Cocuk -
Anne karnım acıktı bana hamsi buğulama yapar mısın?
Anne
–
Tabii ki evladım, annen kurban olsun sana...Canım yavrum,çiceğim,
meleğim...
Anne
- Yemekten sonra
"istavrit çayı"
na ne dersin kuzum?
Cocuk
– Anneciğim, istavrit çayı sağlıklı değilmiş son günlerde
aldığım bilgilere göre. Denize karışan atıklar
istavritlerde karın ağrısı yapıyormuş ara sıra, o yüzden
bu çayı içtiğimizde bizde de bu ağrıların çok azı görülebilirmiş.
Bana daha sağlıklı olan "Kurutulmuş
Ton Balığı Çayı"ndan yapar mısın? İçine de
biraz "Balina Sütü " koyarsan minerallerin kaybolmasına
engel olabilirsin.
Anne
- Tamam kuzummm,
tamam çiçeğimmm...
Anne-
Buyur kuzum...
Cocuk
-
Teşekkürler anneciğim...
Cocuk
–
Anne, dayımın ayaklarında görülen " KIRMIZI PERGEL"hastalığı ne durumda ?
Anne
-
Oğlum dayınla sevişiriz bilirsin. O beni cok iyi anlar, ben
de onu.Sevgili yavrum, dayındaki " Kırmızı Pergel
" hastalığına " Bataklık
Böceği " nin yumurtaları çok iyi geldi. İlk
haftasında hastalık çoğaldı yani azdı, sonraki haftada ise
hastalığın seyri değişti. Doktor bunun akabinde "
Yüksek Yayla Bataklığı" ndaki şifalı sularda
gezinmesi ile hastalığını tamamen atabilecegini söyledi.Çok
sevindim,çok sevindik...
Cocuk
-
Anne !!! Anne...Anneciğim... Seni cok seviyorum..Yarın sabah
okuluma giderken erkenden kendiliğimden kalkacağım.Ve " Dolgun
Solucan " dersinde söz veriyorum, çok başarılı
olacağım.
Anne
- Güzel oğlum, çalışkan oğlum, akıllı oğlum... Akşama
senin onuruna verecegim
" Gençliğe Adım " partisinde en güzel
"
Açık Deniz " suyunda yıkanmış elbiselerimle
sana yakışır anne olarak sevgili oğlumla gurur duyacağım..
Bu
HİKÂYE böyle devam eder gider...
Mutludurlar...
Anne-çocuk-baba...
Konu komşu, hısım-akraba
yaşar giderler.
Sosyal
olaylarda aktif olurlar vs vs...
Bunlar
fark ettiğiniz gibi, "YEŞİL BAŞLI ÖRDEK " sürüsüdürler...Sürüyle
yaşarlar, her mahluk gibi bunlar da... Zevkleri, âdetleri,
giyim kuşamları, hastalıkları, işçi hakları, patron müdahaleleri,
çocukluk evreleri... DİLLERİ hep aynıdır...
Sürüsüyle
mutlu, bizim vak-vak...
Sürüsüyle
konuşuyor, bizim vak-vak...
Sürüsüyle
geziniyor, bizim vak -vak...
*
*
*
*
Çiseleyen
yağmur dinmiyor birkaç gündür.Hatta daha da arttırdı sanki
hızını. Rüzgârın hızı saatte 10-15 mil civarı. Buna rağmen
büyük " V " yapmış YEŞİL ÖRDEK sürüsü, yılmıyor
yolculuğuna devam ediyor. Okyanusun Öte yakasına ulaşacaklar.
*
*
*
Aman
Allahım o da ne?!
Kasırga
mı desem girdap mı?
Bir
anda alıp savuruyor sürüyü. Bir tarafta sürü, bir yanda
bizim vak- vak...
Vak-
Vak!.. Diyor..
VAK
– VAK!...
Duyan
yok sesini.Sürüden ise bir iz dahi yok.
ANNE
!..diyor, BABA!.. diyor...
Yok,
yok... Kimseler yok.Yapayalnız...
Gençlik
hayalleri, partiler, okul, meslek, kariyer bir anda yok
oluyor...
Yine
de yılmıyor...
Uçuyor...Uçuyor...Uçuyor...
Şaşkın,
perişan uçuyor bu defa...
Derken...
Gözlerine
inanamıyor... Evet evet, ona yaklaşmakta olan birkaç karartı!...
Heyecanla,
umutla, sevinçle... Kısılmış yorgun sesiyle...
“VAK-
VAK!...“
“Lak-Lak...“
diye geliyor cevap.
O
yorgunlukla, o şaşkınlıkla, o bıkkınlıkla anlayamıyor ne
dediklerini.
