Geçtiğimiz
aylarda vizyona giren Yapay Zekâ filminden sonra, hepimiz bu
olay hakkında düşünmüşüzdür:
"Acaba gerçekten de böyle yapay zekâya sahip makineler
var mıdır? İnsanla ne oranda benzerlik taşıyor?” diye.
Cevabı,
fazla uzağımızda değil. O günden itibaren zaten dünyada bu
iş üzerinde uğraşan bilim adamlarının araştırmaları
daha çok ilgi kazandı. Bu ilgiye dayanarak sergiler bile açıldı.
Medya ise bu alandaki bilgileri dünyalılara ulaştırma görevini
yerine getirdi diyebiliriz. Şu an birçoğumuz, önceden
haberimizin bile olmadığı yapay zekâ” konusunda az ya da
çok bilgiye sahibiz. Tabi ki bilemediğimiz daha çok şey var.
Bu yazıda Yapay Zekâ’ nın yaratıcılarının kendi ağızlarından
alıntılarla, meraklandığımız şeyleri en aza indireceğiz.
Sonucunda da “şu andaki”yapay zekâ ile insan karşılaştırmasını
yapabileceğiz.
Paderborn’
daki Sergi, bu konuda kuramsal bir tartışma yürütmüyor,
bilakis karşılaştırmayı ziyaretçilerine bırakıyor. İsteyenler,
yapay zekâ sahibi robotları test etme olanağına sahip
oluyor.
Sergi
ziyaretçilerinin TRON-X’ i görmezden gelmeleri olanaksız.
TRON-X öne eğilmiş, her bir ziyaretçiye tepeden donuk gözlerle
bakıyor, doğruluyor ve ziyaretçileri açılmış kolları
ve cezbedici parmaklarıyla içeri davet ediyor. Henüz yürüyemiyor.
Çelik destekler ve kablolar, onu bulunduğu yere mahkum ediyor.
O,
henüz insan geliştiricilerinin kendisine öğreteceklerine bağımlı.
TRON-X,
Paderborn’ daki Heinz Nixdorf Museums Forum (HNF) bünyesindeki
sergide, bilgisayarların, insan dış görünüşüne ne kadar
yaklaştığını sergileyen robotlardan biri. Serginin “Die
Welt Sinne” (Duyular Dünyası) bölümü, yapay zekâların
ne kadar duyu alabileceği üzerine yoğunlaşmış. HNF’ nin
yöneticisi Kurt Beiersdörfer, “serginin eleştirisiz bir
teknik gösteri olmaması” gerektiğini vurguluyor.
Beş
Duyu Alanında Arayı Kapatıyorlar.
DUYULAR...
DOKUNMA:
“Duyular
Dünyası” alanının ilk numunesi, yani duvardaki DIN A4
formatındaki hasır göz önüne alındığında, bu insan
heveslilerine kuşkuyla bakmak gayet doğal. Bu basit yumuşak
parçanın sırrı, yüzeyinin altında yatıyor. Basınç sensörlerinden
ibaret bir ağ, örneğin hasıra bir parmak ile bastırıldığında,
en hafif basınç değişikliği algılanıyor ve bu kırmızı
ile mavi tonlarda ekrana yansıyor.
Robotlar,
bu yapay deriyle yumurta ya da benzer şeylere daha özenli el
atmayı öğreniyorlar. Bu yapay deri, aynı zamanda sakatlıklar
sonrası kaybedilen duyuların yapay da olsa hissedilmesini sağlayacak.
Yapay deri, şimdilik
sadece basınca yanıt verebiliyor. Sıcak, soğuk ve acı için
sensörleri bulunmuyor.
KOKLAMA:
İnsanın
kapasitesi de ne öğrendiğine ve beyinde ne depoladığına bağlı.
Örneğin insan burnu, on
bin farklı kokuyu algılama yeteneğine sahip, ama bu, onun
kokuları, üstelik
de kokuların kaynağını görmüyorsa, adlandırabileceği
anlamına gelmiyor. İçinde koku numunelerinin bulunduğu bir
teneke kutudan yayılan lavanta gibi tanıdık bir kokuyu bile
çiçeğini görmediğimiz taktirde güçlükle tanıyoruz, ama
aynı kutunun yanında bulunan, resimde gördüğünüz küçük
yeşil bir aygıt için on saniye yeterli oluyor. Bu cihazın
koku sensörleri, borucuk üzerinden yayılan gazlara tepki göstermek
ve mevcut koku verileriyle karşılaştırmak için daha fazla
zamana gereksinmiyor.
