Dinimize ait
hükümler; inanç, ibadet-muamelât ve ahlâk olmak
üzere üç başlık altında incelenmektedir. Bunlardan
birincisi olan inanç temel olup diğer hüküm ve
değerler, bu asıl üzerinde yükselir. İnancımızın
temelini de, birlik ve bütünleştirme manasına
gelen tevhit inancı oluşturur. Birbiriyle
iç-içe olan bu hükümlerin tamamı, insanların dünya
ve ahiret hayatını tanzim ederek, iki cihanda
mutluluk hedefine yöneliktir. Nitekim iman ibadetin;
ibadet üstün ahlâkın, üstün ahlâk da insan-ı kâmil
olmanın yolunu açar. Kelime-i tevhit ile başlayan
iman hayatı, değerlendirebilene çok özel ve cennete
kadar varan kapıları açabilecek imkanlar sunar.
Ancak bu
tevhit (birleme) inancı, bütün hayatı kapsamalı; ev,
iş, sokak, cami ve laboratuarda farklılıktan ziyade
bütünlük arz ederek, hayatımızı da
şekillendirmelidir. Bilgi ile düşüncenin, öz ile
sözün, inanç ile davranışın uyumu da buna dahildir.
Bu değerlerdeki taviz ve dağınıklık, müslümanın
ferdî ve toplumsal hayatında problemlere sebep
olmaktadır.
Allah Teala insanı yarattı ve onu bir çok güzellikle
donatarak, bütün mahlukat içinde mükerrem kıldı.
Kalb, akıl, göz, kulak, el ve lisan bahşedip,
kainattaki her şeyi emrine vererek
("Allah'ın, göklerde ve yerdeki (nice varlık ve
imkânları) sizin emrinize verdiğini, nimetlerini
açık ve gizli olarak size bolca ihsan ettiğini
görmediniz mi? Yine de, insanlar içinde, -bilgisi,
rehberi ve aydınlatıcı bir kitabı yokken- Allah
hakkında tartışan kimseler vardır" ( Lokman Sûresi,
(31): 20).) yeryüzünü imar etme vazifesini insana
verdi. İçimizden seçtiği peygamberler vasıtasıyla
Kendini tanıttı, yaratılış gayemize uygun, insanca
bir hayat yaşayalım diye mükemmel bir din gönderdi.
Bu son ve
mükemmel dine imanın temelini dil ile ikrar kalp ile
tasdik oluşturur. Allah'tan başka ilah olmadığını
kabul etmek, ben sadece O'nun huzurunda eğilir,
ancak O'na ibadet eder ve O'nun isteğine göre
hayatımı şekillendiririm demektir. Kalp ile
tasdik edilip azalardan dışa yansımayan imanın
varlık ve yokluğu, sosyal hayat açısından müsavi
gibidir. İman ve bilginin sağlamlığı, düşünce ve
davranış bütünlüğünü doğrudan etkileyen bir
unsurdur. Akl-ı selim ile doğru bilgiye dayalı
düşüncenin, dinî hakikatlerle buluşması inanç
sahasını oluşturur.
Müslüman'ın dünya görüşü ve imanı, tam ve kapsayıcı
olmalıdır. İnançtaki bütünlük, davranışlara
yansımadığında, inanan insanın hayatı
anlamsızlaşmanın yanında birçok problemi de
beraberinde getirir. Kur'an-ı Kerim, insanın bu
ideal noktadaki halini, Allah'ın boyası ile boyanma,
O'nun öngördüğü sıfatlar ile sıfatlanarak ilâhî
ahlâk ile ahlâklanma olarak tanımlamaktadır.
Allah'ın sıfatları ile sıfatlanan bir kimsenin, en
güzel faziletlerle donanmış olacağında şüphe yoktur.
Onun içindir ki sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed
(s.a.v.), bizlerin Allah'ın emrettiği üstün
vasıflarla ahlâklanmamızı istemiştir. (Sahih-i Buhari, İsti'zan, 1; Müslim, Birr,
115; Cennet, 28.)
