Uluhiyet, (ilahlık) nedir;
  1. Mutlak “Rüşd” sahibi olmaktır. Rüşd: yetkinliktir. Yetkili ve Etkili bulunmaktır.

    Bu konu, Arş (taht) ile alakalı olup Allahın arşı; onun etki, yetki ve hükümranlık alanı olan, semavatın ve herşeyin içinde olduğu Uzaydır.

  2. Tek ve mutlak (kayıtsız-şartsız bağımsız) “irade” sıfatı bulunmakdır.
  3. Tek ve mutlak hüküm, “hükümranlık”, Kürsi (masa) sahibi bulunmaktır.
  4. Rıza sahibi olmaktır. Ki; kişinin sözünün geçerli olması için, muhakkak onun rızasına ulaşması ve kavuşması, onun izninin olması şarttır. Buna ulaşmanın şartı, yine ona tam tabi olmak, ubudiyet ve ondan ayrılık-başkalık-muhalefet kalmamış olmasıdır. Bu dahi ancak ubudiyettir.
  5. Mutlak şefaat sahibi bulunmaktır. Şefaate izin verilmiş olmak ise; ancak onun rızasına kavuşmak, ona kullukta yani tevhid’te ileri olmaktır. Şirkin gizli ve açığından ve her türlüsünden tam arınmış, kurtulmuş olmaktır.

Ona kul olmak demek; “gerçek tevhid ehli” olmak demektir. Yoksa ilkel bir şekilde şeklen “tapınmak” demek değildir. İç gerçeğini bilmeyen dışındaki bir başkasına sahte gösteri yapıp kendini aldatmak değildir. Bunlar kör ve “bilinçsiz”. Bu durumu insanlara anlatmak için ömrünü vakfetmiş ve bu işi ticari kazanç için yapmayan insanlara hakiki selam olsun.

Kişilerin Allahtan başkalarını kendisi üzerinde bilhassa ahiretini etkileyecek şekilde etkili, yetkili ve hüküm sahibi edinmesi şirktir. Onun rızasına ulaşan kullarını dahi ondan ayrı olarak düşünüp bunlara tabi olmak şirktir. Bu kulları; Allaha ubudiyette bilinçli, sadakatte, dini ona tahsis etmede (muhlis) ileri gitmiş; ona son derece boyun eğici, kullukta sağlam (kunt – kanitin) yüksek tevazu ve mahviyyet, hiçlik (muhbitin) içinde, kendinde ondan başka hiçbir şey kalmamış, kendini ona vermiş, düşünen, şuurlu büyük kullar olarak bilmek şarttır.

Bu kullar GİBİ olabilmek için; O kulları bu hale getiren hakikate bakmalı, ona yönelmeli ve ona tabi olmalıyız.

Bu kullara baktığımızda; bunların “vahye” tabi olarak kendilerine tek ve yalnız olarak Allahı ilah edindiklerini görüyoruz.

Çoğunluk ise; O kulları bu hale getiren hakikate değil, hakikatin hallendirdiği bu kulların kendisine bakıyor. Halbuki güneşe ve aya değil onları halk edip, bu hale getirene bakmalıyız.

Yoksa Rasulleri ve Sahabelerini “örnek” almış olmayız, yani “onlar gibi” olamayız. Sahte bir taklitçilikten öteye geçemeyiz, öze ve asıl’a ulaşamayız, öne geçemeyiz.

Bunun için ihtiyacımız olan kudret, (yapabilirlik yeteneği ve gücü) herbirimizin içinde bulunan Allah ruhunda mevcuttur. Bu ise bizim bir meziyetimiz değil, yine Allahın insana verdiği emanetidir ve yine ona ait olan bir yüceliktir. Bu değerinin karini bilmeyen insan ne cahil ve ne zalimdir ki neticesinde işte böyle sürünüyor.

Uzay (arş) içinde bulunan yıldızların, galaksilerin ve tüm semavatın bir başlangıcı, ÖMRÜ ve eceli söz konusudur. Bu ise kainat kitabının bir programı havi, yani yaratılış (fıtrat) işi olduğunu gösterir. Semavatın ve herşeyin Fatırına bir büyük ayettir.

Allah, ilahmıdır? Bu soruya ilerdeki ayetleri aktararak ve bu ayetlere dayanarak diyoruzki;

Allah, kendisinden başka ilah olmayan tek ilahtır.

Turisina
http://sufizmveinsan.com

03
.08.2001

 


Üst Ana sayfa e-mail