İnsan
burnu, kokulara “hoş” ya da
“kötü... vs.” diye tepkiler verirken, yapay burun
sadece kokluyor. Yapay zekâ duygularla bağlantılı olmadığı
için, insanların koklamak istemediği, hoş olmayan kokuları
belirlemede birebir. Belki ilerde yapay zekâlar, insanların çalışmakta
zorlandığı bu tür işlerde kullanılabilirler.
TATMA:
Dil;
sadece tatlı, ekşi, tuzlu
ve acı duyularını sınıflandırırken, öteki tüm tat nüanslarından
burun sorumludur. Bu robotun yaratıcılarından Ralf BRONGRÄBER,
“bu iki duyunun bağlantılandırılmasını yapay olarak başarılabilmiş
değil. Bu nedenle yapay tat organları insanınkine yaklaşamıyor
bile”
diyor.
Bu
robotun yeteneği, sekiz adet titreşen kuars sensörüyle
aranan malzemelere karşı kimyasal tepki vermekle kısıtlı.
Sadece gösterilmesi gereken cevherlerin moleküllerinin bu
tepkiyi tetiklemesi için sensörlerin tabakalanması, bu kullanım
amacına yöneliyor. Verilerin değerlendirilmesi nöronal bir ağ
tarafından üstleniliyor. Yapay dil yakında, idrardaki kan değerlerini,
gömleklerin onu giyenin şeker değerine göre ölçer hale
gelebilir.
İŞİTME:
En
azından işitme ile ilgili kısmı, dışarıdan bakıldığında
insanınkine benziyor. Dış katmanında bir mikrofon bulunan
beyaz alçıdan kulak, duyma konusunda çok iyi. Madeni paraların
tümünün tınısını neredeyse yüzde yüz tanıyan, bozuk
para tanıyıcısı var. Para düştüğünde, sistem bu iş için
alıştırılmış bir nöronal ağı çözümleyen ve depolanmış
spektrumları her bir bozukluk için karşılaştırılan bir
frekans spektrumu oluşturuyor. Söz konusu olan, asgari gürültü
farklarını tanımak olduğunda, bilgisayar programları bizden
üstün durumda bulunuyor. Sahte bir madeni paranın nasıl ses
çıkarması gerektiğini anlamak için, sahte para bürosu bu
tip bir frekans ölçer kullanıyor.
GÖRME:
Bu
robotların görsel merkezi “eğer; o halde” kurallarına göre
çalışan bilgi temelli sistemlere ya da nöronal ağlara dayanıyor.
Yüz tanımaya yönelik gözetleme sistemleri ile donatılmış
“gören” makineler, özellikle 11 Eylül tarihinden itibaren
tartışılmaya başlandı.
ZN
Vision Technologies AG’ nin yüz tanıma sistemi Phantomas,
yakından görülebiliyor. Acil durumlarda Phantomas, şüphelilerin
fotoğraflarını mevcut sabıkalıların veri tabanı ile karşılaştırıyor.
Biyometrik
tanıma alanındaki en önemli zorluk, mimik ve saç kesiminin
değişebileceği ya da kırışıklıkların gözlüklerin,
sakalların vs. yüze eklenebileceğinden ibaret. Phantomas, görevini
yüze elastik bir kafes hazırlamak ve düğüm noktalarına
depolamak suretiyle çözümlüyor. Esnek kafesin avantajı, bir
yüzün belirtilerini yüz ifadesi değiştiğinde de tanıması.
HNF’
deki elektronik burun projesinin danışmanı Frank Dittmann,
yapay zekâ açıklarını şu şekilde dile getiriyor: “Yapay
zekâ araştırmalarında ihtiyacımız olan şey; duygu ve düşünce
yetisinin davranışa dönüşmesini birbirine bağlayacak
sistemler.” Makineler hareket edip, duyuları algılayıp özgür
karar verebildiklerinde ancak gerçek yapay zekâdan
bahsedebileceğiz.
İstanbul
- 09.04.2002
http://sufizmveinsan.com
Popüler Bilim
Haziran 2002 |