Çok defa hissettiğimiz bekleme
anı psikolojisinden bir
estantene; Değerli bir beldeye,
kıymetli bir yönetici gelmişti.
O toplumda kabuğunu kırmaya
çalışanlar veya idareciden
bazı talepleri olanlar nezaket
ziyaretinde bulunmak
istemişlerdi. Özel kalemi olan
kişilerle irtibat kurulmuş bir
veya iki ay sonra buluşma için
saat verilmişti. Belki bazıları
randevu heyecanıyla günler
öncesinden hazırlanmaya
başlamıştı. Vaktin değerini ve
randevunun önemini bilenler ise
dakik gelmişlerdi.
Ancak burada vakit, sanki o
kadar da önemli görünmüyordu.
Çünkü epey bir bekleyen vardı.
Bekleyen ziyaretçiler arasında
yaşlı-başlı olanlar da dikkat
çekiyordu. Randevu yönetimi
başarılı işlemediği için,
birileri bekleme salonundaki
atmosferden ilham alarak
“Bekleme Psikolojisi-Vaktin
Değeri” ile ilgili tarihe not
düşmeye karar verdi.
O anki atmosfer ve duyulan
seslerden anlaşılan oydu ki;
randevuları yönetme durumundaki
kişiler, zaman yönetimi
noktasında ciddi kafa
yormadıkları ve belki her gün
yaşanan, kanıksandığı düşünülen
“bekleme gerginliği” ile hiç de
ilgilenmiyorlardı. Odadaki
birçok kişinin hissettiği can
sıkıntısı bazılarının
verimliliğini sınırlandırırken
birileri bu satırları
karalıyordu.
Şimdi söz randevu yönetenlerde;
“içeri girenler vakti
geçirdiklerini ve makamı meşgul
ettiklerini düşünmüyorlar. Biz
de çok zor durumda kalıyoruz.”
Az önce dışarıda bekleme
gerginliğini yaşayanlar, ne
kadar kişinin vaktini heder
ettiklerini düşünmeksizin,
randevuların aksamasına sebep
oluyorlardı… Salondakileri
saatlerce bekletenler, görüşmeyi
tamamlayıp giderken “iyi günler”
demekle durumu telafi etmeye
çalışıyorlardı. Ama sadece
dilemekle değil “günler”
“dakikalar” bile “iyi” olmuyordu.
Yaşlı-başlı ömrünü belki üst
düzey bazı hizmetlerde geçirdiği
anlaşılan bir beyefendi saat
14.30 için kendisine randevu
verildiğini hayıflanarak ifade
ediyordu. Bu esnada saat
16.45’di ve daha yedi ayrı kişi
bekliyordu. Artık serzenişler
aşikare çıkmıştı ve teşhis
“organizeyi yapamıyorlar”
noktasındaydı.
Bu durum neleri düşündürüyordu;
Zamanlama göz önünde
bulundurularak randevu yönetimi
yeniden yapılandırılmalıydı.
Randevu talebi alınırken kaç
dakikalık görüşme arzusu olduğu
sorulmalı, buna riayet
sağlanmalıydı. Dakikalı
randevulu kişiler beklerken,
araya ilgisiz ve randevusuz
kimseler eklenmemeliydi. Bu
arada serzenişler ve çözümleme
devam ediyordu. Üst düzeyde
böyle aksaklıklar olmasına
rağmen yine sistem
işleyebiliyor, demek bünye hala
daha güçlü durumda… Bir zamanlar
bir delikanlı, bir siyasiyi
dinlemek için gittiği meydanda,
iki saat geçmesine rağmen
randevusuna gelmeyen “genel
başkan” için “Seçim öncesi
verdiği randevusuna riayet
etmeyen, seçim sonrası verdiği
sözleri nasıl tutacak” diyerek
meydandan ayrılıp gitmişti.
Salonda birçok kişi saatlerce
geciken randevuyu nezaket
gereği beklerken; özel
kılıklı kişiler randevu verilen
“sıradan kabul edilen” insanları
yok sayarak makama giriyorlar ve
“korsan görüşmeler”
yapıyorlardı. Bu muamele oradaki
insanların psikolojisini ve
güven duygusunu nasıl
etkiliyordu acaba?
“Güven” denilen ve toplumun
mayası sayılabilecek duygu zor
kazanılır. Ama kolay
kaybedilebilir.
Gerçekten güçlü ve verimli olmak
istiyorsak, her daim sorumluluk
bilinciyle hareket etmeli, her
“ân”ın değerinin bekletilme
durumunda hissettiğimiz gibi
olduğunu fark etmeliyiz.
Beklemek istemeyen, kimseyi
bekletmemelidir. Zamanla
para kazanılır, ama geçen
vakitler para geri alınamaz.
Randevu yönetimi için herkesin
yapması gereken bir şeyler var.
Aksi halde bekleme
psikolojisinin gerginliği daha
çook devam edebilir. Hayatımızın
akışını verimlileştirmek
temennisiyle…