Kişinin iman
ve davranışları, bir noktada buluşmadıkça, tutarlı
bir yapı ortaya çıkmaz. Fert ve toplum
hayatındaki parçalanmışlıklar, kişinin kalp ve
beynindeki tutarsızlıkların yansımasıdır.
Müminin hayatında Allah sevgisi ve O'na iman; O'nun
emir ve yasaklarına uyma, takvâ, tevekkül ve
teslimiyetle Allah'a itaat şeklinde tezâhür
etmelidir. Böyle bir atmosfer aynı zamanda, insanlar
arasındaki ilişkilerin güzelleşmesini, Allah
rızasına dayanan iyiliklerin artmasını da sağlar. Bu
suretle kardeşlik, birlik ve beraberlik bağları ile
dirlik ve düzen anlayışı gelişir. Ayrıca birlikte
yaşamanın vazgeçilmez şartlarından biri olan hoşgörü
ortamının doğmasına yardım eder. Bu da her yer ve
zamanda ihtiyaç duyduğumuz sevgi, saygı ve toplumsal
barışa götürür.
Akl-ı selim ile edinilen bilgilerin, iman haline
gelmesiyle kalp tutarlı ve çelişkisiz olur. Ancak bu
noktada inançları oluşturan bilgilerin ehl-i
sünnet ve'l cemaat akidesine uygun, sahih kaynaklara
dayalı, doğru, tutarlı ve net bilgiler olması
gerekir. Unutmayalım ki, şüphe ve tereddütlerden
uzak olmayan bilgiler hakikati ifade etmez. Nitekim
bu hususla ilgili olarak Rabbimiz, “Bununla beraber
onların (insanların) çoğu, sadece bir zan peşinde
gider, ama zan gerçek adına hiçbir şey ifade
etmez! Şüphesiz Allah onların ne yaptıklarını
çok iyi biliyor”
(Yûnus Suresi (10):36.) şeklindeki ikazla bizleri
uyanık olmaya davet etmektedir. Bu zaviyeden
bakıldığında cemiyet hayatımızdaki iman ve salih
amel eksikliklerinin sebebi, daha net olarak
anlaşılabilecektir.
Yanlış
bilgi, yanlış düşünceyi, yanlış düşünce de hatalı
kabul ve davranışı doğurur. Sağlam imana sahip
olmayan kişinin, amel, tutum ve davranışlarında da
istikrar ve istikamet olmaz. Bundan dolayı
inandığını söyleyen kişi, en az günde 40 defa namaz
vasıtasıyla, Rabbinden sırat-ı müstakimde olmayı
dilemek ve bu uğurda gayret etmek durumundadır. Bu
noktada gücünü imandan alan irade de
devreye girmelidir. Çünkü bilhassa
kötülüklerin yaygınlaştığı zamanlarda nefs, şeytan
ve şeytanlaşmış insanların tuzaklarından
kurtulabilmek için, iman, irade ve ihlasa dayalı
bilinçli bir tavır gerekir. Aksi halde İslâm'ın
güzellikleri Müslümanlarda görülemez hale gelir.
Sağlam bir
iman ve ihlaslı bir davranış için, her müslüman en
azından farz-ı ayın olan ilmihal bilgilerini sahih
kaynaklardan öğrenmelidir. Bilindiği halde
hayatımıza yansıtılmadığı gibi her müminin, kendi
hayatı ve meşguliyetiyle alakalı dini hükümleri
bilmesi farzdır. Kadın-erkek her müslümana farz
olan ilmihal bilgileri, sanıldığının aksine
sadece ibadet konularıyla sınırlı değil, belki
daha önemli boyutta muamelâtla ilgilidir.
Muamelât ise, hayatın tamamını kapsamaktadır.
