Nüfus cüzdanımızda doğum
yeri hanesinde
neredeyse hepimizde İstanbul yazmakta.
Bayramlarda,uzun
tatil günlerinde akrabalarımızın bulunduğu Anadolu şehirlerine
gidince de sorulur nerede oturuyorlar diye, sanki bir ayrıcalıkmış
gibi söylenir İstanbul’lu olduğumuz.
Oysa çoğumuz oturduğumuz bu şehri ne kadar biliyoruz.
Birilerimizin işimize,birilerimiz
okulumuza,birilerimizde misafirliğe giderken gözümüze takılan
onca tarihi eserin ne anlam ifade ettiğini veya geçmişini
biliyor muyuz?
Ne kadar
ilgiliyiz etrafımızla yaşadığımız şehirle.
Sıradan gelen bu eserler hakkında kısaca malumat edinsek aslında
belki de önemsenecek kadar çok tarih bilgisi edinceğimiz o
kadar kesindir ki.
Bizde kısa ve
öz olsa da böyle bir çalışma yapalım istedik.
Ve kulelerden başlayalım işe dedik.
Araştırmamızda enteresan gelen nokta şunlar oldu ki, bu
kulelerden özellikle ikisinin aynı kadere sahip olmasıydı,
ikisi de ceza evi olarak kullanılmıştı.
Beyazıt Kulesi
Beyazıt Yangın
Kulesi adı ile anılan Beyazıt Kulesi 1749 yılında o
dönemde ahşap evlerin çokluğundan dolayı çıkan yangınları
haber vermek amacıyla yaptırılmıştır. 85 metre yüksekliğindeki
kule ahşap olarak inşa edilmiş ve birkaç kez yangın geçirdikten
sonra II. Mahmut döneminde kagir olarak inşa edilmiştir.
Kule, günümüzde de eskiden olduğu gibi yangın bildirmek ve
meteoroloji tahmini amacıyla kullanılmaktadır.
Galata Kulesi
Cenevizliler
tarafından 1348’de
yaptırılan Galata Kulesi o zamanlar İsa Kulesi adı
ile anılıyordu ve Galata semti ve çevresini korumak amacıyla
yaptırılmıştı. Osmanlılar kuleyi ilk önce hapishane
olarak kullandılar. Daha sonra 60 metre olan yüksekliği
nedeniyle yangın kulesi olarak kullanıldı. Deprem ve yangında
hasar gören kule, şimdiki formuna II. Mahmut döneminde kavuşmuştur.
1960 yıllarında kule restore edilerek içine restaurant açıldı
ve turistik amaçla hizmet vermeye başladı.
Kız Kulesi
İstanbul Boğazı`nın
en güzel mimari öğelerinden biri olan Kız Kulesi, İstanbul
ismi geçince anılan güzelliklerin en önemlilerinden biridir.
Üsküdar açıklarında bulunan kayalıklar üzerindeki Kız
Kulesi’ne dair bir çok mit bulunmaktadır. Bunlar arasında
en ünlüleri Yunan mitolojisindeki mitlerdir. Leandra adlı bir
genç, Kız Kulesi’ndeki bir genç kıza aşık oluyor. Her
gece, sevgilisiyle buluşmak için karşı kıyıdan yüzerek Kız
Kulesi’ne gelen Leandra’ya sevgilisi, yol göstermek için,
Kız Kulesi’nin bulunduğu kayalıkların üstünde ateş yakıyor.
Bir fırtınalı gecede genç kızın yaktığı ateş sönüyor.
Leandra, kayalıkları bulamıyor ve yolunu kaybediyor. Boğazın
serin ve karanlık sularında boğulup gidiyor. Leandra’nın
ölümüne dayanamayan sevgilisi de intihar ediyor. Başka bir
mitte de Falcılar, Bizans kralına, "Sevgili kızın, yılan
sokmasından ölecek" diye, kötü bir haber veriyor. Kral,
kızını yılan sokmasın diye, Kız Kulesi’nin bulunduğu
kayalıklara bir ev yaptırıp, buraya yerleştiriyor. Ancak genç
bir subay, kralın kızına aşık oluyor. Günlerden bir gün,
genç subay, prensese sunmak için bir demet çiçek hazırlıyor.
Çiçek demetinin içinde gizlenen bir yılan, talihsiz prensesi
sokup öldürüyor. Hüzünlü mitlere sahip Kız Kulesi’nin
el yapımı olduğuna dair ilk izlenimler, 12. Yüzyıla
Bizans İmparatorluğu dönemine kadar uzanıyor. Bizans
İmparatoru I. Manuel Kommenos’un denizden gelecek tehlikelere
karşı inşa ettirdiği Bizans Vakanüvisleri tarafından
kaydedilen belgeler arasında. Kız Kulesi, hem Bizans hem
Osmanlı döneminde savunma, fener, hapishane, karantina
hastanesi gibi amaçlarla kullanılıyor ve pek çok kere
restorasyona uğruyor. Bilinen son restorasyonu ise Osmanlı
İmparatorluğu döneminde 2. Mahmut (1808-1839) yaptırıyor.
Hattat Rakım’ın kitabesiyle belgelenen bu onarım (H.
1248/M. 1832-33), Kız Kulesi’ne bugünkü şeklini veriyor.
Kule daha sonra 1943 yılında içeriden betona çevriliyor.
İstanbul
- 26.03.2001
http://afyuksel.com
|