“Vak-
Vak------ Çok acıktım bana bir hamsi lütfen!..“
“Lak-Lak“----Al
sana buğday, al sana arpa, al sana nohut“ diyorlar,
sunuyorlar...
Önceleri
birkaç LAK-Lak la dolaşırken, gel zaman git zaman bir anda sürünün
icinde bizim vak- vak.
“Vak-
Vak----Karnım cok acıktı bana bir hamsi buğulama değil, haşlama
verin yeter...“
“Lak-
Lak“----diyorlar...“Al sana nohut, al sana leblebi vs
vs..“
Bir
ona koşuyor “aman bir çare!“ bir diğerine...“Vak-
vak...“
“Benim
sorunlarım var.Karnım aç!...“
Onu
anlayan yok, ona yardım eden yok. Çünkü sürüsü ayrı...
“Vak-
vak“ diyor...“İnsanlık nereye gidiyor? Sorunlarımız var
diz boyu birikmiş. İnsanlık denen anlayış unutulmuş...“
“Lak-
lak“ diyorlar..Arabamı satıp uçak almalıyım..Böylece
sorunlar hafifler.“
“Vak-Vak“
diyor...“Bu gidişin sonu var. Herkes ölecek.Ölüm ötesi
var.İnsan et-kemik değil.Her şeyi maddede aramayın !!!“
“Lak
Lak“ diyorlar.“İnsan maddeden ibarettir. Mutluluk maddelere
sahip olup kullanmakla pekişir.Mücadele, varlığın yapısında
mevcut, bak bir doğaya....“
*
*
*
Uzayıp
giden konuşmalarla bizim vak-vak ne karnını doyurabilmiş, ne
de yaralarını sarabilmiş..
Şimdi
bizim vak- vak mutsuz. Şimdi bizim vak-vak ölmek üzere...
Bir
nefes...
Gençlik
çağına girmiş olan vak- vak, çok sürülere karışmış.
Konuşmuş, dertleşmiş. Kendisini anladıklarını sanmış.
Ama
hep aç kalmış. “Balık“ demiş, süpürge tohumu getirmiş
bazıları. “Yengeç“ demiş, mısır getirmişler ona...
Hep
kendi gibi zannetmiş onları.
Artık
ölüm yaklaştı herhalde. Bu sessizlik, ölüm sessizliği
olmalı.
Derken...
Vak-
Vak...Vak- vak..Vak - vak sesleri...
Önceleri
birkaç tane imiş. Kulağını
tırmalayan boyuta gelince sesler, önce inanamış. Demiş
ki ilk tanıştığı birkac vak vak‘a: “Cılız da olsa
bana hamsi verin yeter.“
Getirmişler.
“Olamaz“
demiş kendi kendine. Bu bir rüya olmalı ya da ben öldüm...
Çimdik
atmış bedenine..“Yoooo yaşıyorum!“ diye bağırmış.
“Yaşıyorum ve bu bir rüya değil!...“
Ardından,
o beğenmediği "İstavrit Çayı" gelmez mi...Bir
yudumda dibini bulmuş...
Derken...
"
İNSANLIK TÜRKÜLERİ" ni hep
birlikte söylemezler mi o küçük arkadaş grubuyla.
Ne
bir dirsek, ne bir ayak dayama...
Her
şey KENDİLİĞİNDEN...Doğal yürüyor.
Derken,
büyük grupla yasanan o coşku, o sevinç...
Yemekler,
sohbetler, hasretler hep aynı...
Evet
evet, bizim vak vak, sürüsünü bulmuş.
O
çocukça arayışlar, cahillikler bitmiş. Konuları-temaları-anlayışları
hep aynı imiş.
Onlar
aynı DİLİ konuşuyorlarmış.
Ben
kimim? İnsan nedir? Evren nasıldır ve nedir? vs vs..
*
*
*
*
Lak-laklar
bildiginiz gibi YEŞIL ÖRDEK sürüsü degil LEYLEKLER di..O yüzden
AYRI dili konuştuklari icin birbirlerini anlayamamışlardı.
Suçlu
ya da haklı yoktu.
Sadece
sürüsünü bulamamaktı sorun !!!
Kendi
cinsinin ne oldugunu kavramakmış sorun.
Kendini
ve etrafını en basit manasıyla tanıyan için sorun kalmamıştı.
Düşünce grubunu bulup çatışmayı önlemeliydi önce. Bunun
için de GÖÇE mecbur olmuştu.Ardından ise BİRLİK oluşturma
ve mutlu olma. Bu mutluluğu artırmak olmalıydı
ilk adım..
Sevgiyle...
Huzurlu, mutlu ucuşlara doğru...
Email: ali_aytac@hotmail.com
06.08.2002
http://sufizmveinsan.com
|