Nitekim “din muameledir” denilmiştir. Sokakta
yürümek, alış-veriş, komşuluk ilişkileri, aile içi
iletişim, esnaf-sanatkarlık, idareci veya yönetilen
olmanın da muamelat ile ilgili boyutlarının olduğu
unutulmamalıdır. Örnek ve önder insan Hz.Muhammed
(s.a.v.)’de “Kişinin namaz ve orucu, sizi
aldatmasın. Siz onun küçük ve büyük menfaatler
karşısındaki tutumuna bakınız” uyarısıyla bu
konuya da dikkatlerimizi çekmektedir.
İnanç,
ibadet, tutum ve davranışlarımızda hata yapmamak ve
tutarlı olabilmek için, iman haline gelen
bilgilerimizin doğruluğu ve sağlamlığı
kaçınılmazdır. Çünkü bilgi, akıl vasıtasıyla,
beyinden kalbe, inanç olarak akseder. Kalpte iman
haline gelen bilgi, yine beynin onayından sonra
azalara davranış olarak yansır.
Günümüz
Müslümanlarının sıkıntılarının arka planında, imanı
hayata yansıtamamak yani amel zafiyeti yatmaktadır.
Kişinin bütün hayatını şekillendirmek durumundaki
tevhit inancı, müslümanın hayatına bilgi, iman ve
davranış bütünlüğü şeklinde aksetmelidir. Yüce
kitabımızda imandan hemen sonra salih amelin
zikredilmesinin hikmeti budur. Salih amelden uzak
bir iman, kişiyi ne dünyada ve ne de ahirette huzura
kavuşturabilir. Günümüzdeki Müslümanların haline
bakmak bunu anlamamıza yardımcı olabilir.
Biz imanın
gücünü hissetsek, kulluğumuzun bütün vecibelerini
yerine getirecek, kınayanın kınamasından korkmadan,
sadece Allah’a güvenip dayanacak ve sadece O'ndan
korkacak, hakkı söylemekten, İslam’ı yaşamaktan
sonsuz bir haz duyacak, izzet ve şerefi kullukta
görecek, iğreti, aldatıcı ve geçici dünya alayişine
itibar etmeyeceğiz. Allah’ı ve onun gönderdiği
Peygamberi bütün kalbiyle kabullenmiş toplumlar,
aynı nizam ve değerlere sahip olduklarından, iman ve
ihlaslarını muhafaza ettikleri müddetçe her türlü
kötülüklerden, tefrika ve fitnelerden korunarak,
Allah Teala’nın kendilerine lütfettiği kabiliyet ve
imkanları, Allah’a kullukta ve mahlukata hizmette
kullanırlar.
Biz
inanan insanlar olarak, bu muhasebeyi yapmayacak
olursak, ancak kendimizi kandırırız. Düzelme ve
mükemmelleşme nefsimizden başlamadığı müddetçe
imkansızlaşacaktır. Hakkın taraftarı olmak, onu
hayatımızın her noktasında liyakat ve ehliyete
riayet ederek üstün tutmayı gerektirir.
Bir kurum veya
toplumda, menfaatler ve taraftarlık, adalet, ehliyet
ve liyakatten öne geçiyorsa, orada birlik ve
beraberliğe ihanet ediliyor demektir.
Allah’a ve
Rasulullah’a iman, Allah celle celaluhunun
emirlerine uymayı, nehiylerinden sakınmayı,
Peygamberimiz, efendimiz sallallahu aleyhi
vesellem’in sünnetini öğrenip yaşamayı, ahlakıyla
ahlaklanmayı gerektirir. Ancak bu değerlerle
bezenmiş Müslümanlar Allah'ın sağlam kulpuna
tutunarak, istikamet üzere devam edebilirler. Tevhit
inancının hayatımıza birlik, dirlik ve kardeşlik
olarak yansıması temennisiyle, Ramazan'ınızı
Kur'ân'ın aydınlatmasını diler, “Mümin, müminin
aynasıdır” hadisinin hayatımızı
güzelleştirmesini umarım.