyor.
Uzay (arş) içinde bulunan yıldızların,
galaksilerin ve tüm semavatın bir başlangıcı, ÖMRÜ ve eceli söz
konusudur. Bu ise kainat kitabının bir programı havi, yani yaratılış
(fıtrat) işi olduğunu gösterir. Semavatın ve herşeyin Fatırına bir
büyük ayettir.
Allah, ilahmıdır? Bu soruya ilerdeki
ayetleri aktararak ve bu ayetlere dayanarak diyoruzki;
Allah, kendisinden başka ilah olmayan tek
ilahtır.